Rusya krizi ile birlikte başlayarak terör saldırıları ile devam eden, Suriye’deki iç savaşın tetiklenmesinin de etkisiyle ABD/AB ile yaşanan siyasi krizler sonrası dibe vurarak umutların tükendiği Türk turizminde, kaybedilen 3 yılın ardından hesaplar sil baştan yapılmaya ve umutsuzluklar yerini yeniden yeşeren umutlara bırakmaya başladı.
Turizm Bakanlığı’nın resmi verileri göz önüne alındığında; yüzde 30,5 azalış yani 36 milyon kişiden 25 milyon kişiye gerileme sektör açısında ciddi bir rakam olarak karşımıza çıkıyor. Ancak neyseki; 2017 yılı sonunda gerçekleşen ziyaretçi sayısı ve elde edilen gelir baz alındığında 2014 ve 2015 yıllarına ait rakamlar yakalanmasa da 2017 yılı sonunda 32 milyon 400 bin kişi sayısı 2018 yılı için umutlanmamıza sebep olacak sinyaller veriyor.
Ancak turizm için ülkemizin bulunduğu coğrafi koşular nedeniyle yukarıda belirtilen riskler her zaman için geçerlidir. Bu tür risklere rağmen ayakta kalabilmek için değişen dünya koşullarına ve teknolojiye iyi bakmak gerekir.
1990 öncesinde tüketiciler turizm faaliyetinde bulunabilmek için ellerinde haritalar, seyahat acentasının paket turu ile deniz-kum-güneş sınırları içerisinde belirli şirketler üzerinden planlarını gerçekleştiriyorlardı. Turizm arzı da tüketiciye ulaşmakta sınırlıydı, turizm talebi de işletmelere ulaşmakta sınırlı bilgiye sahipti. Fakat şimdi baktığımızda Web 2.0’daki gelişmeler ile tüketicilerin artık tüketicileri yönlendirmeye başladığı, tüketicinin her an turizm işletmesi hakkında bilgi sahibi olabildiği ve turizm işletmelerinin ise veritabanı pazarlaması, mobil pazarlama vs. pazarlama yaklaşımları ile tüketiciyi anlamaya çalıştığı bir ortam kazanmış durumda.
Özetle tüketici eskiden etrafından duyduğu veya en bilinen bir oteli veya uçak firmasını seçmek zorundayken günümüzde post-modern tüketici tüketim sonrası edindiği deneyimi rahatlıkla tanımadığı kişilere aktarmaktadır (Tripadvisor). Örneğin kendiniz veya etrafınızda şahit olduğunuz küçük ve yeni bir olayı hatırlayalım: Bu yaz nereye gideceğim sorusuyla başlar. Marmaris veya Antalya? Hayır! Farklı bir yer… Peki o zaman internette önceden gördüğünüz veya arkadaşlarınızdan duyduğunuz Seferihisar diye bir yer var.
Hemen bilgisayarın başına geçiyorsunuz veya akıllı telefonunuzu açıyorsunuz ve araştırmaya başlıyorsunuz. Önce bölge hakkında bilgi edindiniz gezilebilecek bir yer mi? Bir deneyim olabilir mi? Güzel bir deneyim olabileceğini düşündünüz dolayısıyla konaklama ve yeme-içme nasıl olur acaba diye düşünmeye başladınız. Tripadvisor veya Trivago gibi sitelere girdiniz ve popülerlik listesinde birinci sırada bir otel var ama pahalı bunun yerine daha uygun fiyatlı bir oteli seçerek yorumlarına, fotoğraflarına ve hizmetlerine bakıyorsunuz.
Yorumlar iyi ve bu oteli beğendiniz. Peki ulaşım! onu da ayarladığınız zaman bu iş tamamdır. Hemen uçak firmalarına veya aracı siteler üzerinden uçak biletlerine bakıyorsunuz ve uygun olan saati seçip toplam gideri hesaplıyorsunuz. Düşündüğünüz bütçeye uygun olanı seçtiniz dolayısıyla tatil başlasın! İçinizde bir kıpırtı oluştu ve bunu diğerleri ile paylaştınız.
Bunlar sizin yaşadıklarınız ve hissettikleriniz fakat arka planda çok daha karmaşık bir döngü var aslında. Bunlar internet veri iletişim ağının sürekli çalıştırılması için çabalar, OTAların (online seyahat acenteleri) turizm firmaları ile anlaşmaları ve müşteri memnuniyeti için çabaları, otel kapasitelerinin değişen talebe ayak uydurması için getiri yönetimi çabaları, uçakların havaalanında ayarlanması, uçuş ve konaklama ile ilgili bu ayarlamaların bilgi olarak GDSler (global dağıtım sistemleri) ve MRSlere (merkezi rezervasyon sistemleri) aktarılması, otellerin websitelerinde kendilerini tanıtmaları ve sosyal medyada tüketicilerin web 2.0 sayesinde elektronik ağızdan kulağa iletişime dahil olması, turistik ürünü satın alan tüketicinin kredi kartı üzerinden otelin veya uçak firmasının banka hesabına para aktarılması gibi bilgi ve teknoloji temelli faaliyetler serisi gerçekleşiyor. Özellikle tüm bu faaliyetler suje ve objelerin ilişkilerinin elektronik devreler vasıtasıyla kurulan algoritmalar üzerinden kullanılabilir veriler haline getirilerek arayüzler aracılığı ile insandan insana aktarılması ile oluyor.
