Aydın Eroğlu – 21.08.2014
FED Tutanakları Açıklandı!
FED’in Temmuz ayı toplantısının tutanakları dün açıklandı. FED başkanı J.Yellen’in enflasyonun hedefine hızlı ulaşması ve işsizlik rakamlarının istenilen şekilde düşmesi halinde faiz artışının gündeme gelebileceğini anlattığı Temmuz ayındaki kongre sunumu sonrasında, işsizlik geçen yılki aynı döneme göre % 7,3 seviyesinden % 6,2 seviyesine inmiş durumda. Açıklanan tutanaklara bakınca, iyi gelmeye devam eden ABD verileri nedeniyle FED’in 12 başkanından büyük çoğunluğunun erken faiz artışına geçme yönünde sesler iyice yükselmiş gözüküyor. Ama son sözü söyleyecek kişi başkan Janet Yellen olacaktır.
Bu FED konusu beni artık iyice sıkmış durumda. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz ama, pişirilip pişirilip önümüze servis yapılıyor. Neredeyse yıl başından beri hatta 2013 yılının son aylarından itibaren bu konuda bir çok yazımızda süreç için ne olursa ne olur yorumlarımızı yapmıştık. Bu konudan kaçış olmadığını herkesin bilmesi lazım. ABD’de FED’in faiz artışı kaçınılmazdır. Faiz artacaktır. Bu ay ne dediler, sonraki ay ne diyecekler diye algılarla oynayacağımıza en azından biz kendimiz faiz artışını doğru yorumlayıp, olası yansımalarını bilerek davranmalıyız. Çünkü yaşanacakların hiç birisi sürpriz olmayacaktır.
Şimdi kim bilir kaç kez yazdığımı bir kez daha yazıyorum!
ABD, FED ve dünya ekonomileri için doğru ve iyi olan bol likidite ve yok faizin olduğu içinde bulunduğumuz ortam değildir! Çünkü bu şartlar, bozulan ekonomik dengelerin yeniden kurulması, duran taleplerin yeniden canlanması, dünya üretim ve tüketimine katkıların yeniden artmasının sağlanması için,ciddi yavaşlamış ekonomi çarklarının yeniden hızlandırılarak dönmesini sağlamak için yaratılmıştır.
Mortgage krizi ile başlayıp, sonrasında finansal ve ekonomik krize dönüşen 2008 buhranı diyeyim, önce ABD’nin ve sonra da AB’nin ekonomisini vurdu. Ülkeler bozulan dengeleri sağlamak için, hem hükümetler ve hem de merkez bankaları vasıtası ile, piyasa faizini düşürdüler. Piyasayı da likiditeye boğdular. Ancak, yok denecek faiz ile bollaşan para kendisine üretim alanında güvenli yatırım alanı bulamadığı için, gelişmiş ülke tahvillerini ve dünya borsalarını park yeri seçti.
İşte bizim gibi gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin borsaları için de sorun burada yatıyor! Dolaşımda neredeyse faizsiz olarak gezmekte olan bu bol likidite, hızlı hareket kabiliyetine sahip. Kendi ülkelerinin faiz enstrümanlarında yatırım fırsatı bulamadıkları için, hisse senetlerine ve gelişmiş ülke tahvillerine giren bu paralar, FED tahvil artışına başlarsa, kaynağına geri dönmeye kalkar mı diye korkuluyor.
Evet bence bu olacak. Yani FED faiz artışını başlattığı zaman, gelişmiş ülke tahvillerinde ve dünya borsalarında bulunan bu paralar, bulundukları yerlerden geri dönüşe geçebilirler. Bu hareket başlarsa da, bizim gibi ülkelerin tahvillerinden çıkış nedeniyle gelişmiş ülkelerin kaynak sıkıntısı ve cari açıklarını fonlama sorunları olacaktır. Bu nedenle de faiz artışları bizim merkez bankalarımız için de gündeme gelebilecektir. Aynı süreçte kur artışları da yaşanabilecektir. Borsalarda yer alan, asıl yatırım alanı ABD para piyasaları olmasına rağmen, ABD para piyasalarında fırsat olmadığı için, hisse senetlerini seçen rantiyeci paralar, hızla kendi mecralarına dönmek isteyeceklerdir. Bu nedenle bir dönem borsalarda düşüşler görebiliriz. Kurlar ve faizlerde de artışlar yaşayabiliriz.
