Mahfi Eğilmez – 20.02.2014
Kamu Kesiminin Sorunları
Bütçenin yapısal sorunları
Bu alt başlığı gördüğünüzde bütçe açığının yüzde 1 – 2 dolayında oluştuğu, hatta yıl içinde bütçe fazlalarının görüldüğü bir ekonomide bütçenin yapısal sorunu mu olur sorusunun aklınızdan geçtiğini tahmin edebiliyorum. Bütçe açığının düşük olduğu durumda bile bütçenin yapısal sorunları olabiliyor. Bunların başında geçici ya da sorun yaratıcı gelirlere dayanarak artan harcamalar geliyor. Türkiye, son on yıldır bütçesini derleyip toparlarken bir seferlik gelirler dediğimiz özelleştirme gelirleri, varlık barışı gelirleri gibi gelirlerden yararlandı. Bunlara ek olarak cari açığı büyüten ithalat artışı, ithalattan alınan KDV tahsilatını ve ÖTV gelirlerini ve dolayısıyla bütçe gelirlerini de artırdı. Yani cari açık artarken bütçe açığını azaltıcı bir etki yaptı. Burada sorun ne diye sorarsanız yanıtım bunların tersine dönme olasılığıdır. Bir gün elde özelleştirilebilecek kamu teşebbüsü kalmadığında ya da cari açık düşmeye başladığında bütçeye yazılan bu tür gelirlerde de düşme olur. Harcamalar da gelirle birlikte düşmediği için bütçe açığı alır başını gider. Bütçesi çok sağlam gibi görünen kamu kesiminin şu anda gün yüzüne çıkmamış ama her an çıkabilecek böyle bir sorunu var.
Ekonomi politikasının uygulanabilme sorunları
Ekonomi politikası iki alt politikadan oluşuyor: Maliye politikası ve para politikası. Maliye politikası dediğimizde vergi politikası, kamu harcamaları politikası, kamu borçlanması politikası ve diğer bazı politikalar (teşvikler, subvansiyonlar gibi) anlaşılır. Para politikası dediğimizde ise; açık piyasa işlemleriyle piyasadaki para miktarını etkileme, zorunlu karşılıklar uygulamasıyla bankaların açabileceği kredilerin miktarını düzenleme ve faiz politikasıyla piyasa faizlerini ve dolayısıyla tasarruflardan başlayarak pek çok ekonomik göstergeyi etkileyebilme eylemlerinden oluşur. Merkez Bankası tarafından uygulanan para politikasının temel amacı fiyat istikrarını sağlayabilmek ya da çok da açık bir ifadeyle enflasyona veya deflasyona neden olmayan bir fiyat düzenini koruyabilmektir. Merkez Bankası’nın para politikasından sonuç alabilmesi bu araçları zamanında ve yeterli dozda kullanabilmesine, bunu yapabilmesi de onun hükümetten bağımsız karar alabilen bir yapıya sahip olmasına bağlıdır. Eğer bir ekonomide merkez bankası bağımsız değilse veya bağımsız gibi görünse de üzerinde siyasetçilerin ya da kamuoyunun belirli bir baskısı varsa para politikası, amacı doğrultusunda uygulanamaz hale gelebilir. Türkiye, bu sorunla karşı karşıyadır. Son faiz artırımı bize Merkez Bankası üzerine oluşturulan baskıların para politikasının zamanında ve dozunda uygulanamaması halinde neler olabileceğini net bir biçimde göstermiştir.
Özel Kesimin Sorunları
Dış borç sorunu
2000’lere gelinceye kadar özel kesimin çok fazla bir dış borç sorunu yoktu. Bu sorun daha çok kamu kesimindeydi. 2000’lerden sonra ekonomik model değişince görünüm tersine döndü. Eldeki son verilere göre (2013 yılının üçüncü çeyreği) Türkiye’nin toplam dış borç stoku 373 milyar dolar, özel kesimin dış borç stoku da 228 milyar dolar görünüyor. Yani özel kesim toplam dış borç stokunun yüzde 60’ında fazlasına sahip. Bu borçların çoğunluğu bir yıldan uzun vadeli borçlar. Ne var ki vadelerin çoğu önümüzdeki bir yıl içinde dolduğundan ödenmesi gereken ciddi bir borç miktarıyla karşı karşıyayız. Bu durum, özellikle çeşitli sıkıntıların ortaya çıkmaya başladığı bu yıl için önemli sorun yaratıyor.
