Evet bu tanımlama şu an Türkiye’nin hem ABD, hem de AB’ye karşı içinde bulunduğu durumun tanımlamasına çok uygun bir ifade!
Yani bir tarafta, birçok cephede BM ve NATO içinde müttefik olarak bir çok olaya birlikte müdahale ettiğimiz sözüm ona aynı bloktaki dost ülke ABD, diğer tarafta da soğuk savaş döneminde Doğu Bloku hattında sınır cephesi olarak, daha sonra ise Ortadoğu’dan kontrolsüz geçişlere set çekerek koruma verdiğimiz, içinde bulunduğumuz NATO ile de korumasına en çok katkıda bulunduğumuz AB ülkeleri!
Bu ülkelerin her ikisi de Türkiye’ye yaptırım uygulamak için adeta birbirleri ile yarış yapıyorlar. Hem de ne için? ABD şimdiye kadar Rusyanın yanında gördüğü Suriye’de bizim için risk teşkil eden teröre müdahale ettiğimiz için, AB ise BM tarafından yaptırılan referandumda ”Hayır” demelerine rağmen AB’ye aldıkları Kıbrıs Rum kesimi yanında yer alarak Türkiye’nin Akdeniz’de sözüm ona hukuksuz doğalgaz ve petrol aramalarına tepki vermek için bir takım yaptırım kararları almaya çalışıyorlar.
Suriye’deki konu net. Orada kurmayı planladıkları bir Kürt devletinin en azından şimdilik otonom bir yapılanmasını sağlamak için yıllardır yaptıkları planları tam uygulamaya alacakken, bizim bu yapının en azından direkt sınırımızda olmasına müdahale etmemizden rahatsız oldular. Amaçlarının maşası olarak çalışan terör örgütü PKK’nın türevi olan PYD-YPG artık başka ne adları varsa onları kendilerine müttefik olarak tanımlıyorlar. Kendi elleri ile kurdukları DEAŞ-İSİD için sözüm ona yok edilmesinde büyük destek olmuşlar. Peki bu nedenle mi sınırımızdaki Kobani’ye İŞİD geldiğinde hepsi silahlarını bile bırakıp kaçmışlardı? Bizim kuzey Irak’tan gelen peşmergeyi sınırılarımızdan geçirterek (!) mücadeye dahil etmemiz sayesinde terkettikleri Kobani’ye dönebildiler.
Akdeniz’de ise, yıllardır hükümeti, devleti, sınırları, askeri gücü, emniyet dahil her türlü devlet kurumu ile var olan bir KKTC olmasına rağmen, bu devleti bir türlü tanımıyorlar. Kıbrıs çevresindeki tüm enerji kaynaklarının Rumlar tarafından çıkartılmasını istiyorlar. En büyük korku, Türkiye’nin ithalatında en büyük pay olan enerjiye kendisinin ulaşarak ekonomik esaretten kurtulması. Hep birlikte buna mani olmaya çalışıyorlar.
ABD’nin tam da iki liderin yarın yapacağı zirve öncesinde yeniden S-400 içerikli bir yaptırım tehditi yapması sonrası, şimdi de benzer içerikli bir yaptırım kararı AB tarafından alındı! AB ülkeleri Türkiye’nin Akdeniz’deki gaz aramalarına son vermemesi halinde, bu faaliyetlere katılan, sorumlu olan, destek olan herkes için bir takım yaptırım kararları prensip olarak kabul edildi. Bu kapsamdaki kişilerin AB’ye seyahatlerinde vize engeli, AB nezdindeki mal varlıklarının dondurulması dahil bir dizi müeyyideyi uygulama kararı aldıklarını duyurdular.
Ne güzel bir batı bloku içindeyiz değil mi? Konu Türkiye olunca hemen birleşip ortak kararlar alabiliyorlar. AB’nin kararlarını kimse takmaz. Ama sıkıntı yaratır mı, yaratır elbet. Fakat asıl ABD ile olası yaptırımların uygulamaya sokulması halinde başlayacak süreç çok daha riskli.
İşte, her iki ülke ve ülkeler grubu ile içinde bulunduğumuz ortam tam manası ile yüksek gerilim içeriyor. İlişkilerdeki gerilimler kontrol altına alınmazsa, hiç istemediğimiz yerlere doğru gidebilecek gerginlikler yaşanabilir. Bu da tüm piyasalarımızın olumsuz etkilenmesine, çok ciddi ekonomik ve finansal kriz yaşamamıza neden olur. Ama böyle bir finansal krizin en büyük yara alacak taraflarından biri, 450 Milyar Dolar dış borcumuzun en büyük alacaklısı olan AB ülkeleri olur! Diğer sorunlu taraf ABD de, yaptırımları devreye sokacak olursa, bölgenin en istikrarlı ülkesi olan ve NATO’daki müttefiki Türkiye’yi kendi eli ile Doğu Blokuna itmiş olur. Tabi bunu yaparsa, Türkiye’deki İncirlik ve Kürecik dahil tüm üslerini çıkartmak zorunda kalır.
Tüm bu açmazlar yüzünden ABD’nin de, AB’nin de olası yaptırım tehditlerini bir çizginin daha ötesine taşıyabileceklerini sanmıyorum. Son anda bir yerlerde uzlaşmaların sağlanmasını bekliyorum. Ama yine de çok ciddi riskli bir süreç başlatabileceği için temkinli durduğumu görüyorsunuz. Konuyu tüm detayları ile dikkatinize sunuyorum. Eğer bu risklerden hiç bir şey çıkmaz, her iki taraf ile de sorunları aşarız diyorsanız o zaman bankalar başta sert bir yükseliş dönemine girebiliriz. Buna göre yatırım kararlarınızı kendiniz alırsınız.
Ben ise, Trump-Erdoğan zirvesinin sonuçlarını görmek, bunu görene kadar da karlılığı yüksek hisselere odaklı bir takipte kalmayı tercih ediyorum. Bu kapsamda mevcut hisse ve endeks öngörülerimi sitemdeki ilgili paylaşımlarda ve dün paylaştığım ”Dünyanın Gözü ABD’de Olacak!” başlıklı yazımda detaylı görebilirsiniz.
Cari Denge Verisi Gelecek!
10.00’da Eylül ayı cari işlemler verisi gelecek. Bu yıl cari denge Türkiye için pozitif alanlardan birisi. Bu durumun korunacağını düşünüyorum. Bu nedenle çok etkisi olacak bir veri olarak görmüyorum.
Hepinize iyi bir seans dilerim. Ben alıcılı bir açılış olmasını bekliyorum. Umarım tüm yatırımcılar ve ülkemiz için iyi olacak gelişmeleri yaşarız.