Mahfi Eğilmez – 28.12.2012
Para politikası öne çıkıyor
Sermaye hareketlerinin eskiye göre çok daha fazla ve esnek bir biçimde serbest kalmasıyla doruk noktasına çıkan küreselleşme büyük bir sistem değişimi yarattı. Bu değişime teorik altyapı da sistem altyapısı da uygun olmadığı için ortaya çıkan boşluğu doldurabilmek için hızlı ve etkin politika uygulamalarına ihtiyaç duyuldu. Benzer bir durum 1929 Büyük Depresyonu ile de oluşmuş, o dönemde de benzer boşluklar çıkmıştı ortaya. O dönemdeki boşlukları Maliye ya da Hazine Bakanlıklarının önderliğinde uygulanan Keynesyen genişletici maliye politikası uygulamaları doldurmuştu. Küresel krizin yarattığı değişimde ortaya çıkan boşluğu ise merkez bankaları ve onların uyguladığı yeni para politikası yaklaşımları kapatıyor. Özetle diyebiliriz ki 20. yüzyıldaki krizlerin çözümünde anahtar rol maliye politikasındaydı, 21. yüzyılın krizlerinin çözümünde anahtar rol para politikasında bulunuyor.
Para politikası ayrıntılarda çeşitleniyor
Geçmişte faiz, karşılıklar ve APİ araçlarının klasik ve fazla esnek olmayan uygulamaları ile biçimlenen para politikası son birkaç yılda bu uygulamaların çeşitlendirilmesine dayanan gelişmelere sahne oldu. Bunların çoğu aslında bilinen politikaların farklı uygulama biçimleri. Örneğin Fed’in ve AMB’nin yürüttüğü geniş çaplı tahvil alım programlarını, APİ uygulamasının genişletilmiş bir çeşidi olarak sınıflandırmak doğru olur. Ya da TCMB’nin uyguladığı rezerv opsiyon katsayısının, zorunlu karşılıklar uygulamasının değişik bir uygulama biçimi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) para politikasını bir süre enflasyon hedeflemesine dayalı olarak fiyat istikrarı odaklı uyguladıktan sonra fiyat istikrarının yanına finansal istikrarı da ekledi. Böylece iki farklı hedefe aynı anda yönelmiş oldu. Bunları bu blogda daha önce yayınlanmış olan Güncellenmiş Para Politikası Uygulamaları başlıklı yazımda ele almıştım (http://www.mahfiegilmez.com/2012/09/guncel-para-politikas.html.)
TCMB’nin 2013 yılı para politikası
TCMB, 2013 yılında fiyat istikrarı ile birlikte finansal istikrarı da hedefleyeceğini açıklıyor. Buna göre 2013 yılı para ve kur politikasının amaçları fiyat istikrarı ve finansal istikrarı sağlamak olacak ve bu amaçlara ulaşmak için kullanacağı araçlar da yapısal araçlar ve konjonktürel araçlar olacak.
Fiyat istikrarı amacının, enflasyonu önlemek, fiyat artışlarının belli bir düzeyden yukarıya gitmemesini sağlamaya çalışmak olduğunu söylemek mümkün. TCMB, bunu sağlamak için enflasyon hedeflemesi uygulamasına başvuruyor. Burada bir nokta ve bu hedeften sapma aralıklarını belirliyor ve para politikasını bu hedefi yakalamaya yönlendirerek uyguluyor. 2013 yılı için nokta hedef % 5 olarak belirlenmiş durumda.
Finansal istikrarı sağlama amacının, finansal kesimin işleyişine ilişkin makro risklerin giderilmeye çalışılması olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye açısından finansal riskler son yılarda parasal akımların ülkemize yönelmesiyle ortaya çıkıyor. ABD ve Avrupa’nın uyguladığı parasal genişlemenin yarattığı likidite fazlası dünyada faizlerin yüksek olduğu ekonomilere akıyor. Türkiye, yabancı fonlar açısından reel faizin en yüksek olduğu ekonomilerden birisi. O nedenle Türkiye’ye ihtiyacın oldukça üzerinde yabancı kaynak girişi oluyor. Bunun sonucunda döviz kurunda yaşanan dalgalanmalara ek olarak kredilerin de hızla artması ve finans kesiminde risklerin yükselmesi olgusu ortaya çıkıyor. TCMB, finansal istikrarı yakalamaya uğraşırken de bu dalgalanmaları önleyecek araçlar kullanmaya çalışıyor. TCMB’nin son dönemde uyguladığı TL zorunlu karşılıkların belirli bölümünün isteğe bağlı olarak döviz ve altınla ödenebilmesi yaklaşımı bu hedefe yönelik bir yaklaşım. Bu yolla TCMB, bankaların elindeki dövizin bir bölümünü alarak TL’nin daha fazla değerlenmesinin önünü kapatmaya çalışıyor.
TCMB’nin para politikasının fiyat istikrarına ve finansal istikrara farklı etkileri
Aşağıdaki tabloda TCMB’nin fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla uyguladığı para ve kur politikası araçları ve bu araçları fiyat istikrarı ve finansal istikrar üzerindeki olası etkileri yer alıyor. Bu gösterimde + sayısının yüksekliği uygulanan politika aracının o alanda daha fazla etkili olduğuna işaret etmektedir (Tablo bana aittir ve dolayısıyla + işaretleri benim gözlemlerime dayanıyor.)
