Türkiye’nin Heterodoks Ekonomi Politikası Uygulamaları

Mahfi Eğilmez – 02.08.2017

Türkiye, her zaman ilginç bir ekonomi görünümü sergileyen bir ülke olmuştur. Zaman geçtikçe ilginçliği de artıyor. Bu ilginçliği bazı konularda heterodoks ekonomi politikası uygulamalarına girip çıkmasından kaynaklanıyor. Son yıllarda bunun örnekleri çoğaldı. Bunlara değineceğim bu yazımda ama önce kavramları yerli yerine oturtmaya çalışalım.

Ortodoks, Yunanca orthos (doğru) ve doxa (inanç, öğreti) sözcüklerinden oluşan doğru inanç, heterodoks ise, yine Yunanca heteros (farklı) ve doxa sözcüklerinden türetilmiş farklı inanç anlamına gelen sözcükler.

Ekonomi alanında geleneklere, genel kabul görmüş görüşlere dayanan öğretiye ve yaklaşımlara ortodoks ekonomi yaklaşımı, bu yaklaşıma dayalı olarak geliştirilen ekonomi politikasına da ortodoks ekonomi politikası adı veriliyor. Buna karşılık ekonomi alanında geleneksel görüşlerin ve yaklaşımların dışındaki yaklaşımlara heterodoks ekonomi yaklaşımı, bu yaklaşımlara dayanılarak oluşturulan ekonomi politikası uygulamalarına da heterodoks ekonomi politikası deniyor.

 

Türkiye zaman zaman Ortodoks uygulamaların dışına çıkarak heterodoks uygulamalara giriyor. Bunu daha çok ekonomi politikası alanında görüyoruz. Bu konuda özellikle para politikası alanında bazı örneklere verilebilir. Örneğin Merkez Bankasının birden fazla faize sahip olması bu tür uygulamalara örnek olarak verilebilir. Dünyada merkez bankaları genellikle bir faizle piyasaları yönlendirmeye çalışırken (buna politika faizi, referans faizi, merkez bankası faizi gibi adlar veriliyor) bizim Merkez Bankası elindeki 3 faizi de (haftalık ihale faizi, gecelik borç verme faizi, geç likidite penceresi faizi) bu amaçla kullanabiliyor. Son dönemde daha da ilginç bir uygulamaya imza atarak heterodoks politikanın bile ötesine geçti ve geç likidite penceresi faizi gibi farklı amaçlarla kullanılmak için dizayn edilmiş olan faizi referans faizi haline getiriverdi. Bunu yaparken haftalık ihale yoluyla borç verme işlemini yürürlükten kaldırdı ve dolayısıyla adı politika faizi olan haftalık ihale faizini de elimine etmiş oldu (buna karşın dünya listelerinde bizim merkez bankasının faizi olarak hala yüzde 8 oranındaki haftalık ihale faizi görünüyor.) Bugünkü uygulamada Merkez Bankası, bankalara vereceği borcun yüzde 10 kadarını gecelik borç verme faizi (yüzde 9,25) ile ve yüzde 90 kadarını da geç likidite penceresi faiziyle (yüzde 12,25) veriyor. Böylece, Merkez Bankası’nın faizi dünya listelerinde yüzde 8 olarak görünse de gerçek yaşamda ortalama yüzde 11,95 dolayında geçekleşiyor.
Bir başka örnek bu yıl ortaya çıktı: Para ve maliye politikalarının iki farklı yönde hareket etmesi. Ortodoks yaklaşım ekonomi politikasının iki temel alt politikası olan para ve maliye politikalarının aynı yönde uygulanmasının ya da eğer bu politikalardan birisi etkin diğeri izleyici konumunda kalacaksa izleyici konumunda kalacak olanın tarafsız (nötr) kalması gerektiğini vurguluyor.

Merkez Bankası, enflasyonu düşürmek için para politikasını sıkılaştırmışsa maliye politikasının, sıkılaştırılmış olan para politikasına destek vermesi ve mümkünse onun da sıkılaştırılması, mesela kamu harcamalarının azaltılması gerekir. Ya da bu mümkün görünmüyorsa en azından mevcut durumunu koruyarak desteğini o şekilde vermesi gerekir. Eğer para politikası sıkılaştırılmışken maliye politikası gevşetiliyorsa yani mesela kamu harcamalarında artışa gidiliyorsa o zaman para politikasından beklenen sonuç alınamaz.

