Mahfi Eğilmez – 12.07.2014
Yirminci yüzyıl, büyük bir birikimin değerlendirildiği bir yüzyıldı. Yalnızca buluşlar, keşifler ve icatlar alanındaki büyük patlamayla kalmadı aynı zamanda sosyal bilimlerin de en üst düzeye yükseldiği bir yüzyıl oldu. Yirminci yüzyıla katkısı olan birçok düşünür, fen bilimcisi, sosyal bilimci, asker ve siyasetçi var. Ama bunların içinde üçünün yeri gerçekten çok başka: Charles Darwin, Karl Marks ve Sigmund Freud.
Darwin’in yazdıkları o zamana kadar bilinmeyen ya da üzerinde tartışılmayan şeyler değildi. Ama en kapsamlı ve ayrıntılı biçimde o formüle ettiği için bu alternatif yaklaşıma adını verme onuru ona layık görüldü. İnsanın en bilinen felsefi tartışması nereden geldiği ve nasıl geldiği sorusudur. Yani varlık sorunu (ontoloji.) Bunun iki yanıtı var: Yaratılış yani dinsel inanç ve evrim. Darwin, evrimi formüle etti. Evrim de iki farklı yönden ele alınabiliyor: Biyolojik evrim ve sosyal evrim. Bizi bu aşamada asıl olarak sosyal evrim yani ilkel insanın nasıl olup da bugünkü modern insan aşamasına geldiği konusu ilgilendiriyor. Bu konuda yazılmış en iyi kitaplardan birisi Alaeddin Şenel’in “İlkel Topluluktan Uygar Topluma” adlı kitabı. Darwin’i kendi yazdıklarından okumak isteyenlere “Türlerin Kökeni” kitabını okumalarını öneririm. Biraz ağır da olsa insana analitik düşünmenin yollarını gösteriyor.
Marks, değeri neyin yarattığı sorusuyla yola çıkıp bütün bir sosyal bilimler alanıyla ilgili yeni ve farklı düşünceler üretti. Felsefi düşünceyi alt üst eden görüşler öne sürdü. Emeğin tek yaratıcı olduğunu, ötekilerin hepsinin emekten türediğini anlattı. Marks’a göre emek dışındaki bütün üretim faktörleri ya emeğin kristalize olmuş halidir ya da emeğin sömürülmesi sonucu ortaya çıkar. Kapitalizm bir sınıflar kavgası sistemidir. O nedenle emeğin sahiplerinin yani işçilerin örgütlenmesi ve bu sömürüye son vermesi gerekir. Marks’a göre bu sömürü ancak sınıfsız toplum aşaması olan komünizme ulaşıldığında ortadan kalkacaktır. Marks’ın en önemli eseri “Kapital”dir. Türkçeye de çevrilmiş olan bu eseri, bütün ağırlığına karşın, sosyal bilimlerle ilgilenen ve analitik düşüncenin nasıl aşama aşama geliştiğini görmek isteyenlerin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.
Freud, psikolojiye farklı bir bakış açısı getirdi. İnsanın yaşamını, düşüncelerini, ruhsal yapısını etkileyen unsurları analiz etti. Tabu olarak kabul edilen seksin insanın düşünce yapısını, davranışlarını etkileyen en önemli dürtü olduğunu ortaya koydu. O zamana kadar metafizik anlamlar yüklenen rüyaların aslında bastırılmış düşüncelerin uykuda serbest kalmasının sonuçları olduğunu ortaya koydu. Hastalarına yeni bir yöntem olan psikiyatriyi uyguladı. Ruhsal travmaların psikiyatriyle çözümlenmesiyle hastalıkların çoğunun tedavi edilebileceğini gösterdi. Freud ile ilgili yazılmış el kitaplarının en iyilerinden birisi Ruth Snowden’in “Freud the Key Ideas” adlı kitabıdır. Freud’u kendi ağzından okumak isteyenler için “Totem ve Tabu” ile “Rüya Yorumları” kitaplarını öneririm.
Yukarıda konu ettiğim üç yazar/filozofun eserleri yetişkin kişilerin analitik düşünce tarzını geliştirmek için çok önemli birer rehber niteliği taşıyor. Bu eserleri okudukça sosyal yaşama hatta varoluşunuza bakışınızda farklılıklar ortaya çıkması, önceden hep kabullere dayanarak algıladığınız dünyayı bu kez sorgulamalarla görmeye başlamanız mümkündür.
Eğer iktisatçıysanız Keynes’i de okumanızı öneririm: “İstihdam, Faiz ve Para’nın Genel Teorisi.” Yirminci yüzyılın ekonomik gelişimini anlamak için mutlaka okunması gereken bir eser. Oldukça ağırdır ama analitik düşünceye iyi bir örnektir.
Yirmibirinci yüzyıl farklı bir yüzyıl olacak. Bunun izlerini şimdiden görebiliyoruz. Geçmiş yüzyıllarda devrim olarak kabul edilebilecek buluşlar şimdilerde haftada birkaç kez ortaya çıkar oldu. Bu gelişimin sosyal altyapısını anlayabilmek, yorumlayabilmek ya da en azından izleyebilmek için yirminci yüzyılın sosyal birikimini doğru analiz etmek gerekiyor. Bana sorarsanız yukarıda değindiğim okumaları yapmadan bu analizi doğru yapmak mümkün değil.
2 Önemli Not:
“Analitik Düşünme Yeteneği Nasıl Geliştirilir” başlıklı yazımda analitik düşüncenin nasıl geliştirilebileceği konusunda görüşlerimi belirtmiştim. O yazıda değinmediğim bir konuya değinmek istiyorum. Küçük yaşta satranç oynamaya başlamak analitik düşünceyi inanılmaz biçimde geliştirebilir. Satranç hep sonraki hamleleri geliştirmeye yönelik çok yönlü bir oyundur. Benim çocukluğumda satranç oynayacak kişiler bulup oynamak kolay değildi. O zaman bilgisayar yoktu, satranç kulüpleri de ulaşılabilir olmaktan uzaktı. Oysa şimdi bilgisayarda her düzeyde satranç oynamak mümkün olduğu gibi, okullarda satranç kulüpleri de bulunuyor. Çocuklarınızın analitik düşünce yapısını geliştirmesini istiyorsanız satranç oynamalarını özendirin.
Yukarıda değindiğim yazımın son cümlesi çok önemli. Onu burada bir kez daha tekrarlamak istiyorum: “Bir şey daha var doğal olarak. Ki o analitik düşünmeden çok varılan sonuçları değerlendirmek ve belki doğru bir senteze ulaşabilmek için çok önemli: Her türlü değer yargısından ve ön kabullerden kurtulmak. İnsan ön kabulle veya değer yargısıyla başladığı bir sorgulamada doğru sonuçlara varamaz.” Darwin’in, Marks’ın ve Freud’un düşüncelerini, görüşlerini beğenmiyor olabilirsiniz. Bu önyargıyı kafanızda, etraftan duyduklarınızla geliştirmiş olabilirsiniz. Bu çok normal bir yaklaşımdır. Çünkü üçü de genel kabul görmüş olanları yıkmaya yönelik düşünceleri öne sürüyor. Size önerim bu düşünürleri ön yargılardan arınmış olarak okuyun ve kendi düşüncenizi kendiniz oluşturun. Analitik düşünmenin önündeki en ciddi engel başkalarının sizin adınıza düşünmesine izin vermenizdir.