Mahfi Eğilmez – 21.03.2013
2012 yılının ikinci yarısındayız. Japonya 20 yıldan bu yana krizin içinde. Bazı yıllarda cıkacakmış gibi oluyor ama bir türlü o girdiği durgunluktan sıyrılıp çıkamıyor. 2006 yılında ABD’de başlayan subprime mortgage krizi 2008’de Lehman Brothers kriziyle zirveye ulaştı. ABD, krizden çıkacak derken 2010 yılından başlayarak Avrupa krize girdi. Avrupa krizden çıkamadığı gibi koşullar giderek ağırlaşıyor. Gelişme yolundaki ülkelerin en büyük GSYH’ya sahip olan iki üyesi Çin ve Hindistan durgunluğa girme aşamasında görünüyor. Birbirine bu kadar entegre hale gelmiş bir küresel sistemde krizin bulaşıcılığını önlemek neredeyse imkansız gibi.
Türkiye ekonomisi 2001 yılında krize girdi. Küresel sistemin yükseliş dönemiydi. Likidite bol ve risk alma arzusu yaygındı. IMF, kriz öncesi ve sonrasında Türkiye’ye 45 milyar dolar dolayında destek verdi. Türkiye bu desteği kullanarak, IMF programını tavizsiz uygulayarak ve küresel sistemin büyüme döneminde olmasından yararlanarak krizden hızla çıkmayı başardı. Bugün aynı koşullar mevcut değil. Yani örneğin İspanya’nın ya da İtalya’nın krizden o kadar hızlı çıkması kolay değil. Çünkü ne konjonktür çıkışa uygun ne de likidite 2000’lerin ilk yıllarındaki kadar hareketli.
2012 yılının ikinci yarısında Türkiye’nin ekonomik görünümünü grafikler yardımıyla özetlemeye çalışalım.
(1) Ekonomi eski hızında olmasa da büyümeye devam ediyor.
Aşağıdaki grafikte mavi çizgi sanayi üretimini, kırmızı çizgi de ekonomik büyümeyi üçer aylık dönemler itibariyle gösteriyor.
Sanayi üretimi de büyüme de 2011’den itibaren ivme kaybediyor. Buna karşılık her ikisi de henüz alarm verecek bir düşüş içinde görünmüyor. Ayrıca sanayi üretiminde 2012’nin 2. çeyreğinde başlayan yükseliş eğilimi büyümenin de toparlanmaya başlayacağının işareti olarak kabul ediliyor.
Yılsonu için yapılan büyüme tahminleri başlangıçta yapılan tahminlere göre giderek yükseliyor. Beklentiler büyümenin yüzde 4’ün altında kalmayacağı hatta yüzde 5’in üzerine çıkabileceği yönünde. Buna karşılık uluslararası kuruluşlar (IMF, OECD) daha kötümser büyüme tahminleri yapıyor.
(2) İşsizlik düşüyor
Aşağıdaki grafikte 2010 yılında bu yana aylık bazda işsizlik oranları yer alıyor.
İşsizlik, küresel krizin Türkiye ekonomisini en fazla etkilediği 2010 yılında zirve yapmış ve o noktadan başlayarak inişe geçmiş görünüyor. Buna karşılık bu iniş sürekli bir iniş olmaktan çok inişli çıkışlı bir seyir izlemiş bulunuyor. 2012 yılı başlarında yeniden çıkışa geçen işsizlik oranı izleyen aylarda tekrar aşağıya dönmüş durumda.
Yılsonu için yapılan işsizlik tahminleri genellikle yüzde 10 ile 10,5 aralığında toplanıyor. İşsizliğin bir süre daha düşmeye devam etmesi ve son çeyrekte tekrar yükselerek yılı yüzde 10 düzeyinde tamamlaması beklentisi giderek ağırlık kazanıyor.
(3) Cari açık düşüyor
Aşağıdaki grafikte 2005 yılından bu yana 12 aylık bazda cari açığın GSYH’ya oranı gösteriliyor (sıfır çizgisinin yukarıda olduğu ve aşağıya doğru uzaklaşmanın cari açığın büyümesi anlamına geldiğine dikkat edilmelidir.)
