Siyaset biliminin özel bir dalı olan uluslararası ilişkiler; dar anlamda sadece devletlerarasındaki ilişkileri ifade eden bir kavramdır. Konuya geniş çerçeveden bakacak olursak devlet ve devlet dışı (uluslararası örgütler, sivil toplum örgütleri, firmalar, terör örgütleri, halk) aktörleri de dâhil ederek, bunlar arasındaki tüm ilişkileri kapsayan bir kavram olarak ele almamız gerekir.
Ne kadar matematiksel modellemelere geçse ne kadar objektif olsa da içinde çalıştığı sistemin ideolojisinden soyutlanamaz. Kapitalist ekonomi ayrıdır, sosyalist ekonomi ayrıdır. İkisi arasındaki temel ayrım da üretim mallarının mülkiyetinin kime ait olacağı meselesinden kaynaklanır. Kapitalizmde üretim araçlarının mülkiyeti özel kesimdedir, sosyalizmde ise kamu kesiminde. Bu ikisinin tam ortasında yani üretim araçlarının mülkiyetinin her iki kesim arasında paylaşıldığı yerde ise karma ekonomi denilen sistem bulunur. Aslında dünyadaki bütün ekonomiler karma ekonomi sistemine sahiptir ama üretim araçlarının mülkiyeti açısından kimileri kapitalizme çok daha yakınken kimileri de sosyalizme yakındır. Bu yapı, ekonominin içinde bulunduğu sisteme yani ideolojiye göre biçimlenmesine ve dolayısıyla o ideolojiden etkilenmesine yol açar. Özetle ekonomi, ideolojiden soyutlanamaz.
Ekonomi, ideolojiden soyutlanamaz ama acaba siyasetten soyutlanabilir mi? Ekonominin siyasetten soyutlanması yolunda atılmış pek çok adım var. Bunların en başında merkez bankalarına tanınan bağımsızlık geliyor. Merkez bankalarının bağımsızlığı demek ekonomi politikasının en temel araçlarından olan para politikasının siyaset dışında yönetilmesi demektir. Merkez bankalarına bağımsızlık verme düşüncesinin doğuş nedeni; devleti yönetenlerin başı sıkıştığında diledikleri kadar para basarak işleri içinden çıkılmaz hale getirmesini önleme düşüncesidir. Benzer biçimde doğal tekellerin yönetiminin bağımsız kuruluşlara devredilmesi, bütçeyi disipline etmek için mali kural konulması da aynı mantıktan yola çıkıyor. Belki bunlardan daha ileri bir adım anayasal ekonomi ya da kurallara bağlanmış ekonomi yaklaşımıdır. Bütün bu adımlar ekonomiyi, günlük siyasetten soyutlama çabasının parçalarıdır. Bunlardan bir sonuç alınmış mıdır sorusuna verilecek yanıt “kısmen” şeklindedir. Gelişmiş batılı ülkelerde bunlardan sonuç alınmış görünüyor. Örneğin bu ülkelerde siyasal iktidar merkez bankasının belirleyeceği faize ya da enflasyonla mücadele politikasına karışmıyor. Bu yönde bir mesaj bile vermiyor. Bağımsız kurullara yapılan atamalar gerçekten de liyakat esası gözetilerek yapılıyor.
Küresel sisteme geçişle birlikte sermaye hareketleri, birkaç istisna dışında, bütün dünyada serbest kaldı. Böylece para ve sermaye, en çok getiri sağlayacağı yerlere serbestçe yolculuk yapar oldu. ABD’de ya da Avrupa’da kazanılan para Türkiye’de borsaya girebilir, Brezilya’da devlet tahvili alabilir ya da Malezya’da bankaya döviz mevduatı olarak yatırılabilir hale geldi. Böyle olunca ekonomiler, ülkelerin iç siyasetiyle ve uluslararası ilişkileriyle çok daha yakın bir ilişki içine girdi. Diyelim ki faiz ve diğer getirilerin yüksek olduğu Güney Kore’ye yönelik ABD ve Avrupalı şirketlerin hem doğrudan sermaye yatırımı hem de tahvil ve hisse senedi alımları giderek artmış olsun. Güney Kore, son otuz yılda yaptığı büyük ekonomik atılımla gelişmiş ekonomiler arasına katıldı. Bugün itibarıyla Güney Kore’nin risk primi (CDS primi) 18 baz puan (Türkiye’ninki 525 baz puan.) Bu kadar düşük bir CDS primi, yatırımcıların Güney Kore’yi riskli bir ülke olarak görmediklerini anlatıyor. Güney Kore, herhangi bir ölçüm yapma imkânı olmamasına karşılık dünyanın en riskli ülkelerinden birisi olarak kabul edilen komşusu Kuzey Kore ile sorun yaşamadığı sürece bu durumu devam edecek gibi görünüyor. Varsayalım ki bu iki ülke arasında sıcak savaş çıkmış olsun. Bu durumda Güney Kore’deki yatırımcılar buradan çıkmaya çalışacaklar, Güney Kore parası Won diğer paralara karşı hızla değer kaybedecek, ülke riski ve dolayısıyla CDS primi yükselecek demektir. Geçmişte, küreselleşme yokken, para giriş çıkışları bu kadar esnek değilken de savaş gibi uluslararası tehditler ciddi etkiler yaratıyordu ama ülkeler küreselleşmeyle birlikte karşılıklı ekonomik ilişkileri en üst düzeye çıkarınca bu etkiler de en üst düzeye çıktı.
Burada verdiğimiz örnek uç örneklerden birisi olan savaş örneği. Buna ek olarak ülkenin komşularıyla olan siyasal ilişkileri, uluslararası arenadaki ilişkileri gibi uluslararası yaklaşım ve ilişkileri ekonomisini fazlasıyla etkiliyor.