Peki bundan korkmamız mı lazım? Hayır, sadece bilerek tedbir almamız lazım. Çünkü bu durum ekonomilerin normale dönmesinin işaretleri ve gerekleridir. Yani yatırıma, tüketime, paraya olan talebin artıyor olması nedeniyle bunlar olacaktır. O zaman şirketlerin de karları artacak demektir. Şirketlerin karları artmaya başlarsa, borsadaki hisselerin şirketlerinin de bilanço karları artmayacak mıdır? Tabi ki artacaktır. Çünkü çarklar dönmeye başlayacaktır. ABD büyürse tüketecektir. Bu dünyaya olan taleplerini arttıracaktır. Avrupa da üretmeye ve tüketmeye başlayacaktır. Özellikle Avrupa’nın hareketlenmesi nedeniyle Türkiye’nin AB’ye olan ticaret hacminde ciddi artış başlayacaktır ki, bu gelişme başladı zaten. Kur seviyesinin artması nedeniyle de ihracatın artışı daha hızlanacaktır. Bu durum da cari açığımızı pozitif etkileyecektir.
Ayrıca, ABD FED faiz artışı sürecine yaklaşıyor olabiliriz ama, AB için durum aynı değildir. AB henüz genelinde talep artışı ve büyüme sürecini tam başlatamamıştır. AB genelindeki durgunluktan halen çıkamamıştır. Bu nedenle ECB(Avrupa Merkez Bankası) Ekim-Kasım dönemi gibi piyasaya yeni likidite vermeye başlayacaklarını ilan etmiştir. Bu demektir ki, mevduatta eksi faiz uygulamaya başlayan, faizi uzun süre sıfıra yakın kalacak olan AB bölgesi nedeniyle, gelişmekte olan ülkelerin boğazı hemen sıkılmayacaktır. Finansman akışları hemen kurumayacaktır. ECB’nin piyasalara vermeye başlayacağı likiditenin önemli bir kısmı faizi artacak ABD’yi tercih edecektir muhakkak ama, bir kısmı da bizim gibi ülkelerdeki fırsatları yine de takip edeceklerdir. Ayrıca Türkiye’nin bölgesel bir güvenli liman özelliği olduğunu da unutmayalım!
Peki o zaman sorun nedir? Neden bu kadar bu süreçten korkuyoruz? Bu süreç başlayınca, uzun zamandır gelişmiş ülke tahvillerinde ve dünya borsalarında park etmiş olan rantiyeci para nedeniyle olması gerekenden düşük olan gelişmiş ülke tahvil faizleri bu geçiş sürecinde hızlı yükselir, şu an için olması gerekenden daha yüksek fiyat kazanç seviyeleri ile değerlenen borsaları da hızla düşebilir diye düşünülüyor. Bu doğrudur. Bence de bu yaşanacaktır. Bunun olacağını bir çok kez de aynı şekilde izah ettiğimi biliyorsunuz. Ama bu sağlıklı ekonomik sürece geçildiği için olacaktır. Sonrasında şirketlerin iş hacimleri artacağı için, istihdam yükselecek ekonomiler yeniden hareketlenecektir. Sıkıntı bir dönem için yaşanacak sıcak para hareketlerinden kaynaklanacaktır. Bu paraların bulundukları yerlerden çıkışları nedeniyle ilk anda borsaların köpükleri gidecektir. Bu esnada da BIST gibi borsalar da bunlardan etkilenecektir.
Ancak hemen belirtmek istiyorum ki, Gelişmiş ülke borsalarındaki fiyat kazançlarla kıyasladığımız zaman BIST’in fiyat kazanç seviyelerinde köpük yoktur. Bu nedenle bu süreçte BIST düşüşü olsa da, toparlanma uzun sürmeyecektir. Hatta finans dışı sektörlerde aynı şekilde düşüşler görülmeyebilir de. BIST daha ziyade finans etkisinde bir borsa olduğu için bir süre sıkıntımız olacaktır. Bunun nedeni de, eğer faiz artışları bizim tahvil faizlerimizi yukarı çekerse, bu durum bizdeki faizlerin ve kur seviyelerinin artmasına neden olursa, bundan kısa vadede en çok etkilenecek olan banka hisseleri olacağındandır. Yeni bir kur artışı ve faiz yükselişi dönemi yaşanırsa, bankaların karlarına olumsuz etki yapacağı için, banka payı yüksek olan BIST’de ekstra düşüşler görülebilir. Ama sonra bu durum da düzelecektir. Sağlıklı büyüme sürecine geçilince, bankaların kârları yine artmaya başlayacaktır.