2009 yılında krizin etkisiyle küçülen ekonomik büyümeye eşlik ederek küçülen cari açık 2011 yılında yüzde 9,9 oranına ulaşarak Türkiye açısından bütün zamanların rekorunu kırmış bulunuyor. Buna karşılık 2012 yılında cari açıkta bir gerileme ortaya çıkmış bulunuyor.
Başlangıçta cari açığın yılsonunda yüzde 8,5 – 9 aralığında bir oranda olacağı beklentisi egemenken şimdilerde beklenti yüzde 7 – 7,5 aralığına gerilemiş bulunuyor.
(4) Bütçe açığı artmaya başladı
Aşağıdaki grafik 2012 yılında aylık bazda bütçe açıklarını sergiliyor.
Bütçede giderler sürekli, gelirler de aydan aya değişkenlik gösterdiği için dönemsel açıklar ve fazlalar oluşması doğaldır. Kamu giderleri aşağı yukarı her ay aynı biçimde tekrarlanır. Maaş ödemeleri, sağlık giderleri, cari giderler üç aşağı beş yukarı her ay birbirine yakın düzeydedir. Buna karşılık gelir vergisi, kurumlar vergisi, motorlu kara taşıtları vergisi gibi dolaysız vergiler taksitler halinde alındığı için bütçe gelirleri ve dolayısıyla bütçe dengesi dalgalı bir görünüm sergiler. Ne var ki bu yıl hem büyümenin düştüğü hem de cari açığın ve dolayısıyla ithalatın gerilediği bir ortamda KDV ve ÖTV başta olmak üzere dolaylı vergiler tahsilatında bir düşüş olması beklenmektedir. Zaten ilk altı ayda giderler % 18 artarken gelirlerin artışı yüzde 7 oranında kalmıştır.
Başlangıçta yılsonu bütçe açığı tahmini yüzde 1,5 dolayındayken şimdilerde bu tahmin biraz daha yukarı çekilmektedir.
(5) Enflasyonda düşüş bekleniyor
Aşağıdaki grafik enflasyondaki (TÜFE) gelişimi gösteriyor.
Grafikten de görülebileceği gibi enflasyon inişli çıkışlı bir trend izliyor görünse de yüzde 10 düzeyine geri dönmeye oldukça fazla eğilimli bir salınım içinde bulunuyor. 2011 yılında en düşük düzeye gerilemiş olan enflasyon 2012 başında tekrar yükselmiş ve ardından inişe geçmiş bulunuyor. Son aydaki sıçrama ise geçen yılın aynı ayında yaşanan yüzde 2,5 dolayındaki eksi enflasyonun yarattığı baz etkisinin bir sonucudur.
Başlangıçta yüzde 8 dolayında beklenti söz konusuyken şimdilerde yılsonu enflasyon beklentisi TCMB’nin tahmini olan yüzde 6,5’lere kadar düşmüş durumda.
Değerlendirme
Küresel sistemin, özellikle de gelişmiş ekonomilerin, kriz yaşadığı bir ortamda Türkiye ekonomisi, benzeri öteki yükselen piyasa ekonomileri gibi krize girmeksizin devam edebilen bir görünüm sergilemektedir. Bu görünümün ne kadar süreceği gelişmiş ekonomilerin durumuyla yakından ilgilidir. Küresel sistemin yüzde 60’ını üreten ABD, Euro Bölgesi, Japonya ve Çin’in krizden daha da fazla etkilenmeleri halinde krizin yükselen piyasa ekonomilerine de yansıması kaçınılmaz olacaktır.
Şimdilerde yapılan tahminler Avrupa’nın krizden çıkmasının zor olduğu ve bu durumun ister istemez daha yaygın bir küresel krize yol açacağı biçimindedir. Böyle bir gelişmenin Türkiye’yi de etkilemesi doğaldır.
Şimdilik durumumuz iyi görünse de 2012 sonu ve 2013 yılı Türkiye dışından kaynaklanan ve giderek artan sıkıntılara neden olacak gibi duruyor.