Fiyat istikrarı
|
Finansal istikrar
|
|
Faiz politikası
|
||
Politika faizi
|
++
|
+
|
TCMB’nin gecelik borç verme faizi
|
++
|
++
|
TCMB’nin gecelik borç alma faizi
|
+
|
+
|
Zorunlu karşılıklar
|
||
Normal karşılıklar
|
++
|
+
|
Rezerv opsiyon katsayısı uygulaması
|
++
|
++
|
Kaldıraca dayalı zorunlu karşılıklar
|
+
|
+++
|
Açık piyasa işlemleri (APİ) uygulaması
|
++
|
++
|
Yeni düzenleme: Kaldıraca dayalı zorunlu karşılık oranları
TCMB’nin 2013 yılı son çeyreğinden başlayarak uygulamaya koyacağını açıkladığı yeni araç kaldıraca dayalı zorunlu karşılık oranları uygulamasıdır. Küresel kriz, o zamana kadar yapılan Basel I ve Basel II düzenlemelerinin bankaların sermaye yapılarını yeterince güçlendirmediğini ortaya koyunca üçüncü düzenleme yapıldı. TCMB, Basel III düzenlemesiyle yürürlüğe girecek olan uygulamalardan birisi olan kaldıraca dayalı zorunlu karşılık oranını yaşama geçiriyor. Kaldıraç oranı şöyle hesaplanacak: Kaldıraç Oranı = Anasermaye / (Pasif Toplamı + Bilanço Dışı Kalemler)
Bu denklemin amacı anasermayenin borç ve borç benzeri yükümlülükler karşısındaki ağırlığını ölçmektir. Türkiye’de bankacılık kesiminde ortalama kaldıraç oranı yıllar itibariyle yüzde 8 ile 7 arasında değişiyor. Yani 8 TL’lik anasermaye ile 100 TL’lik borç ve benzeri yükümlülük taşınıyor. Türkiye’de son verilere göre kaldıraç oranı en düşük olan banka yüzde 3 orana sahip, yani 3 TL anasermaye ile 100 TL’lik borç ve benzeri yükümlülük taşıyor.
2013 yılının son çeyreğinde ortalama kaldıraç oranı yüzde 3 ile 3,5 arasında kalan bankalara 2014 yılından başlayarak 1 ile 2 puan aralığında ek zorunlu karşılık yükümlülüğü getirilecek. İzleyen yıllarda bu oranlar arttırılarak yüzde 5’e kadar çıkarılacak ve o düzeyde korunacak. Böylece ek zorunlu karşılık vermekten kurtulmak isteyen bankaların kaldıraç oranını daha makul düzeylere çekmeleri sağlanacak. Bankalar kaldıraç oranlarını şu üç yoldan birisini izleyerek düzeltebilirler: (1) Anasermayelerini güçlendirmeye gidebilirler. (2) Borç ve benzeri yükümlülüklerini azaltmaya çalışabilirler. (3) Bir yandan anasermayelerini güçlendirirken bir yandan da borç ve benzeri yükümlülüklerini azaltmayı hedefleyebilirler.
Para politikası niçin tek başına kaldı?
Bunun iki nedeni var: (1) Maliye politikasını uygulamak yasa değişikliği gibi uzun sayılabilecek süreçler gerektiriyor ve istikrarsızlıklara anında yanıt veremiyor. Oysa para politikası çok daha basit süreçlerden geçerek hızla yürürlüğe konulabiliyor. (2) Maliye politikasını hükümet ve onun yönetimindeki birimler uyguladığı için maliye politikası uygulamalarında fatura doğrudan siyasetçiye çıkıyor. Oysa para politikasını bağımsız merkez bankaları uyguladığı için siyasetçi sıkıştığı noktada vatandaşla birlik olup merkez bankasını eleştirebiliyor. Bu da siyasetçiye sorumluluktan kurtulma olanağı veriyor.
Merkez bankaları bağımsızlıklarını koruyabilecekler mi?
Para politikasının, ekonomi politikası uygulamasının temel aracı haline gelmesine merkez bankaları hiç karşı çıkmadılar, hatta bu işe gönüllü olarak girdiler. Merkez bankaları eskiden yalnızca fiyat istikrarından sorumluyken şimdilerde bütün ekonomik konulardan sorumlu hale geldiler. Bu gelişme merkez bankalarını bir yandan eskiye göre çok daha önemli bir konuma yükseltirken bir yandan da ateşin içine itti. Bundan böyle ekonomi politikasında işler iyi gitmediğinde fatura merkez bankalarına kesilecek, hükümetler de fatura kesilen taraf olmaktan çıkarak fatura kesen taraf haline gelecekler. Eskiden merkez bankası yalnızca fiyat istikrarından sorumluyken hükümetler para politikasını veri olarak kabul ediyor ve ona göre diğer istikrar önlemlerini alıyorlardı. Tek konuda sorumluluk taşıyan merkez banklarının bağımsız kalabilmesi daha kolaydı. Şimdi artık hükümetler, merkez bankalarına bütün ekonomik istikrarı sipariş verebilecek durumdalar. Bu gelişmenin merkez bankalarının bağımsızlığı üzerinde ileride olumsuz etki yaratacağını düşünüyorum.
Notlar:
Basel bankacılık denetim düzenlemeleri Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından yürütülen ve ülkelerin merkez bankaları ve bankaların denetiminden sorumlu organlarının katılımıyla yapılan toplantılar sonucunda ulaşılan kararları içermektedir. BIS’in merkezi İsviçre’nin Basel kentinde olduğu için kararlar Basel I, Basel II ve Basel III adıyla anılmaktadır.