Türkiye eğer siyasi bir krize girmezse, tek başına iktidar görüntüsü riske girmezse bu sorun çabuk atlatılır. Bizim için asıl risk olursa siyasi risk olur. Bunun nedeni de mevcut muhalefetin güçleniyor olmasından değil, iktidar partisinin kendi içinde sıkıntı başlarsa olur. Yok eğer bu yaşanmazsa, Türkiye ekonomisi bu süreçten çok büyük yara almadan çıkar. Çünkü gelişmiş ülke bankalarının sermaye rasyolarının neredeyse iki katından fazla değerlere sahip olan Türk banka sektörü oldukça sağlamdır. Ama sağlam olmaları demek, faiz ve kur artışı olursa bankalarımızın karlarının olumsuz etkilenmesine mani değildir. Bizim gibi ülkeler kaynak sorunu yaşadıkları için, dış finansman en büyük kaynaklarımızdan birisidir. Kur ve faiz artarsa da, önceden yapılmış olan dış borçlanmaların finansal yükü artmakta ve yeni kaynak bulmanın maliyeti de yükselmektedir.
FİTCH Uyardı!
Aynı nedenlerden dolayı, borçluluk oranı artan Türk bankaları için Fitch uyarısını gördük. Yapılan uyarı bankaların yukarıda bahsettiğim FED faiz artışı süreci başladığında, olası kur ve faiz artışı nedeniyle bir süreliğine ekstra maliyet artışlarına maruz kalabileceklerinden kaynaklanıyor. Ama bu durum oldukça detaylı yaptığım izahatlarda da göreceğiniz gibi geçici bir dönem için yaşanacaktır. Yani bir bankacılık krizini kimse beklemesin. Türk bankaları 2001’de yapısal değişimini tamamlamış ve oldukça sağlam bir yapıya sahip olmuşlardır. Bizde sadece bir dönem için karlar azalabilir ama sonra daha da büyük bir büyüme dönemi başlar. Yapmamız gereken algıyı kendimiz yönetip, karşılaşacağımız riskleri en başında izah etmektir. Nedenleri ile bilinen geçici riskler bazen risk olmaktan çıkarlar.
Kısacası 2012 yılının sonunda dünyanın büyüme sürecine gireceğini yazdığım strateji yazımın içeriğindeki senaryo aynı şekilde işliyor. ABD’den başlayan büyüme süreci görülüyor. Bu durum kaçınılmaz olarak AB, Çin ve Türkiye’ye de yansıyacaktır. 20/12/2012 tarihli ”Dünya Uzun Soluklu Bir Büyüme Sürecine Girebilir!” başlıklı strateji yazımın içeriğine uygun olarak petrol ve altın fiyatlarının da düştüğünü görüyorsunuz.
Ancak uzun zamandır süren düşük faiz ve bol likidite dönemini iyi yönetip lehimize çeviremediğimiz de ayrı bir gerçek. Dış finansal güçlerin etkisi ve yönlendirmesinde kalarak, bu süreç öncesinde uyguladığımız yüksek faiz-düşük kur politikası yüzünden, ihracat ve üretim imkanlarımıza çok büyük yaralar açtık. İthalat cenneti olduk. Bu yüzden düşük faiz dönemine rağmen bile cari açık sorunu yaşıyoruz. Çünkü üretimi değil, tüketimi arttıran bir politika yanılgısında kaldık. İçeride üretmeyip, dışarıdan getirdik. Yüksek katma değerli üretimi başaramadık. İşte bu nedenle başlayacak olan FED faiz artışı sürecinde, sıcak para ülkemizden kaçarsa korkusunu yaşıyoruz. Bu nedenle TCMB faiz indirimine giderse, olası sıcak para çıkışı nedeniyle kur ve tahvil faizlerimiz artabilir, notumuz inebilir korkularını yaşıyoruz.
