Fitch Ratings şirketinin Türkiye’nin ülke kredi derecesini BB- (negatif)’den B+ (negatif)’e indirince ülke riski meselesi yeniden gündeme geldi.
Ülke riski; yatırım yapılacak ülkede bu yatırımın yapılması ve geri dönüşüyle ilgili olarak var olan belirsizlikler ve bu belirsizliklerin yatırımcı açısından yaratabileceği kayıplar anlamına geliyor. Ülke riskini etkileyen konular başlıca üç başlıkta toplanabilir: Siyasal riskler, ekonomik riskler ve sosyal riskler. Bu risklerin ölçümü sonucunda ortaya çıkan dereceye reyting, riskleri ölçen kuruluşlara da reyting kuruluşları deniyor. Ölçümü en fazla dikkate alınan üç reyting kuruluşu var: Standard and Poor’s, Moody’s ve Fitch Ratings. Bu üç kuruluşun Türkiye için verdikleri reytinglerin durumuna kronolojik olarak bakalım (AAA en iyi BBB yatırım eşiği onun altındakiler spekülatif dereceler, D veya F batık anlamına geliyor, bu harfler +, – ya da 1,2,3 gibi sayılar alıyor ayrıca yanlarında parantez içinde pozitif, negatif, durağan gibi ifadeler oluyor):
Reytingin asıl ölçüsü bir ülkenin vadesi geldiğinde borçlarını ödeyip ödeyemeyeceği yaklaşımı üzerine kuruludur. O nedenle borç verenler açısından örneğin demokrasinin olup olmaması ülke rezervlerinin düzeyinden daha önemsizdir. Çin’de demokrasi Türkiye’dekinden çok daha geride olduğu halde Çin’in rezervleri 3,5 trilyon dolar Türkiye’nin ise (swap hariç net rezervleri) eksi 50 milyar dolar olduğu için Çin’in reyting notları (S&P A+, Moody’s A1, Fitch A+) çok daha iyidir.
Tabloya göre Türkiye, reyting macerasına başladığı 1990 yılında BBB ile yatırım eşiğinde başladığı bu yolculukta bugüne kadar inişli çıkışlı bir çizgi izlemiş ve son olarak da yatırım eşiği olarak kabul edilen (S&P ve Fitch’e göre BBB, Moody’s’e göre Baa) oldukça uzak bir düzeye gerilemiş bulunuyor. Bu görünüm bize Türkiye’nin bu dönem içinde risklerini bir ara düzgün yönetmiş olsa da genel olarak doğru yönetemediğini ve son dönemde de giderek artırdığını gösteriyor. Özellikle swaplar hariç net rezervlerin eksi düzeye gerilemesi bunun bir göstergesidir.
Bu ölçümlerin yanında bir de CDS primi var. Bir çeşit sigorta primi olarak kabul edilebilecek olan CDS, ülkenin sattığı tahvil bedelini ödeyemezse bu riski üstlenip garanti veren kuruluşlun ne kadar prim istediğini gösteriyor. Burada da 300 baz puan aşırı risk olarak kabul ediliyor.
Türkiye’nin bugünkü CDS primi 509 baz puan. Bu prim, 300 baz puanlık ‘aşırı risk’ sınırının çok ötesinde bulunuyor. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi konularda bizden geride olduğunu düşündüğümüz Çin’in CDS primi ise 54.
Özetle söylemek gerekirse bugün Türkiye, önceki yıllara göre çok daha düşük bir reyting notuna ve yüksek bir CDS primine sahip. Bunun tek bir nedeni var: Risklerin yükselmiş olması. Türkiye’nin bugünkü sorunlarının çözümü için yalnızca ekonomide doğru adımların atılması yetmez. Her ne kadar borç verenler asıl olarak borcun geri ödenebileceğine ilişkin ekonomik ve finansal göstergelere baksalar da demokraside, hukukun üstünlüğünde geriye gidişin önünde sonunda ekonomide de sıkıntılar yaratacağını biliyorlar. Çin’de demokrasi de hukukun üstünlüğü de geçerli değil ama mevcut durum kötüye gitmiyor. Bu tür değerlendirmelerde kötüye gidiş, kötü olmaktan daha önemlidir. Türkiye’nin bu notları düzeltmesinin yolu sosyal, siyasal ve ekonomik alanda ana akım diye küçümsenen kurallara geri dönmekten geçiyor.