ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci dönemi, Avrupa için adeta 80 yıl sonra yaşanan ani bir kopuşun şok dalgalarını yaymaya devam ediyor. Münih Güvenlik Konferansı’nda Başkan Yardımcısı J.D. Vance tarafından açıkça ortaya konan bu yeni rotanın, her geçen gün psikolojik, ticari ve yapısal alanlarda somut adımlarla ilerletildiğini söyleyebilirim.
Bu gelişmelerden biri geçtiğimiz hafta sonu Financial Times’ta çıkan bir haberle daha da netleşti. Habere göre Trump yönetimi, Avrupa’daki bazı büyük şirketlere bir uyarı mektubu gönderdi. Mektupta, çeşitlilik, özgürlük ve kapsayıcılık gibi DEI (Diversity, Equity, Inclusion) başlıklarında yürütülen programların yasaklandığı ve Amerikan yönetiminin bu konuda sıfır tolerans politikası izlediği vurgulanıyordu.
F.Times’in belgenin aslını da gördüğü ifade edilen haberde, Trump’ın yürütme emrinin, yalnızca ABD içindeki değil, Amerikan hükümetine tedarik veya hizmet sağlayan ABD dışındaki şirketleri de kapsadığı ifade edilmiş. Paris’teki Amerikan Büyükelçiliği üzerinden iletilen bu mesaj, yeni dönemin uluslararası ticaret ilişkilerinde nasıl bir dönüşüm yaşanacağının da habercisi niteliğinde.
Aynı günlerde ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC), Disney ve ABC’deki çeşitlilik girişimlerine yönelik bir soruşturma başlattığını da okuduk. FCC Başkanı Brendan Carr, Disney Başkanı Bob Iger’a yazdığı açık mektupta da, “Disney ve ABC’nin DEI ayrımcılığının çirkin biçimlerini teşvik ederek FCC eşit istihdam fırsatı düzenlemelerini ihlal etmediğinden emin olmak istiyorum” demişti.
Bu köşede sıkça değindiğim bir kavram var: WOKE kültürü. Başlangıçta eşitlik ilkesine dayansa da zamanla bağlamından koparılan bu kavram, toplumsal cinsiyet eşitliği, aile yapısı ve doğurganlık üzerinden toplumları yıpratan ve ayrıştıran bir ideolojik dil haline gelmiş durumda. Trump da, ülkesini bu “yozlaşmış batı teamüllerinden” kurtarmak için kolları sıvamış durumda.
Şöyle bir hafızamızı tazeleyelim. Ve Paris Olimpiyatları’ndaki açılış törenini hatırlayalım… Dini, kültürel ve insani değerlerle örtüşmeyen bir başkaldırı sahnesi gibi değil miydi yaşananlar? İşte bugün ABD Başkanı, o başkaldırının simgelediği zihniyeti soruşturmalarla yerle bir etmeye çalışıyor diyebiliriz.
Diğer taraftan Avrupa’nın bu gidişata verdiği ilk tepkilerden biri de Fransız Maliye Bakanlığı’ndan geldi:
“Bu uygulamalar yeni ABD yönetiminin değerlerini yansıtıyor. Ancak bu değerler bizimkilerle aynı değil.” şeklinde yapılan açıklama yeterli midir, tartışma konusu. Çünkü Trump yönetiminin mesajı yalnızca ticari değil, aynı zamanda psikolojik bir savaş niteliği de taşıyor.
Bu bağlamda geçtiğimiz hafta yaşanan bir istihbarat sızıntısı da, ABD-Avrupa ilişkisindeki kırılmanın ikinci perdesini açtı. Signal adlı mesajlaşma uygulamasından sızan belgelerde özellikle dikkat çeken ifadeler vardı:
- ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance: “Avrupa’yı tekrar kurtarmaktan nefret ediyorum.”
- Savunma Bakanı Pete Hegseth: “ACIMASIZ!”
Evet, ABD artık Avrupa’ya karşı acımasız.
Ukrayna’ya yapılan yardımların kesilmesiyle başlayan bu çizgi, şimdi tarifelerle devam ediyor. Trump’ın “ticarette kurtuluş günü” olarak ilan ettiği 2 Nisan yani bugün, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
Şu ana kadar:
- Çin’den gelen tüm ithalatlara %20 ek gümrük vergisi kondu.
- Tüm çelik ve alüminyum ithalatına %25 vergi uygulandı.
- Kanada ve Meksika’ya, yasa dışı göç ve fentanil ticareti gerekçesiyle %25 vergi getirildi.
Ancak asıl kırılma geçtiğimiz hafta yaşandı. ABD, Avrupa’dan gelen otomobillere %25 vergi uygulama kararı aldı. Bu karar özellikle Almanya ve AB için büyük bir darbe anlamına geliyor.
Avrupa Birliği ise, 27 üye ülke ile ortak bir yanıt üretmekte gecikiyor.
Son olarak şunu söylemek isterim ki; bu süreç herkese şu gerçeği öğretecek:
Dünya sahnesinde her zaman en güçlünün sözü geçer.