Kur oynaklığı
İlk bakışta ihracatı artıracağı ve ithalatı düşüreceği düşünülen döviz kurunun yüksekliği eğer oynaklık (volatilite) gösteren bir yükseklik ise sorunlar yaratır. Türkiye’nin son on yılda uzunca bir süre kurlarda oynaklık sorunuyla karşılaşmamış olması yatırım ortamını geliştirmiştir. 2013 yılında başlayan ve devam eden kur oynaklığı yatırımlar başta olmak üzere birçok karar üzerinde bozucu etki yapmaya başladı. En hafif yönüyle vurgulamak gerekirse kurlardaki oynaklık karar alınamaması sonucunu doğuruyor. Bu da yatırım yapılması, yeni insanların işe alınması, yeni işyerleri açılması gibi birçok ekonomik kararın ertelenmesine ve ekonominin olumsuz etkilenmesine yol açar. Türkiye 2014 yılında bu sorunu yaşıyor.
Yüksek faiz
Yüksek faiz, tasarrufları artırmak gibi olumlu bir sonuç yaratsa da, tüketimi ve dolayısıyla talebi düşürmek gibi bir etki de yaratır. Talepte daralma ortaya çıktığında üretim de ister istemez düşer. Öte yandan yüksek faiz maliyetleri olumsuz etkilediği için yeni yatırım kararlarını olumsuz yönde etkiler. Sonuçta ekonomik büyüme düşmeye başlar. Türkiye, son on yılda düşen faizlere alıştığı için ekonomisi büyüme gösteren bir ekonomi görünümündeydi. Ne var ki önümüzdeki dönem ne enflasyonun ne de faizlerin kolay kolay düşmeyeceği bir dönem olacak gibi görünüyor. Bu durumda özel kesim eskiden olduğu kadar yatırım yapamayacak ve ekonominin büyümesine eskisi kadar katkıda bulunamayacak. Bunun özel kesimdeki ilk etkisi kârlarda düşme biçiminde ortaya çıkacak. Bu ortamı değiştirmek için Merkez Bankası faizlerin düşürülmesine önderlik etse bu kez de kuru denetlemek mümkün olamayacak. Çünkü Türkiye ile ilgili algılama “Türkiye’nin dış finansman bulma zorluğunda olduğu” biçimine dönüştü. Bu durumda faizler ister istemez bir süre yüksek kalacak.
Ortak Sorunlar
Ödemeler dengesi
Türkiye, iç tasarrufları yatırımlarından çok düşük olan bir ekonomi. Bu fark cari açık olarak karşımıza çıkıyor. Cari açığın büyüklüğü dışarıdan tasarruf ithalini gerekli kılıyor. Dışarıdan tasarruf ithalinin ya da dış finansman bulmanın sorunsuz yürüyebilmesi için ekonomide risklerin düşük olması gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye ekonomisinin riskleri son bir yıl içinde katlanarak arttı. Bunun en açık göstergesi 22 Mayıs 2013’de 118 olan CDS priminin bugünlerde 240’lar düzeyinde olması. Risklerin artması ve dış finansman ihtiyacının devam etmesi dışarıdan temin edilen finansmanın pahalı hale gelmesine yol açıyor. Pahalı dış finansman gerek kamu kesiminde gerekse özel kesimde borçlanma maliyetlerini yükseltiyor.
Yüksek enflasyon
Yüksek enflasyon kamu kesimi açısından daha nötr bir görünüm sergiliyor. Bir yandan gelirler enflasyon etkisiyle artarken bir yandan da giderler artıyor. Buna karşılık özel kesim açısından yüksek enflasyon gelirlerde düşüşe yol açıyor. Fiyatların arttığını ve buna paralel olarak faizlerin yükseldiğini gören insanlar harcamalarını erteleyerek ekonomide yavaşlamaya neden oluyorlar. Bu da özel kesimin satışlarının düşmesine ve kazancının azalmasına yol açıyor.
Çözüm Nerede?
Bu tür sorunlar için mucize çözümler yoktur. Geçici çözümler veya kalıcı çözümler vardır. Geçici çözümler faizi artırmak ya da indirmek, kura müdahale ederek oynaklığını dizginlemek, cari açığın getirdiği gelirlerle bütçeyi finanse etmek gibi çözümlerdir. Adından da anlaşılacağı gibi bunlar geçici çözümlerdir. Eğer sorunlar kalıcıysa geçici çözümler sadece sorunların ertelenmesini ya da bir süre görünmemesini sağlar. Aynı sorunlar bir süre sonra yeniden ortaya çıkar. Bu tür kalıcı sorunları kökünden çözmenin yolu yapısal reformlardan geçer. Uzun ve zahmetli bir yoldur. Ama kesin çözüm oradadır.
Not: Türkiye’nin bu sayılanlar dışında başka ekonomik sorunları da olduğu gibi eğitimden yargıya, düşünce özgürlüğünden hoşgörü eksikliğine kadar pek çok siyasal ve sosyal sorunu da vardır. Bu yazıda konu edilen sorunlar sadece görünürdeki ekonomik sorunlardır.