Yılın son demlerinde döviz ve altın kanadında beklenen hareketlenme baş gösterdi. 2018 yılı biterken finansal piyasalardaki hareketlenmeler birçok sebep ile ifade edildi. Uzun vadeli devlet borçlarının ödeme vakti geldi dedi kimisi, kimisi yanlış politikalar dedi. Piyasa yorumcuları konuştu izleyenler dinledi. Elbette birbirinden değerli saptamalar da dikkat çekti. Dünya geneline baktığımızda borsa endeksleri alışılagelmişin dışında grafikleri ile sahnedeydi. Dünya devleri arasında ticaret savaşları gündemi kesildi, bankacılık endekslerinde devre kesiciler ses verdi. Fabrika statüsünde ülkede bir taş yerinden oynadı belki, devamında da en uzaklardan hissedilir reaksiyonlar alındı.
Türkiye tarafında hareketliliklere geldiğimizde, yurt dışı sürtüşmeler ve malum dava gündemi… Dolar beklentilerini 10 TL olarak ifade edenlere kimisi güldü, kimisi inandı yatırıma geçti. Yönetim kanadında yersiz bulunan hayli açıklamaya tepki gösterildi. Sonra da hayatımızda pandemi dönemi. Tedbirler bir, iki derken yasaklar diye devam ederken yaz ayında normale dönüş adımları atıldı. İnsanlar yeni normale alışamadı belki ancak maske taktı ve hayatına devam etti. Neler değişmedi ki? Son bir yılda ülkemiz genelinde neler değişmedi ki? Döviz kanadına yaptıkları yorumlarla gülünen analistlere şimdileri bir şey biliyorlarmış denilir oldu. Finansal piyasalarda teknik analizlerin pek de yol göstermediği, gösteremediği günler sırayla dizildi.
2021 yılına hazırlık günleri başladı şimdi. Geçmiş on yıla baktığımızda çok farklı düşünceler, karamsarlıklar var artık. Dövize dair tahminleri ile yatırımcıyı tatmin edemeyen açıklamalar var artık. Enflasyona gelince yukarı yönde güncellemeleri ile kırılma görüntüsü var artık. Açıklanan verilerin hesaplama yöntemleri de değişiyor artık. Unutmadan, Türkiye’nin büyük döviz girdilerinden olan turizm de bu yıl pandemiye kurban gitti. İki yıllık süreçteki Pirus Zaferi’ni aklımıza getiren swap hamlelerini hatrımızda tutsak da, faiz kanadındaki çarpıcı ve öngörülmesi zor hareketlere yorum yapsak da, genel hatlar zorlaşan şartların biraz daha zor hale geldiğini gösteriyor.
Gelişmekte olan ülkeler için fakirliğin kısır döngüsü terimlerini ele almak istiyorum. İktisatçıların, iktisadi kalkınmada temel hareketli olarak sermaye birikimini kabul etmelerine girelim. Bir önceki cümlemledeki terimler diye bahsettiğim hususa gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapılarını dönüştürüp değiştirmeleri ve gelişmiş ülkelerin yapılarına yaklaşmaları için fazla miktarda sermaye birikiminin önemi diyerek tercüme edeceğim. Yüzeysel olarak GOÜ’ler düşük gelirleri ile tasarrufları ve yatırımlarını düşük tutmak durumunda kalıyor. Hal böyle olunca yatırım kanadındaki düşük irtifa ülkenin sahip olduğu sermaye birikimine katkı sağlamakta da yeterli olmuyor. Lakin bu duruma karşılık gelişmekte olan bir ülke ekonomik büyüme göstermek için yeni yatırımlarına artış göstererek devam etmek zorunda. Yatırım tarafına yerli ve yabancı sermayenin katkısı da göz önüne alınmakta. Bu ülkelerde talebin azlığı da başka bir kanatta ele alınan durum. Halkın reel gelir seviyesinin düşük olması, taleplerine de düşük olarak reaksiyon göstermekte. Gelişme sonuç noktasında sermaye talebindeki yetersizlik olarak ses vermekte… Üretimde kullanılan sermaye miktarının da düşük olması, alandaki verimin de kısık kalmasına yol açmakta ve geri verimlilik halkın reel gelirinin de düşük olmasını ifade etmekte. Tünelin ucundan görülen ışığa ulaştığımızda tüm bu nedenler ve gelişmeler kısır bir döngüyü işaret etmekte. Fakirliğin kısır döngüsünü…