21. yüzyılın yeni çerçevesinde statikten dinamiğe, tekliden çokluğa, basitten zora, güvenlikten tehlikeye geçiş görülüyor. 21. yüzyılın demografik yapısı, gelenekçi bakıştan Z kuşağına ulaşırken, face to face iletişimden facetime’a geçen 2. dünya savaşı sürecinden Arap baharlarına ulaşan bir döneme karşılık geliyor. Hatta daha da ilerisi giderek; şu an bebek olanların- bizlerin ise muhtemelen yetişemeyeceği- global, mobil, sosyal, görsel ve dijital bir nesil olan alfa jenerasyonun yeni dünyayı şekillendireceği yarını düşünerek işe başlamak gerekiyor. 1900’larde 1,65 milyar olan dünya nüfusunun, 2050’lerde 9,31 milyar olacağı, 2100’lerde de 10,1 milyarı bulacağı öngörülüyor. Gelecekte dünyada bizleri neler bekliyor dersiniz? 2050 ile 2100 yılları arasında demografik yapının Asya’dan Afrika’ya dönebileceği perspektiflerin tartışılıyor olması önemli bir konu.
1990’ların sonunda PC ve internetin hayatımıza girdiği dönemlerden 2010’lar sonrası taşınabilir teknolojilere ulaştık. Zaman ve teknoloji neredeyse aynı hızla ilerliyor. Hava taşımacılığında Airbus 380’ler ile 550 yolcu taşıma kapasitesini, penceresiz uzay teknolojileriyle uçakların yeni bir şekil almasını ya da altı günde Çin’de yapılan otel inşaatlarıyla otelciliğin geldiği noktayı kavramak için, teknolojinin değişen hızını kavramış ve anlamış olmalıyız öncelikle.
Harcanabilir gelirin artması ile, dünyada yeni turizm destinasyonlarının turizm gelirlerinden aldıkları paylar değişti. 1950’lerde ABD, Fransa, Kanada, İtalya, İsviçre konuşulurken; 2015’lere gelindiğinde Çin, Meksika, Türkiye, Rusya ve Tayland’ın da konuşuluyor olmasının arkasındaki detayların, bir tez konusu olabileceği unutulmamalı. Turizmin değişen bu coğrafyasında 2010-2030 arasındaki talep artışının 1950-2009 yılları arasındaki büyüme ile aynı olacağı varsayılıyor.
Kısacası gelecek 20 yıldaki talep artışı, geçmişteki 59 yıla karşılık gelecek. Bu talep artışı gelir, nüfus ve teknolojinin birlikte yarattığı bir hikaye. Örneğin 1960’larda Londra-Sidney arası hava ulaşımında altı kez uçuş değiştirmek zorunda kalırken, 2006 yılına gelindiğinde bu iki destinasyon arasında non-stop uçuşlar yapılmaya başlandı. Yalnızca bu gelişme bile, turizmin gelecekte kırılmaz rekorlara imza atılabileceğini gösteriyor. 2031 yılına gelindiğinde uzun mesafe olarak adlandırdığımız 3700 km ve üzeri uçuşlara uygun 20 havalimanının yer alacağı da öngörülüyor.
Bu gelişmeler yanında, yeni iş modelleriyle geleceğin şekilleneceği görülüyor. Teknolojinin yine işin içinde olduğu ”paylaşılan ekonomiler” ile turizm sektöründe yeni iş alanları şimdiden dünyada kabul görüyor. Airbnb, Uber, wimdu, opentable, eatwith bunlardan bazıları.
Yönetimde yeni operasyonel prensiplerin tartışıldığı bu süreçte, turizm ve endüstri 4.0 sürecini bir kenara bırakmadan farklı düşünmenin ve yeni turistik ürünler üretmenin imkansız olduğu bir süreçten geçmekteyiz. Mesajlaşma ve video tabanlı bir sürece karşılık gelecek yeni bir pazarlama döneminin de açıldığı bir endüstrileşme aşamasından bahsetmekteyiz. Yapay zekanın, yüz tanıma sitemlerinin yer aldığı teknolojinin gamification (oyunlaştırma) ile birleştiği bir dönemin geleceğin kendisi olduğuna ilişkin tartışmalar yapılıyor. Kısacası turizm, e-turizmden i-turizme yönelmekte, elektronikten inovatife giden bir yola girilmektedir.
Kısacası ekonomik, demografik, teknolojik ve çevresel her etkinin yakından izlenmesi gerektiği yeni bir dönemden geçiyoruz. Dünya durmadan tartışıyor, gelişiyor, değişiyor. Turizmde farklı düşünen, global düşünen ve yarını planlayanlar için hatırlatmadır…
Alper Kuray