Bir at arabasını çeken iki at düşünün. Bu iki at araba okunun iki yanına koşulmuş ama koşum takımları biraz gevşek tutulmuş olsun. Bu durumda atlardan birisi arabayı sağa çekerken diğeri sola çekerse araba bir sağa bir sola gider ve hızlı yol alamaz. Hızlı yol alamamanın yanında bu şekilde farklı yönlere çekilme sonucu arabanın oku da kırılabilir. Para ve maliye politikaları arabayı çeken iki ata benzer. Aynı yönde hareket etmezlerse ekonomiye zarar verebilirler.

Türkiye, 2016 yılın son çeyreğinde büyümede ivme kaybı işaretleri vermeye başlayınca o zamana kadar ilk sırada yer almış gibi duran enflasyon hedefi yavaş yavaş masadan kalkmaya ve yerine yeniden yüksek büyümeye dönüş hedefi konulmaya başlandı. Bu çerçevede son 15 yılın en önemli ekonomik hedeflerinden birisi olan kamu mali disiplini yani bütçe açığı ve kamu kesimi borcunu düşürme yaklaşımı da geri plana itildi. Vergilerde indirimler, ertelemeler ve kamu harcamalarında artışlar gündeme alındı. Yani maliye politikası gevşetildi. Bunu ilk 6 ayın sonunda ulaşılan yüksek miktardaki Hazine nakit açığı, Hazinenin daha yılın ilk 7 ayında borçlanma limitine gelip dayanmış olması açık biçimde ortaya koyuyor. Buna karşılık Merkez Bankası, enflasyonla mücadeleye devam ediyor ve ortalama faizi yüzde 11,95 ortalama tutuyor. Özetle söylemek gerekirse Türkiye, 6 aydır sıkı para politikası ve gevşek maliye politikası uyguluyor gibi görünüyor.

Bu aşamada bir soru geliyor akla: Acaba Türkiye gerçekten sıkı para politikası uyguluyor mu? Bunun yanıtı enflasyon oranında gizli. Bütün dünyada enflasyon oranları tarihi düşük düzeylerde iken Türkiye’de niçin 2 haneli enflasyon var?

Merkez Bankası önceki 5 yılda, uzun bir süredir uyguladığı enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasını uygulamaya devam etmiş ama bir türlü enflasyonu, hedeflediği oran olan yüzde 5’e indirememişti. Bu yıl da aynı hedefi koydu. Üstelik bu yıl önceki 5 yıla göre daha yüksek bir faiz uygulayarak para politikasını biraz daha sıkılaştırdı. Merkez Bankası’nın dün açıkladığı enflasyon raporunda yılsonu için enflasyon tahminini yüzde 8,7 olarak belirlediğini gördük. Bu tahmin, hedefe göre çok yüksek oranda bir sapmaya işaret ediyor. Dünyada enflasyonun çok düşük düzeylere indiği bir dönemde bizdeki enflasyonun bu kadar yüksek olması Merkez Bankası’nın gerçekten sıkı para politikası uygulayıp uygulamadığı sorusunu gündeme getiriyor. Türkiye, yıllardır yarı gevşek, yarı sıkı para ve maliye politikası uyguladığı için arabanın okunu kırmadan ekonomiyi idare ediyor ama enflasyonu da düşüremiyor.

Türkiye ne kadar ilginç bir ekonomiyse ekonomi bilimi de o kadar ilginç bir bilimdir. Birden fazla hedefi aynı anda yakalama gibi bir şans ancak ve ancak her şeyin aynı anda iyiye gitmesini sağlayacak beklenti değişikliği dönemlerinde olabilir. Mesela Türkiye böyle bir dönemi 2003 – 2008 arasında yakalamış ve bir yandan büyümeyi yükseltirken bir yandan da işsizliği ve enflasyonu düşürmeyi başarmıştı. Bugün o beklentilerden uzaktayız. O nedenle bize o günlerdeki gibi doğrudan yabancı sermaye gelmiyor, onun yerine yüksek getiriden yararlanmaya çalışan sıcak para geliyor. Bu gibi durumlarda birden fazla hedefi aynı anda yakalamak ve o hedefleri sürdürebilmek bir taşla iki kuş vurmak kadar zordur.

Heterodoks politikalar, büyük ölçüde Ortodoks politikaların sulandırılmasına dayanır. Türkiye heterodoks politikaları da sulandırarak iyice farklı politikalar uyguluyor. Sonuçta arabanın oku kırılmıyor ama hedeflere de varılamıyor.