Fed Aralık toplantısında uzun süredir beklenen faiz artırımını yaparak, normalleşme sürecinin ilk işaret fişeğini ateşledi.
Her ne kadar yumuşak bir geçişe işaret etse de küresel merkez bankaları üzerindeki baskı daha hissedilir bir hale geldi. Son 2 yıldır Fed faiz artışını fiyatlayan piyasalarda bir tepki çıkışı yaşansa da, 2016 yılı ilerledikçe Fed’in normalleşme politikalarının etkileri kaçınılmaz olarak hissedilecektir. Buna küresel ekonomilerdeki büyüyememe, yapısal dengesizlikler ve jeopolitik riskler de eklenecek olursa 2016 yılının merkez bankaları için bunaltıcı bir yıl olması muhtemeldir. Fed sonrasında gelişen piyasalarda fiyatlamalar kısa vadede olumlu gelişmiş olabilir, ancak uzun vadede bu ülkelere ilişkin olarak faiz artırımının yaratacağı sermaye kaçışının boyutları öngörülememektedir. Bu öngörülemezliğe neden olan en önemli etmenler; bu ülkelere yatırım yapılması önünde engel teşkil edebilecek jeopolitik ve siyasi riskler, makro dengesizlikler ve kırılgan yapılardır. Şimdiden bazı merkez bankaları Fed’in uzun vadeli etkilerinden kendilerini korumak için 16 Aralık’taki faiz artırımından sonra çeşitli önlemler aldılar. Bunun en çarpıcı etkilerini de emtia ve petrol üreticisi ülkelerin peş peşe yaptığı devalüasyonlarda da görmekteyiz. Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi TCMB üzerinde de bir baskı oluşmuş durumdadır.
Bilindiği gibi TCMB, para politikasında bir sadeleşmeye işaret ediyor. Bu sadeleşme uzun vadede para politikasını tek bir faiz oranına indirgeyecek, fakat Merkez Bankası’nın bu adımları ne kadar sık ve ne kadar fazla atacağına dair emareler belirginleşmiş değil. TCMB’nin önceki toplantı ve sunumlarında belirttiği ilk Fed adımı geldi. Faiz artırımını Fed’in adımlarına bağlamış olan Merkez Bankası’nın da şu anki süreçte ne yapacağı merak edilmektedir. Her ne kadar teorik olarak Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 7,50 olsa da, ortalama borçlanma maliyeti Merkez Bankası’nın faiz aralığı olan 7,25 – 10,25 aralığında 8,85’te oluşmaktadır. Ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin yüzde 8,85 olduğu bir ortamda, Merkez Bankası’nın bir haftalık repo faizinde yapacağı değişikliğin yüzde 9 bandı üzerine çıkmaması fonlama maliyetini etkilemeyecektir.
TCMB’nin bu tarz bir adım atması, bir haftalık repo faizini 150 bps artırması demek olacaktır. Merkez Bankası’nın bu hamlesi çok sert bir hamle gibi görünebilir, ancak faizleri rasyonel seviyelere getirmesi için atması gereken adım da budur. Her ne kadar beklenti bu yönde olsa bile bunun zamanlamasını Merkez Bankası elindeki dataya ve kur volatilitesine göre kendi belirleyecek ve süreci yönetecektir.
Merkez Bankası’nın faiz artırmaması durumunda dolar/TL üzerinde yukarı yönlü bir baskı olsa da, bu genel konjonktür nedeniyle kalıcı olmayacaktır. Genel piyasa beklentisi olan 50 bps faiz artırımı, reel borçlanma maliyeti yüzde 8,85’te olduğundan dolayı varlık fiyatları üzerinde olumsuz bir etki yaratmazken, Merkez Bankası’nın proaktif bir politika izlediği anlamına da gelecektir. 50 bps üzerinde bir artırım yapılma ihtimali ise yok denecek kadar azdır.