Yitip giden canlar, tarihi bir kentin neredeyse tamamen yok olması bunlar, telafisi mümkün olmayan kayıplar. Diğer yandan uzmanlar on ilde görülen yıkımın boyutlarının devasa olduğu konusunda birleşiyor. Bu yıkımı sadece şehir ve bölgesel planlama noktasında ayağa kaldırmak Cumhuriyet tarihindeki en büyük yeniden inşa çalışmalarını da beraberinde getirecek. Türkiye, şokun ardından bir toparlanma sürecine girdi ancak bu aşama aynı zamanda geçmişe yönelik sorgulamaların da arttığı bir tonda ilerleyecek gibi gözüküyor…
Büyük yıkım, Türkiye ve Suriye’nin sınırlarını aşarak özellikle depremin yaşandığı ilk hafta dış basında oldukça geniş yer buldu. Bunda elbette ki felaketin boyutu ve jeologları bile şaşkına çevirecek ölçüde farklı bir tipolojide olması etkendi ancak Batı’nın bu denli dikkat kesilmesindeki asıl özel durum Türkiye ve Suriye’de büyük yıkımlara yol açan bu depremin aynı zamanda Türkiye gibi Suriyeli mültecileri yoğun bir biçimde geçici koruma altında barındıran, Rusya-Ukrayna savaşında kilit rol üstlenen, Ortodoks ekonomi teamülünün dışında hareket eden ve seçimlerinin de çok yaklaşmış olduğu bir ülkede gerçekleşmiş olmasıydı bana göre.
Batı basınında deprem ile ilgili çıkan haberler aynı anda yoğun bir yıkımın yaşandığı Suriye ile birlikte ele alındı, acının boyutu rakam ve analizlerle ortaya konuldu, elbette ki iyi niyetli yardım çağrıları yapıldı. Takip eden günlerde bizde olduğu gibi işin mali boyutu ile ilgili değerlendirmeler yapıldı. Rakamsal boyuttaki tahminler şu an Marmara depremi ile karşılaştırılmalı yapıldığından geniş bir aralıkta ilerliyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!