Tıp, kimya, fizik gibi doğa bilimlerinin hepsinin hipotezleri, teorileri, araştırmaları laboratuvarda deneylerle test edilebilir. Zatürre teşhisi konulan bir hastanın derdinin gerçekten zatürre olup olmadığını anlamak için hastadan kan alınır, ciğerlerinin bilgisayarlı tomografisi çekilir, ciğerlerinden sıvı örneği alınır ve bunlar laboratuvarda incelenerek teşhis doğrulanır ya da yanlışlanır. Araçlar için yapılan egzoz muayenesinde aracın egzoz sistemi bir makineye bağlanır ve oradan çıkan zararlı gazların doğaya zarar verecek düzeyde olup olmadığı ölçülür.
Sosyal bilimlerin laboratuvarı yoktur. Çünkü sosyal bilimler ve onun bir parçası olan ekonomi bilimi insan ve toplum davranışları üzerine kuruludur. Bu davranışlar, toplumdan topluma ve zamandan zamana farklı olduğu gibi aynı toplumda bile zaman içinde değişim gösterir. O nedenle de ekonomi bilimi, zaman geçtikçe, değişen davranış kalıpları ve toplumsal yapılanma paralelinde değişim gösterir. Alfred Marshall, ekonomik kanunları şöyle ifade ediyor: “Ekonomi kanunları, az çok belirli ve az çok kesin eğilimlerin ifadesinden ibarettir.” Marshall’ın bu tanımında ekonomi kanunlarını doğa bilimleri kanunlarından ayırmak için kullanılabilecek iki önemli fark vardır; ‘az çok’ ve ‘eğilim’ deyimi. O halde ekonomik kanun ve teoriler gerçeğin tam ve kesin ifadeleri yerine gözleme dayalı olarak genel kabul görmüş ifade şekilleridir.
Türkiye, bu konuda bir istisna oluşturuyor. Pek çok konuda olduğu gibi ekonomide de olacak olmayacak her türlü denemeyi yaptığı için bir ekonomi laboratuvarı gibi çalışıyor. Mesela yükselen enflasyonu düşürmek için ne yapılır diye sorulsa birçok seçenek sunulabilir. Kimisi faizi artırmayı, kimisi kuru tutmayı, kimisi maliyetleri denetlemeyi önerir, kimisi de enflasyonun çeşidine göre farklı önlemler almak gerektiğini öne sürer. Enflasyonu düşürmek için faizi düşürmeyi öneren pek olmaz. Çünkü bu yöntem geçmişte denenmiş ama tam tersi sonuç verdiği için çözüm getirmediği görülmüştür. Bu yöntem Türkiye’de de birkaç kez denendi. Hatırlarda en çok kalan deneme 1994 krizinin hemen öncesindeki denemedir. Hükümet faizi düşürerek enflasyonu düşürmeyi denedi ve önce enflasyonun iyice yükselmesine sonra da ekonominin krize girmesine neden oldu. Bu deneyime karşılık Türkiye aynı iddiayı gündeme getirmeye ve uygulamaya devam etti. Son olarak 2021 yılında enflasyon yükselirken merkez bankası faizi düşürülerek enflasyonu düşürme denemesi yapıldı ve enflasyon yüzde 36’dan yüzde 80’e fırladı. Enflasyonun yüzde 80 olduğu ekonomide merkez bankası faizi yüzde 14, bankaların mevduat faizi yüzde 20, bankaların kredi faizleri yüzde 45 olunca tasarruf sahipleri paradan kaçıp harcamalarını artırmaya, kredi kullanıcıları da kredi çekip döviz almaya yöneldiler ve doğal olarak enflasyon daha da yükseldi. Böyle bir uygulamayı, böyle bir testi dünyada başka bir yerde yaşama imkânı bulamazsınız. Mesela Merkez Bankası yılsonu enflasyon tahminini yüzde 60 olarak açıklar ama enflasyon hedefini yüzde 5 olarak belirler. Böyle bir hedef – tahmin farklılığını da başka yerde görme şansınız yok.
Ekonomi bilimi, pek çok değişkenle çalışan bir bilimdir. Bilim olarak en zevkli tarafı da budur. Hiçbir konu öngörüldüğü şekilde çıkmayabilir. O nedenle tutarlı tahminler çok değerlidir. Ne var ki tutarlı tahmin yapılabilmesi için yönetimin tutarlı programlar açıklayıp tutarlı politikalar izlemesi gerekir. O nedenle mesela bu tür tahminleri ABD’de veya Avrupa’da yapmak daha kolaydır. Gelişmekte olan ülkelerde tutarlılık azaldığı için tahmin yapmak zorlaşır. Türkiye’de tutarlılık neredeyse tümüyle yok olduğu için işler daha zordur. Önceden açıkladığı programa bağlı kalmayan, duruma, gidişe göre sürekli yeni önlemler açıklayan, hatayı kabul etmeyen bir yönetim tarzı varken geleceğe ilişkin tahmin yapmak imkânsız hale gelir.
Genellikle teorilerin, hipotezlerin doğru olup olmadığını sürekli test eden, bir kez test etmekle yetinmeyip defalarca aynı testleri yapan yönetimlerin izlediği politikaları anlamaya ve yorumlamaya çalışmak hem çok öğretici hem de yorucudur. Bazen ‘Finlandiya’da iktisatçı olsaydım ne yapardım’ diye düşünürüm. Sıkıntıdan patlardım herhalde. Ayda bir açıklanacak enflasyon verisi ya da işsizlik verisi, üç ayda bir açıklanacak büyüme verisini beklerdim. Her hafta yazacak bir konu bulamaz, ülkeyi bırakır dünyaya bakardım herhalde. Türkiye’de bazen günde üç yazı yazacak malzeme çıkıyor.
Ekonomi okuyacak öğrencilere önerim ekonomiyi enine boyuna öğrenmeye çalışmalarıdır. Bir yandan okulda okutulanları çalışırken bir yandan ek okumalar yapmak, medyayı izlemek gerekir. Yönetimin açıkladığı önlemleri kitaplarda yazılanlarla karşılaştırmak ve nerede hata yapıldığını görmeye çalışmak çok eğitici olacaktır. Analiz yapmayı öğrenen bir iktisatçı Türkiye’de kesinlikle çok öne çıkar. Ama analiz yapabilen bir iktisatçı olmak için çok çalışmak ve çok okumak gerekiyor. Bu okumalar yalnızca ekonomi alanıyla da sınırlı kalmamalı.