Bu korkular gerçekleşebilir. Eğer zorlama ile faiz indirimlerimiz sürerse notumuz düşüp, sonrasında ekstra kur ve faiz artışı, enflasyonda yükseliş görebiliriz. Ama bunun başka yolu da yok arkadaşlar. Türkiye bu çıkmazdan, sarmaldan kurtulmak istiyorsa zaten bunu yaşamayı kendi isteği ile göze almalıdır!17/07/2014 tarihli ”Faiz ve Enflasyon Sarmalından Nasıl Kurtuluruz?” başlıklı strateji yazımı yeniden okursanız, üretmeyi başarmak için düşük faizin ve gerçekçi kur politikasının şart olduğunu söylediğimi görürsünüz. Bunu yıllardır yazıyorum. Türkiye, enflasyon hedeflemeli faiz politikasından, para piyasası araçları ile fiyat istikrarı sağlama politikasından en kısa sürede çıkmalıdır. Ama bunu çok güçlü bir üretim, teşvik ve yapısal reformlarla, hatta demokrasi paketi ve özgürlüklerle desteklemelidir. Bu süreçte birkaç yıl için yüksek enflasyon yaşanacağını ilan etmelidir. Çünkü gerçekçi kur ve düşük faiz ilanı halinde artacak kurlar ve faiz nedeniyle özellikle girdi maliyetlerinden enerji kalemi artacaktır. % 98’ler oranında ithalat bağımlısı olduğumuz enerji kaynaklarının fiyatlarında yaşanacak artışlar nedeniyle enflasyonumuz doğal olarak yükselecektir. Ama sonrasında gerçekten doğrudan yatırımları çekecek olan, yüksek katma değerli üretimin başarılması sayesinde fason üretim görünümünden kurtulacak olan, üretimde rekabete kavuşacak olan Türkiye cari açık korkusundan da kalıcı olarak kurtulabilecektir.
Yoksa şu anki para politikası araçları ile fiyat istikrarı sağlamanın nihai sürecinin kaçınılmaz bir finansal kriz olacağını herkesin bilmesini isterim!Üretmeyen hiç bir ülkenin istikrarı kalıcı olamaz. Ama bunun için yapısal reformlar ve siyasi istikrar şarttır. Umarım yapmamız gereken çok önemli yapısal reformlar varken, siyasi bir kavga sürecine girip de bu fırsatı da harcamayız. Çünkü yaşanacak siyasi krizler, yapısal reformların yapılmasına mani olur. Ama 12 yıldır siyasi bir kriz yaşamadığımız halde, yanlış politikalar nedeniyle üretimi başaramadığımızı da bilmemiz ve artık bu yanlışlardan bir an önce dönmemiz lazım. Hatta şuanda ekonominin başında kalacak mı, gidecek mi sorularının cevaplarına göre düşen-çıkan borsamızın bile, yıllardır bu ekonomi ekibine rağmen üretmeyi başaramadığımızı görmesi lazım!
Eğer izahını dünyaya doğru yaparak yapısal reformlarınızı başlatırsanız, arada artacak enflasyonun nedenini herkes bilecektir. Bunları yapmazsak, aynı finansal bakış açısı ile devam etmekte ısrar edersek, gelişmiş dünyanın para spekülatörlerinin manipülatif rant kapısı olmaya devam ederiz. Kendi finansal ve ekonomik krizinden çıkmakta olan gelişmiş dünyanın yeniden manipüle edilmek istenecek hedef alanı oluruz. Bunun emareleri görülmeye başlanmıştır. Ama bu emarelere karşılık bizim karşı tedbirlerimizi halen görmediğimi söyleyebilirim!
Kısacası BIST ve faizlerimizin akıbeti, tüm bu yukarıda izahını yaptığım konulara karşı bizim tutumuza göre belirlenecektir. Umarım artık algısı yönetilen değil de, algıyı yöneten ülke konumuna döneriz! Tekrar ediyorum; Üretmek Tüm Krizlerden Korur. Ama laf üretmek değil!
Aydın Eroğlunun tüm yazılarıiçin: www.borsaanalizci.com