Mahfi Eğilmez – 26.08.2015
Maliye politikası
Kamu kesimi açık vermesin (ya da mümkün mertebe az açık versin) politikası: Bu politika 13 yıldır uygulanıyor. Bu kadar sıkı sıkıya uygulanmasının nedeni 2000’ler öncesinde yaşanan kamu kesimi açıkları ve onun yarattığı borçlanma artışının 2001 krizini yaratmış olması. Siyasal iktidar, bu açığın kendisini iktidara taşıyan neden olduğunu bildiği için aynı nedenle iktidarı kaybetmemek için kamu kesimine açık verdirtmemeye çabalıyor. Oysa özellikle büyümenin düştüğü son dönemde kamu kesimi açığı verdirmeyen politika uygulaması, içinden geçtiğimiz sıkıntıların büyümesine yol açıyor.
Özel kesimi ve hane halklarını borçlandırıp harcamaları artırarak ekonomiyi canlı tutma politikası: 2000’ler öncesinde özel kesimin ve hane halklarının borçları çok düşüktü. Bu kesimler, mevcut siyasal iktidarın tercihi sonucu borçlanmaya teşvik edilerek ekonomi canlandırıldı. Faizlerin de düşüklüğü sonucu borçlanmayla ulaşılan ek finansman özellikle inşaat sektörüne gitti. Şimdi hem özel kesim hem de hane halkları borçlarını ödemekte zorlanıyor.
KİT’lere görev zararı vermeyelim ama özel kesime ve belediyelere destek verelim politikası: Birçok teşvik, devlet yardımı, muaflık ve istisna uygulaması ile marka yaratma çabalarının genel adı budur. Yani devletin parasal destekleri KİT’lerden özel kesime ve belediyelere kaydırılmıştır. Buna karşılık toplanan vergiler artırıldığı, bir defalık gelirlerde sıçrama olduğu, özelleştirme gelirleri arttığı için bütçe açık vermemeye devam etmektedir.
Para politikası
Faizi artırmayalım da ne olursa olsun politikası: Kapitalist sistemde mal dengesini sağlayan mekanizma fiyat mekanizması, tasarruf – yatırım dengesini sağlayan mekanizma ise faiz mekanizmasıdır. Kapitalist sistem içinde kalmaya devam ederek faizi kullanmamak, tasarruf – yatırım dengesini tesadüflere terk etmek demektir. Çünkü faizi kullanmayan bir para politikası gerekli etkileri yaratamaz. Bu konuda doğruları söyleyen herkesi faiz lobisi üyesi olarak ilan etmek de ‘faizi artırmayalım da ne olursa olsun politikasının’ tamamlayıcısı bir politikadır. Aşağı yukarı ortaçağdaki cadı avının günümüze yansımış bir şeklidir.
Kendi paramıza ayar veremiyoruz bari yabancı paraya ayar verelim politikası: Yıllardır yüzde 5 oranında enflasyon hedefi ilan edip tutturamayan, uyguladığı para politikasıyla hedefe yaklaşamayan Merkez Bankası, arada bir döviz satarak yabancı paralara ayar vermeye çalışmaktadır. Bu politikanın olumlu sonuçları ilk birkaç saatle sınırlıdır. Bu ayar tutmazsa hükümet yetkilileri “döviz tutanın eli yanar” gibi bilimsel açıklamalarla beklentileri tehditle yönetme politikasına geçmektedirler.
Bu politikalar ne zamandır uygulanıyor? Aşağı yukarı IMF ile ortak programın sonlandırıldığı 2008 yılı sonlarından beri bu politikalar devreye girmiş ve derece derece artarak bugüne kadar gelmiş bulunuyor.
Bu politikaların uygulama sonuçları ne oldu? Son 5 – 6 yıldır orta gelir tuzağında olduğumuza, son üç yıldır potansiyelimizin oldukça altında büyüdüğümüze, işsizlik sorununu çözemediğimize, büyümedeki hızlı düşüşe karşın cari açığı yüzde 5’in altına indiremediğimize, ihracatımız gerilemeye başladığına göre bu politikalar başarılı olamamış demektir. Ya da belki şöyle ifade etmek daha doğru olur: Başlangıçta 7 – 8 yıl TL’nin yabancı paralar karşısında değerli kalabilmesiyle başarılı olan bu politikalar, TL’nin değer kaybına girdiği son yıllarda başarısız olmaya yönelmiştir. Demek ki işin sırrı bu politikalarda değil TL’yi değerli tutabilmekte imiş. O da yapısal reformlarla desteklenmediği sürece sürdürülebilir bir politika değilmiş.
Teori – uygulama ve İİBF öğrencilerinin durumu
Ekonomi ve maliye kitaplarında bambaşka şeyler okuyan günümüz İİBF öğrencilerinin, kitaplarda anlatılanlarla Türk siyasetçilerinin uyguladıkları arasında hiçbir bağlantı bulunmadığını görünce okuduklarının işe yaramayacağını düşünerek üzüntüye kapılmaları da meselenin başka bir yönüdür. Teori dediğimiz şeyler gerçek yaşamdan türetilmiş modellerdir. Eğer teoriyle uygulama arasında bir fark varsa bu, her zaman, teorinin yanlış olduğu ya da gerçek yaşama uymadığı anlamına gelmez. Bazen teoriler yanlış olabilir ya da yaşamdaki değişime ayak uyduramayabilir. O zaman yeni teoriler eskilerin yerini alır. Yukarıda değindiğim politikaların ‘ülke gerçeklerine uygunluğu’ söyleminin arkasında bir süre başarı getirmiş gibi görünmesi de şaşırtıcı olmamalıdır. Her yeni uygulama (doğru olsun olmasın) başlangıçta başarı getirebilir. Ne var ki bu başarılar sürdürülebilir başarılar değildir. Türkiye bu tür politikalarla Menderes, Özal dönemlerinde kısa süreli başarılar elde etmiş ama sürdürememiştir. Bugün içinde bulunduğumuz durum da o dönemlerden farklı değildir. O nedenle İİBF öğrencilerinin kitaplarına kuşkuyla bakmak bir yana onlara daha sıkı sarılmasının tam zamanıdır. Çünkü eninde sonunda oralara geri dönülecektir.