İngiliz matematikçi, bilgisayar bilimcisi ve kriptolog Alan Turing, 1950 yılında yapay zekayı tanımlayarak, bir makineye “zeki” diyebilmek için ilk adımı atarak bir standart ortaya koydu. Buna göre, arada bir insanın olduğu bir diyalog aktarımında, üçüncü tarafın makine mi insan mı olduğunu anlayamadığımız noktada “makine zekası” kavramından söz edebiliriz. Günümüzde bu eşiğin aşıldığını görüyoruz. Özellikle de Open AI platformu tarafından geliştirilen ChatGPT bunun en güçlü örneği.
Öğrenme konusunda en gelişmiş varlık olan insanın bu sürecini ele alalım. Hatta daha güzel bir örnek vereyim. Taze bir babayım. Kızım İlkyaz şu anda 3,5 yaşına doğru hızla ilerliyor. Her ebeveyn gibi onun doğumundan itibaren ona birçok şey öğretmeye çalıştım. Hayvan figürlerini ele alalım. Sokakta gördüğümüz her köpeği ona gösterdim. Onu “köpek” verisi ile sürekli olarak besledim. Öğretici kartlarda köpek resimlerini gördü. Belirli bir yerden sonra daha önce hiç görmediği bir köpek cinsini ilk gördüğünde dahi onun bir köpek olduğunu, çıkarabileceği sesi hemen bildi. Bazen çok karikatürize edilmiş bir versiyonunu görünce bilemedi ama sonra benden aldığı bilgi ile öğrendi ve sonraki versiyonlarda daha da doğru karar verdi. Bir yapay zeka da buna benzer şekilde öğreniyor aslında. Verileri analiz ediyor, ona yapılan tanımlamaları referans alarak ilk kez karşılaştığı veriyi daha başarılı bir şekilde tanımlıyor.
ChatGPT özü itibariyle yapay zeka tabanlı bir dil modeli. Elbette ki arkasında çok kompleks bir teknoloji var. Sadece ChatGPT de değil, buna benzer yapay zeka uygulamalarında da durum aynı; yazıdan resim çizen, çizilen resmi canlı bir videoya dönüştüren, videoyu tüm dillerde doğru telaffuz mimikleri ile seslendiren, duygu durumuna yönelik olarak fon müziği üreten. Hepsinde bu karmaşık yapı geçerli.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!