Mahfi Eğilmez – 16.07.2018
Basit bir şekilde anlatırsak üretim açısından GSYH, ülkede bir yılda üretilen bütün nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarının toplanmasıyla hesaplanır. Harcamalar açısından bakarsak bu hesaplama bir yılda yapılan bütün nihai tüketim, yatırım harcamaları, kamu kesimi harcamaları ve ihracat ithalat farkı toplanarak yapılır.[i] Bir ekonomide bir yıl içinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin değeri o ekonomide aynı yıl içinde yapılan harcamaların toplamına eşittir.
GSYH, üretim yönünden hesaplandığında tarım, sanayi, inşaat ve hizmetler kesimlerinde yapılan üretilen nihai mal ve hizmetlerin değerleri üzerinden hesaplanır. Bu hesaplama fiyat hareketlerinden arındırılmamışsa bize fiziksel üretimde artış olup olmadığı hakkında bir fikir vermez. Fiziksel üretimde artış olup olmadığını anlamak için belirli bir yılın fiyat hareketlerinden arındırılmış GSYH’sini 100 olarak kabul edip sonraki yıllarda bunun üzerinde bir artış olup olmadığına bakmamız gerekir. 2009 yılını temel alıp (2009 = 100) kurulmuş bulunan GSYH zincirleme endeksindeki gelişmeye bakarsak 2009 yılında 100 birim üreten Türkiye ekonomisinin 2017 yılında 157,8 birim üretmiş olduğunu görürüz. Türkiye ekonomisinin yalnızca ekmek üreten bir ekonomi olduğunu varsayarsak bunun anlamı şudur: Türkiye 2009 yılında 100 adet ekmek üretirken 2017 yılında 157,8 adet ekmek üretmiş yani ekmek üretimini 8 yılda yüzde 57,8 artırmış demektir.
GSYH, harcamalar yönünden hesaplandığında (2009 = 100) 2009 yılında 100 birim tüketen hanehalkının 2017 yılında 155,7 birim tükettiğini görürüz. Buna göre hanehalkının tüketimi 8 yılda yüzde 55,7 oranında artmış oluyor. Hanehalkının yalnızca ekmek tükettiğini varsayarsak 2009 yılında 100 ekmek tüketen hanehalkı 2017 yılında 155,7 oranında ekmek tüketmiş dolayısıyla bu 8 yılda tüketimini yüzde 55,7 oranında artırmış demektir.[ii]
Meseleye üretim ve tüketim açısından birlikte baktığımızda Türkiye, tüketerek büyümüş gibi görünmekle birlikte bu tüketimi yapabilmek için üretimini de artırmış olduğu açıktır. Tüketim olmadan üretim, üretim olmadan yatırım olmaz. Bir ekonominin tüketmeden büyümesi ancak ve ancak ürettiği her şeyi dışarıya satmasıyla (ihraç etmesiyle) olabilir ki böyle bir şey imkânsızdır. O halde ekonomi bir yandan tüketecek, bir yandan dışarıya mal satacak, tükettiği ve dışarıya sattığı malları yerine koyabilmek için de üretecektir.
Türkiye’nin sorunu üretmemesi ya da üretmeden tüketmesi değildir. Türkiye’nin bu konudaki birinci sorunu; ürettiği malların içinde ithal girdilerin büyük yer tutmasıdır. Üretimde kullanılan ithal girdilerin ağırlığı nedeniyle kur yükseldikçe üretim pahalanmakta ve dolayısıyla enflasyon artmaktadır. Bu sorunu çözebilmek için ithal girdi miktarını azaltmak ve o girdileri burada dünya ile rekabet edebilecek biçimde üretmek gereklidir. Bunun bir yolu da teşvik sisteminin bu amaca yönelik biçimde kullanılmasıdır. İkinci sorun; Türkiye’nin üretiminin düşük teknolojili, markasız ürünlerde yoğunlaşmasıdır. Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3,7’dir. Orta ve düşük teknolojili mallar ihracatı düşük döviz getirisi sağlamaktadır. Buna karşılık Türkiye’nin ithalatındaki yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 14’dür. Bunlara yüksek miktarda döviz ödemektedir. Bu sorunu çözebilmenin en kestirme yolu bilime yönelmek ve AR-GE yatırımlarına ağırlık vererek üretimin niteliğini yükseltmektir.
Özetle söylemek gerekirse Türkiye açısından tasarrufun düşük, tüketimin yüksek olduğu tezi doğru olmakla birlikte üretmeden tüketmek tezi doğru değildir. Türkiye’nin sorunu üretmeden tüketmek değil, tasarruflarını artıramamak, üretimin dışa bağımlılığını azaltamamak ve üretimin niteliğini arttıramamaktır.
[i] GSYH üretim = Ap + Ip + Sp + o (Burada AP tarımsal üretimi, Ip sanayi üretimini, Sp hizmet kesimi üretimi ve o da diğer kalemleri gösteriyor.)
GSYH harcama = C + I + G + (X – M) (Burada C tüketim harcamalarını, I yatırım harcamalarını, G kamu harcamalarını, (X – M) net ihracatı gösteriyor.)
[ii] Burada önemli bir ayrıntıya dikkat etmek gerekir. GSYH büyümesi fiyat artışlarından arındırılarak yani reel olarak hesaplanmakla birlikte nüfus artışından arındırılmamaktadır. 2009 yılında Türkiye’nin nüfusu 72.561.312 idi. 2017 yılında nüfus 80.810.525’e ulaşmış bulunuyor. 2009 yılı nüfusuna 100 dersek (2009 = 100) 2017 yılında nüfus 111,4 çıkar. Demek ki bu 8 yılda nüfus da yüzde 11,4 oranında artmış. Demek ki tüketim artışının bir bölümü de buradan gelmiş.