Küresel ekonomi-politik sistemin ‘yeniden yapılanma’ sancıları içerisinde olduğu, ‘Küresel Güney’ ile ‘Küresel Kuzey’ arasında ‘daha dengeli ve daha adil’ bir uluslararası ilişkiler sisteminin gözden geçirildiği, hararetle tartışıldığı bir dönemde, bu yıl ‘100. Yılı’nı idrak etmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası ekonomipolitik düzende ağırlığını daha da derinleştirdiği bir süreçte, Türk Dünyası ve İslam Dünyası’nın ‘özgül ağırlığı’nın neden daha da artacağını detaylı irdelememiz gerekmekte. Birinci kritik nokta, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın güçlü ve vizyoner liderlik vasıflarıyla, 2000’li yılların İslam Dünyası’nda birlik ve beraberlik anlayışının derinleştiği; bilhassa Türk Dünyası açısından ise bir ‘uyanış’, ‘silkiniş’, ‘güçleniş’, ‘kenetleniş’, bir ‘özgüven tazelemesi’ dönemi olarak ‘Türk Devletleri Teşkilatı’ ile ekonomi, ticaret ve siyaset alanında vücut bulan bir ‘kader birliği’ne dönüşmesidir.
İkinci kritik nokta, Türk Dünyası’nın ve İslam Dünyası’nın, küresel ekonomi- politik sistemde, uluslararası teşkilatlar ve küresel düşünce kuruluşlarının son dönem çalışmalarında öne çıkan bir başlık olan ‘küresel nüfusun geleceği’ noktasında artan ağırlığı. Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, pek çok kıtada var olan İslam Dünyası ve Türk Dünyası nüfusu önemli bir ağırlığa sahip ve yükselen yeni ‘orta sınıf’ söz konusu ülkelerde yeni bir ‘ekonomik ve ticari devrim’in de habercisi konumunda. Üçüncü bir kritik konu başlığı ise, Türk ve İslam Dünyası’nın bilhassa Asya- Avrupa-Afrika üçgeninde enerji, lojistik ve ulaştırma alanında oynadıkları ‘vazgeçilmez’ rol. Üç kıta arasında, önümüzdeki dönem katlanarak büyüyecek hammadde, ara mamul ve nihai ürün ticareti ile, söz konusu ticaretin lojistiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülüğünde bir küresel tedarik zinciri misyonunu öne çıkaracak.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!