Son on yıldır bambaşka bir dünyada yaşıyoruz: Sosyalleşme olarak bildiğimiz kavram sosyal medyaya, gündemi takip etme ve güncel kalma ihtiyaç ve araçlarımız olan gazete, dergi, sanat etkinliği hatta TV haberleri bile sadece bir küçük akıllı cihazın içine hapsedilerek, zaman ve mekandan bağımsız olarak tarafımıza servis edilmektedir.
Bu durum bir takım yeni psikolojik durumları deneyimlemeyi beraberinde getirmiştir. Örneğin FoMO (Fear of missing out-gelişmeleri kaçırma korkusu) yeni nesil kavramı olmakla beraber günümüzde aynı masada oturan iki kişinin birbirleriyle iletişim kurmak yerine göz ucuyla da olsa sürekli sosyal medya hesabına bakar olma davranışını modellemektedir. Ayrıca bu durumun zamanla bir davranış bozukluğu haline evrilmesi günümüzde phubbing (sosyotelizm) kavramını ortaya çıkarmıştır ki bu da dijitalleşmenin karanlık yönünü ortaya koymak açısından bir delil niteliğindedir.
Bu kavramlara değindim zira amacım asıl konuya gelmeden önce sosyal medyanın talep tarafını oluşturan biz alıcıları az da olsa tanımlayabilmek… Bir şeyin alıcısı olacaktır ki satıcısı da niyetini ona göre şekillendirebilsin.
Sosyal medya algoritmaları günümüzde en çok toplumda geniş halk kitlelerine dezenformasyon ve manipülasyon aracılığıyla yönlendirmelerde bulundukları gerekçesiyle siyasetten piyasalara dolayısıyla ekonomik ve toplumsal düzenin dinamiklerine doğrudan etkileriyle eleştiri almaktadır. Bunun altında yatan neden de aslında yapay zekanın ta kendisidir. Sistem veri odaklı çalışır, kullanıcı yani talep edenlerden elde edilen veriler işlenerek tekrar onların hizmetine servis edilir ama nasıl ve neyi amaçlayan bir algoritmayla? İşte sorunun özü ve bugün yapay zekanın tehlikeli bulunmasının altında yatan iksir de tam bu noktada şekillenmektedir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!