Yaşadığımız hayatı birkaç perdelik bir tiyatro oyunu gibi düşünecek olursak ve fakat varoluşçu bir durumun da parçası değilsek; sistem ya da devlet dediğimiz olgu çok arka planda da yer alsa hep vardır. Çünkü aslında hep bir şeylerle etkileşim halindeyiz… O halde Rusya Ukrayna Savaşı’nın nükleer bir tehdite dönüşme olasılığı ne kadar düşüktür? Anton Çehov, bu olasılığa mektuplarında şöyle işaret ediyor: “Hikâye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde ‘duvarda bir tüfek asılı’ diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah orada asılı olmamalıdır.” Öyleyse Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlanmada yaşanan artışın bir gün bir yerlerde kendini gerçek bir tehdit olarak göstereceği de ortadaydı. Böylesine bir savaşın gerçekleşmesi dünyanın sonunu getireceğinden umarım ki ihtimali çok düşüktür ancak söyleminin ya da tatbikatının bile piyasalara şimdiden yansımış olduğunu da göz ardı edemeyiz.
Müesses nizam Trump’ı ya zorluyor ya da zorlama taklidi yapıyor!
Dünyadaki savaşları bitirip, barışı getireceğini söyleyen yeni ABD Başkanı D. Trump, henüz hükümeti kurmadan Biden hükümeti tarafından bir anda ABD ve İngiliz yapımı füzelerin Ukrayna’nın emrine verildiğine şahit oluyoruz. Rusya’ya bu füzelerle yapılan saldırıların ardından Kuzey Koreli askerlerin de desteğini alan Rusya Başkanı Putin, oldukça uzun ve 3. Dünya Savaşı patlamak üzere minvalinde bir konuşma yapıyor ve o esnada: Altının onsu rekorlar kırarken, Euro başta olmak üzere pek çok para biriminin dolar karşısında değer kaybettiği görülüyor. Bu durum risk iştahının düşerek, altın ve dolara doğru kaydığı tipik bir savaş ekonomisi göstergesi olarak kabul edilebilir.
Oysa aynı altının onsu ABD seçimlerinin yapıldığı 5-15 kasım tarihleri arasında büyük oranda Trump’ın savaş karşıtı söylemlerinin fiyatlamasıyla yüzde 4’e yakın değer kaybetmişti. Mevcut jeopolitik risklerin geldiği durum göz önüne alınacak olursa; burada ya Trump’a karşı önemli düzeyde tazyik gösteren bir ABD derin devleti mevcut veyahut da Trump, müesses nizama aykırı olamayacağını zaten bildiğinden Biden’ın bu son silah hamlesi danışıklı dönüşüklü bir durumu temsil ediyor. İşte bunlardan hangisi olduğunu zaman gösterecek…
Kriptodaki zirveler, hisse piyasasından çok daha tehlikeli yeni bir varlık balonu oluşturabilir
Bitcoin ve diğer bazı kripto paralar Trump’ın seçim kazanmasının ardından zirvelere doymuyor. Tüm kripto paraların Pazar büyüklüğü 3,25 trilyon dolara ulaştı ve 97k doları aşan Bitcoin’in 100k dolarlık hedefi hiç de zor gözükmüyor. Elbette ki bu harekette haber kaynaklı pek çok gelişme ve SEC Başkanı Gary Gensler’in ocak ayında görevi bırakacak olması etkili. Yeni düzende kripto para, düzenlemelerden muaf gibi gözüküyor ancak bu ne kadar sürdürülebilir, işte orası gerçekten en kalın kırmızı çizgiyi oluşturuyor.
Ticaret savaşlarının yeniden başlayacağı endişesi fon ve tahvil piyasalarını hareketlendirdi
Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanması halinde faiz indirimi olasılığının azalacağına inanılmasıyla son aylarda yaşanan satış dalgası nedeniyle ABD Hazine tahvillerinin getirileri yükselmişti. Bu da tahvil yatırımcılarını yeniden ABD tahvillerine yöneltti. Bu esnada Çin’in Eylül ayında açıkladığı büyük teşvik paketi, Çin devlet tahvillerinde satış dalgasına ve Renminbi’de toparlanmaya yol açtı ve bu ticarete giren yatırımcıların zarar etmesine neden olarak da bu piyasadan çıkışı beraberinde getirdi.
Bu esnada ABD’deki seçim sonrası yaşanan yükselişin ardından yatırımcıların piyasaya olan ilgisinin artacağı beklentisiyle, büyük Çinli fon şirketleri ABD hisselerine yatırım yapan çeşitli ürünlere olan aboneliklerini kısıtladı.
Mevcut görünümde Trump’ın son dönemindeki piyasa performansı ve Fed’in faiz indirimlerinin hızındaki olası yavaşlama göz önüne alındığında, önümüzdeki iki ila üç ayda ABD tahvil getirilerinin artmasını, ABD hisse senetlerinin ve ABD dolarının yükseliş yaşaması ve kısa vadeli sermayenin ABD hisse senetlerine akma olasılığı yüksek görülüyor. Vergi indirimleri ABD hisse endekslerine olumlu olarak yansırken, Fed başkanı Powell’ın faiz indiriminde acelesi olmadığını belirtmesi ise ilk başlardaki coşkuyu baskılar nitelikte bir açıklama olarak karşımıza çıkıyor.
Ve savaşlardan en çok kaybeden Alman ekonomisi olduğunda…
Tüm bu hareketler, anlık bir manzara gibi ABD varlıklarını öne çıkarıyor olsa da orta vadede geçmiş gelişmelere bakıldığında Rusya Ukrayna Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Rusya yaptırımlarına AB’nin de dahil olması ve Çin teknoloji rekabetinde ulusal güvenlik riski şartını ekonomik olarak benimsemiş bir AB’nin özellikle de Almanya özelinde ekonomik modelinin çöktüğü ve özellikle fosil enerji bağlamında ABD’nin net ihracatçı olarak daha da güçlendiği görülür.
Almanya’nın büyüme ve dış ticaret verilerindeki durgunluk emareleri henüz ABD’nin yüzde 10 ilave tarifesine maruz kalmadan bile o denli kötüleşmiş durumdadır ki Frankfurt merkezli Deka Bank ekonomisti Andreas Scheuerle’nin “Almanya, kıvrandırıcı derecede uzun bir durgunluk dönemine girmiştir ve döngüsel / yapısal sorunları AB’nin en büyük ekonomisini “zehirli bir şekilde” etkilemektedir sözüne katılmamak ve elbette ülkemizde de uygulanmakta olan geleneksel para ve büyüme politikalarını sorgulamamak neredeyse imkansızdır.