Ülke genelinde kahvehane muhabbetlerinden başlasak üretimin önemi zikredilmeyen gün yoktu belki. Üretimin ve beraberinde getirdiği katma değerin kıymetini zikretmeyen kişi yoktur belki. Üretime ışık tutacak olursak, ülkedeki üretim ithalattan ayrı olarak ele alınması pek de mümkün olmayan bir üretimden geçiyor. Piyasa şartlarında Türk lirası ile döviz cinsi hammadde alıp, pandemiden gelen zor şartlar ve vergilendirmeden tutun tüm girdi ve çıktıların negatif yöndeki gelişmeleri ile üretim yapmak en nihayetinde ürünü satmak… Maliyetlerin ciddi oranda gösterdiği artışa faiz kanadı da katılında gidişatın iştah açan tarafı kalmamakta. Hamlelere gelince, değinmek gerekir ki son faiz açıklamasında değişim gözlenmedi. Piyasa beklentisini karşılamayan açıklamaya ile Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetleri negatif yönde cevap verirken döviz tarafında hafta boyu ciddi bir artış gözlendi. Güvenilir liman altın kanadı tarihi zirvelerine yeni yeni noktalar ekledi. Elbette faizlerin yükselmesi ile finansal giderleri artan kanadın gideri artmamış oldu. Döviz ile üretimini ayakta tutan kanadın maliyetlerinde ciddi bir yükselme de oldu. Faizden kaybedilmemesi öngörülen dövizden kaybedildiği gibi reel piyasa tarafında alım gücü yine geriledi. Halk tarafında harcamalara karşılık gelen ihtiyaçlar aynıydı belki farklı olan fiyatların yukarı yöndeki güncellemesi…
Sermaye tarafında yerli ve yabancı olarak katkılardan bahsetmiştim. Yabancı sermayenin gelişmekte olan ülkeler açısından ciddi oranda öneminden. Peki yabancı sermayenin cezbedilmesine değinelim biraz. Yabancı bir yatırımın ülkede faal olabilmesi için gerekenlerden. Muhtemelen öncelik şeffaflık olarak karşımıza çıkacak. Kurumlar tarafından yapılan açıklamaların, yayınlanan verilerin reel kanattaki yansımaları ile uyuşmazlıkları ya da ne denli paralel oldukları karşımıza çıkacak. Ülke para birimindeki değer kaybı cazibeyi artıracak bir durum olsa da atılan adımların yorumlanması önemli bir faktör. Belki de fazlasıyla dokunulan makro ihtiyati politikalara dair gelişmelerin ne kadar uygulandığı, uygulanmadığını açmak gerek; belki de neyin ne kadar doğru uygulandığını da aydınlatmak gerek… Yabancı sermayenin girişine tekrar geri döndüğümüzde, geçmişten günümüze tecrübelerin ışığında karşımıza çıkanlar içinde makroekonomik göstergelerideki bozukluğun ciddi bir negatif etki yarattığı yadsınamaz. Borçlanma oranlarındaki yüksek seviyeleri ve vadesi kısa olan sermaye girişlerinin yoğunluk göstermesi de olumlu beklentilerin gerçekleşmediğini gösteriyor. Yabancı sermayenin özellikle kısa vadeli kanattaki yatırımları pozitif bir etkiden ziyade spekülatif nitelikteki volatiliteyi körüklemesi de diğer taraftaki olumsuz beklenti silsilesine katılıyor tabi. Bu aksiyonlara maruz kalınan reaksiyon ise büyümede olumsuz etkilenmeler oluyor. İktisadi kalkınmada zayıflık oluyor.
