Türkiye ekonomisi 2022 yılı ikinci çeyreğinde (bir önceki yılın ikinci çeyreğine göre) yüzde 7,6 oranında büyüdü. TÜİK, ikinci çeyrek büyüme oranıyla birlikte son iki yıla ilişkin büyüme oranlarında da düzeltme yaptı. Buna göre 2020 yıllık büyüme oranı yüzde 1,8’den 1,9’a, 2021 yılı büyüme oranı da yüzde 11’den 11,4’e yükseldi.
Ekonomik büyüme; bir ülkede ya da bölgede insan ihtiyaçlarını karşılayacak olan mal ve hizmetlerin üretimindeki artış olarak tanımlanıyor. Bunu ölçmenin en kestirme yolu GSYH’de bir dönemden diğerine reel bir artış olup olmadığına bakmaktır.
Bu tanımdan hareket edersek 2022 yılının ikinci çeyreğinde ekonomideki mal ve hizmet üretimi miktarı reel olarak (fizik miktar olarak) yüzde 7,6 oranında artmış bulunuyor. Bu artışın hangi sektörlerden hangi oranlarda geldiğini aşağıdaki tablo gösteriyor (TÜİK verilerinden yararlanılarak tarafımdan hazırlanmıştır):
Tabloya göre tarım kesimi ikinci çeyrekte yüzde 2,9 oranında küçülme yaşamış. Bunu, aslında tarımsal ürün fiyatlarından gözlemliyorduk. Ne var ki tarım kesiminin GSYH’deki pay bu çeyrekte yüzde 4,4 gibi düşük bir orana gerilemiş olduğu için bu sektörün küçülmesi büyümeyi fazlaca etkilemiyor. Sanayi sektörü üretiminde yüzde 7,8 artış var. Bu artışı bir alttaki tabloda yer alan hane halkı tüketimiyle birlikte ele alalım ((TÜİK verilerinden yararlanılarak tarafımdan hazırlanmıştır):
Enflasyonun çok yüksek ve sürekli bir artış içinde olmasının ve faizlerin enflasyonun çok altında kalmasının sonucu olarak insanlar paradan kaçmaya ve satın alma güçlerini daha fazla kaybetmeden alabilecekleri kadar mal ve hizmet satın almaya çalışıyorlar. Tasarruflarını değerlendirebilecekleri imkânlar faizlerin enflasyonun çok altında olması nedeniyle kısıtlandığından beyaz eşyalarını yenilemeye, araba almaya, evlerine tüketim maddeleri stoklamaya yöneliyorlar. Hatta ve hatta gelecek dönemlerde gidemeyeceklerini düşündükleri için kredi kullanıp tatile ve eğlence yerlerine gitmeye yöneliyorlar. Bu eğilim tüketim harcamalarını ve dolayısıyla sanayi ve hizmetler üretimini büyütüyor. Büyümeye olumlu etki yapan bir sektör de ihracat. Geçen yılın aynı çeyreğine göre ihracatın GSYH’ye katkısında yüzde 16,4 oranında artış var. Buna karşılık inşaat sektöründe maliyetlere gelen artışların da etkisiyle bir balon oluştuğundan artık inşaata eskisi kadar rağbet gösterilmiyor. O nedenle de inşaat üretiminde küçülme yaşanıyor.
2022’nin ikinci çeyreğinde faizlerin enflasyona göre çok düşük tutulmasına karşılık yatırımlardaki artış beklenenin altında kalmış görünüyor. Bunun temel nedeni ülke risklerinin büyüklüğü (CDS primi 700 baz puanın üzerinde, dünyanın en yüksek riskli üç ülkesinden birisi) ve bunu yol açtığı kur ve enflasyon artışları. Bunun sonucu olarak büyüme asıl olarak tüketim artışına ve ihracata dayanıyor.
Büyüme ile enflasyon arasında üçer aylık dönemler itibarıyla ortaya çıkan ilişkiyi TÜİK verilerini kullanarak aşağıdaki gibi bir grafikte gösterebiliriz.
Büyümenin, 2020’nin üçüncü çeyreğinden sonra yani sekiz çeyreklik bir dönem süresince iyi bir düzeyde seyretmesine karşılık enflasyon 2022 başından beri artık kontrol edilemez bir hıza ulaşmış görünüyor.
Satın alma gücünde yaşanan gerilemelerin önümüzdeki dönemde tüketim harcamalarına sekte vuracağını ve Avrupa’da yaşanan resesyonun ihracatımızda daralma yaratacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu durumda büyümenin, düşük faiz ve krediyle desteklense de bu hızla devam etmesi pek mümkün olmadığı için sonuçta elimizde düşük büyüme ve yüksek enflasyon kalacak gibi görünüyor. Buna karşılık siyasal iktidar ne pahasına olursa olsun büyümeyi önceliyor.
‘Hayat Pahalılığı ve Enflasyondan Farkı’ başlıklı yazımı şöyle bitirmiştim: “Kuşkusuz kişi başına gelir bir ortalamayı gösteriyor. Bunun çok üzerinde yıllık geliri olanlar olduğu gibi çok altında geliri olanlar da var. O nedenle az sayıda bir grup insan, gelirini ENAG enflasyon verisinden fazla artırmak yeteneğinde olduğu için satın alma gücünü artırmış ve dolayısıyla hayat pahalılığıyla tanışmamış görünüyor. Buna karşılık büyük çoğunluk gelirini bu kadar artıramadığı hatta TÜİK enflasyonu kadar bile artıramadığı için satın alma gücünü ciddi biçimde kaybetmiş ve enflasyona ek olarak hayat pahalılığıyla karşılaşmış bulunuyor.’ TÜİK’in açıkladığı GSYH ve büyüme hesapları bu görüşü doğrular veriler içeriyor. Gelir yönünden GSYH hesabının gelirin dağılımı açısından gösterildiği grafiğe bakalım (grafik, TÜİK’in Dönemsel Gayrısafi Yurtiçi Hasıla, II. Çeyrek: Nisan – Haziran 2022 başlıklı 31 Ağustos 2022 tarihli Haber Bülteni ekindeki tablolardan yararlanılarak tarafımdan hazırlanmıştır):
Grafik, işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payının 2020 yılından başlayarak yüzde 30’lar düzeyinden bir çöküş yaşadığını, 2021 yılında yüzde 25’lerin üzerinde kalmaya devam ettiğini, 2022’de yeni bir çöküşle birlikte yüzde 20’lere doğru gerilediğini gösteriyor. Emek gelirlerindeki bu sürekli erime hayat pahalılığının asıl olarak ücretli kesim üzerinde kaldığının en açık kanıtıdır. Bunun yansımasını gelir dağılımının bozulması olarak göreceğiz.
Büyümenin enflasyonla mücadeleye tercih edilmesi yaklaşımı Türk siyasetinin uzun yıllardır ekonomide uyguladığı temel yaklaşımdır. Ekonomi büyüyorsa iktidar partisinin başka alanlarda yaptığı yanlışlar ve hataların görmezden gelineceğine inanılır. Ki bu, geçmiş seçimlerdeki sonuçlarla büyük ölçüde doğrulanmıştır. Ne var ki enflasyonun bu kadar yükseldiği ve yükselmeye devam ettiği, hayat pahalılığının öne çıktığı bir ortamda, büyümenin bir kez daha yanlışları ve hataları sileceği yaklaşımı geçerli olmayabilir.