2015 ve 2016 senesinde Küresel Merkez Bankaları’nın negatif faiz politikası ile tahvil bono piyasasında düşen getiriler riskli varlıklara ve gelişen ülke piyasalarına talep yarattı.
Avrupa’da “negatif faiz oranı” bankacılık sektörü ile emeklilik ve sigorta şirketlerinin zor duruma düşmesine sebep oldu. Tasarruflarının sabit getirili menkul kıymetlerde olmasını isteyen yatırımcılara beklenen getiriyi sağlamak fon yöneticileri için de kabus haline geldi. Benchmark (karşılaştırma ölçütü) içerisinde riskli varlıklar olmadan beklenen getiriyi sağlamak imkansız gibi bir şeydi.
2008 krizinden bu yana kolay para politikalarını sürdüren Merkez Bankaları ne yaptıysa olmadı. Son çare ekonomileri deflasyon sürecinden uzaklaştırmak için politika faizini negatife çekmek oldu. Bu süreçte de mali sektör en azından bir süreliğine gözden çıkarıldı. Özellikle Avrupa Birliği içerisindeki ülkelerde bankaların düştüğü zor durumu ve Almanya gibi güçlü bir ekonomide bile emeklilik ve sigorta sektörüne ilişkin olumsuz istatistikleri son günlerde sıkça okuyoruz. Nihayetinde mali aracılar sistemin omuriliği ve zorlamanın bir sınırı olsa gerek.
Dünya’nın GSYH’sinin nerede ise dörtte birini Amerikan ekonomisi oluşturuyor ve yılın ikinci yarısında bu yana Amerika atağa geçti. Gerçi 2016 senesine de aynı beklentiler ile başlayan küresel piyasalar yılın ilk aylarında tam tersi bir hareketlilik yaşadı. Ancak bu kez durum daha farklı nedenine gelince, Asya ve Avrupa bölgesi de geçtiğimiz seneye kıyasla daha iyi durumda ve bundan sonrası için her iki bölgede normalleşme süreci olumlu havayı kuvvetlendirir. Ayrıca her ne kadar öncelik kendi hedeflerimde olacak dese de Amerika’nın küresel ekonomiyi göz ardı etmesi mümkün görünmüyor.
Yurtdışında emeklilik şirketleri ve yatırım fonlarının bireysel tasarruflar için önemi büyük iken geçen sene negatif faiz oranları ile sektörde dengeler bozuldu. Ancak profesyonel yönetim anlayışı, rekabet ortamı, çeşitlilik, büyüklük ve birçok anlamda bizden önde olan bu endüstrisi çok kısa sürede kendine gelebilir. Bize gelince uzun süre içinde çalışmanın verdiği tecrübe ile daha kat edilecek çok yol var diyebilirim. Yatırımcı kaldı mı kendi başına hem de Türkiye gibi bir ülkede var bir iki kuruş tasarruf şimdi ne yapacak? Hadi fon dağılımı yapacak diyelim, onu da bilen yok ki yine kendi karar verecek. Ülkenin para birimi her gün değer kaybediyor bir bakıyor gelişen ülke para birimleri içerisinde en kötü performans gösteren para birimi Türk Lirası olmuş. Sonuç, dövizi olanda mutsuz olmayan da mutsuz kimse sevinemiyor. Herkes aynı gemide olan da bir süre sonra kendi para birimine geçmek istiyor ama 2013 yılından bu yana harekete bakınca kendi para birimine güvenen cezalandırılmış. BIST100 endeksi içerisindeki hisse senetlerinin fiyat kazanç oranı yüzde 7,8’e düşmüş defter değeri 2009 seviyesine yaklaşmış alsak mı? İyi de biliyoruz ki üçüncü çeyrekte yüzde 1,8 daralan bir ekonomi var, yükselen kur ve artan borçlanma maliyeti ile bankacılık sektörünün karlılıkları düşüyor. Reel sektörün 201 milyar dolar civarındaki döviz borcunu düşününce oradan da çekiniyoruz. Tahvil bono piyasasında getiriler cazip seviyelerde ama küresel tahvil bono piyasasında oranlarda yükseliş sürerse bizde de oranlar yükselebilir.
Sevgili yatırımcılar, bu kadar kötümserliği piyasa bir yerden sonra taşımak istemeyecek ve daha olumlu fiyatlamalara geçecek biliyoruz. Gelelim yatırımlar için en önemli olguya zamanlama! Burada hemen Amerikan hisse senedi piyasasını örnek verelim; 2008 krizinden bu yana FED’in kolay para politikaları ile yükselen Amerikan hisse senedi piyasaları hızlanan faiz artırım beklentisine rağmen bugün neden yükseliyor? Kurumsal vergi indirimleri şirketlere yararken yeni düzenlemeler bankacılık sektörüne doping olacak deniyor. Ayrıca Trump politikaları ile ekonomik büyümenin hız kazanması bekleniyor. Gelinen noktada kolay para politikalarından çıkışa rağmen endekslerin performansına ilişkin beklentiler olumlu. Özellikle hisse senedi piyasalarında yükseliş trendinin nerede sonlanacağını kestirmek oldukça güç. Amerikan hisse senedi piyasalarında “ciddi bir düzeltme” yaşanacaksa bu kimsenin beklemediği bir zamanda olacak. Büyük fonların tepesinde yüzlerce veriye bakarak veren karar veren yöneticiler bile bunu kestiremez iken küçük yatırımcı ne yapsın? Önerimiz yatırımcılar kendilerini en iyi zamanlama konusunda hiç zorlamasın. Özellikle Türkiye gibi bir ülkede tasarruflarını değerlendirirken mutlaka çeşitlendirme yapsınlar ve uzun vadeli düşünsünler. En iyi fiyatta alış ya da satış yapmak da finansal piyasaların doğasına aykırı aman hırslarınıza kapılmayın! Uzun vadeli düşünüp risk algınıza göre çeşitlendirme yaptığınızda çaresiz olmadığınızı anlayacaksınız. Bugünler yaşanmak içinse yarınlar da bizi bekliyor unutmayalım.
Arzu Toktay