Ülkenin lokomotif sektörüne baktığımızda yapı sektöründe normale dönüşün başladığı Haziran ayında düşüş gösteren faizler stoklarda erimeye neden oldu. Ani bir hareketlenme ile sektör ayaklanma sinyalleri verdi, durağanda bekleyen şantiyeler ışıklarını yakarken ilerlemesindeki hızı düşürse de gidişata devam eden şirketler artan satışlar ile canlanma sinyalleri verdi. Taki güncellenen borçlanma oranları ve dövizin yükselmesine kadar. Sektör yeniden yavaşlama sinyalleri verdi. Kış aylarında yapım seviyesinin azalması ve pandeminin de etkisi ile normal zamanlarda alınacak sonuçlara kıyasla görece daha düşük seviyeli olumlu görünüm ortaya çıktı.
Rakamlar tarafına geliyorum. Borsa İstanbul 100 endeksi üzerinde son kapanış seviyesinde ele alacağımız nokta yatırımcının döviz kanadında hareketlendiğini açıklayan bir gelişme olarak ele alınabilir nitelikte. Endeksin 30 günlük görüntüsü yüzde sıfır değişime çok yakın bir durumda. Ani hareketlenmede ilk akla gelen XBANK 52 haftalık görüntüsünde negatif yönde %27.90’lık bir değişim ile kapanışa gitti. Sınai bölgesindeki değişimler genel hatlardaki geri çekilmeye rağmen pozitif kanattaki grafiklerini korumakta. Amerikan doları karşısındaki Türk lirası performansı yıllık bazda %44 seviyesinin üzerinde bir değer kaybını işaret ederken, Blok’un para birimi Euro’ya dair beklentilerde geçen 10 TL’nin çok gerçekçi bir saptama olduğu önümüze çıkıyor. Altının gramı 503 TL’den işlem görürken, yıllık değişim yine pozitif yönde %71.28 seviyesinde. Türkiye’nin 5 yıllık risk primi 529.17 seviyesinden fiyatlanırken, altı aylık görünüm %11.05 artış kaydeden marjı kaydediyor.
Gelişmeler ışığında yılın son demlerine geri gelecek olursak. Üretimin önemine dair vurgumuz kaçınılmaz olsa da üretimi destekleyici politika ve düzenlemelerin de önemi tartışılmaz ölçüde. Gerçekçi olacak önlemler, makro ihtiyati politikalara dair denetim ve gerçekleştirmenin daha hassas ele alınması, tatmin edici reel şartları aydınlatan açıklamalar da üretimi pozitif yönde desteleyebilir. Döviz kanatında ele alınan önlemlere dair değişimler, faiz politikasında yabancı para cinslerinin ciddi reaksiyonlarının ele alınması ile karşılaşılacak olan enflasyon da hesaba katılmazsa olmayacaklar listesinde. Politikalar ile desteklenmiş bir üretim reel gelir kanadında baş göstereceği için sermaye talebinde bir artış olarak dönüş alınması pek mümkün. Hamlelerin yerliliği ve açıklamaların şeffaflığı da yabancı sermaye için cazibe yaratacağı için ekonomik büyümeye pozitif yansıyabilir. Dolayısı ile iktisadi kalkınma da hareketlilik kaçınılmaz olabilir. Genel grafikler kanadında küresel sermaye piyasalarının geçmiş hareketlerinden yola çıktığımızda tatillerin ve yılbaşına dair gündemin kaynağında görece yüksek riskli yatırım araçlarından daha düşük riskli yatırım araçlarına geçiş yapan sermayeyi ele alabiliriz. Böylece volatilitenin düşük seyri, TL tarafında değer kayıplarına dair beklentilerin artışı da yorumlanabilecek cinste. Aylık bazda EUR/TRY’de teknik verilerin güçlü alım bölgesini işaret ettiğini izlerken, USD/TRY içinde aynı şekilde sinyal veren indikatörler kaydediliyor.
Fatih Özdemir