TCMB Başkanı Murat Çetinkaya İstanbul Sanayi Odası Meclis Toplantısında konuştu
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Çetinkaya, özellikle son aylarda turizm gelirlerindeki düşüş ve 15 Temmuz’da yaşanan olayların etkisinin kısa vadede ekonomide bir ivme kaybını da beraberinde getirdiğini belirterek, “Bununla birlikte, ilgili otoritelerin verdiği güçlü ve koordineli politika tepkisinin bir yansıması sonucu alınan teşvik ve tedbirlerin de katkısıyla, yavaşlamanın geçici olmasını ve Türkiye ekonomisinin sağlam temellerinin de desteğiyle son çeyrekten itibaren toparlanmanın başlamasını bekliyoruz.” dedi.
Çetinkaya, İstanbul Sanayi Odasının (İSO) eylül ayı meclis toplantısında konuştu.
Küresel kriz sonrası ortaya çıkan iktisadi konjonktür ile güven ortamı ve finansman kanallarına dair sorunların tüm dünyada ekonomik büyümeyi önemli ölçüde yavaşlattığını ifade eden Çetinkaya, şunları söyledi:
“Bu sürecin küresel çapta düşen verimlilik, zayıflayan yatırımlar ve artan gelir dengesizliği ile birleşmesiyle dünya ekonomisi yavaşlama dönemine girdi hala da çıkılabilmiş değil. Bu dönemde ülkelerin iktisadi temellerini sağlamlaştırmaları artık her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Küresel krizi takiben son 8 yılda merkez bankaları tarihsel olarak çok önemli roller üstlendi. Sahip olunan bütün parasal araçlar kullanılarak ekonomiyi destekleme yönünde çabalar gösterildi, hala da gösterilmeye devam ediyor. Ancak parasal genişlemenin tek başına istikrarlı büyümeyi sağlayamayacağı görülmeye başlandı. Ekonomide güven faktörü, sağlıklı işleyen finansman kanalları ve gelir dağılımı gibi unsurlar, yatırımlar ve dengeli büyüme açısından orta ve uzun vadede çok daha önemli rol oynadığı bir kez daha yaşanarak öğrenilmiş oldu. İktisat politikalarında farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği konusunda küresel ölçekte güçlü bir kanaat oluşmaya başladı, ancak bunun nasıl yapılacağına dair henüz bir uzlaşma ortaya çıkmış değil.”
Çetinkaya, TCMB olarak küresel ekonomiye dair gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerine yansımalarını yakından takip ettiklerini anlatarak, “Küresel iktisadi konjonktür ekonomiyi temelde üç kanaldan etkiliyor. Birincisi dış talep, ikincisi sermaye akımları, üçüncüsü ise emtia ve ithalat fiyatları. Bu üç kanal özellikle gelişmekte olan ülkeler için büyüme, enflasyon ve cari denge dinamikleri açısından zaman zaman belirleyici olabiliyor.” dedi.
Son yıllarda global likidite şartları ve düşük emtia fiyatlarının Türkiye için nispeten destekleyici olduğunu aktaran Çetinkaya, buna rağmen zayıf küresel talebin, ihracat ve iktisadi faaliyeti sınırlamaya devam ettiğini kaydetti.
– “Son çeyrekten itibaren toparlanmanın başlamasını bekliyoruz”
Çetinkaya, zayıf küresel talebin yakın dönemlerde jeopolitik şoklarla birleşince iktisadi faaliyette bir miktar yavaşlamanın ortaya çıktığına işaret ederek, şunları dile getirdi:
“Özellikle son aylarda turizm gelirlerindeki düşüş ve 15 Temmuz’da yaşanan olayların etkisi kısa vadede ekonomide bir ivme kaybını da beraberinde getirdi. Bununla birlikte, ilgili otoritelerin verdiği güçlü ve koordineli politika tepkisinin bir yansıması sonucu alınan teşvik ve tedbirlerin de katkısıyla, yavaşlamanın geçici olmasını ve Türkiye ekonomisinin sağlam temellerinin de desteğiyle son çeyrekten itibaren toparlanmanın başlamasını bekliyoruz. Avrupa Birliği talebinin göreli olarak güçlü olmasının da bu süreci destekleyeceğini değerlendirmekteyiz. Nitekim yakın dönemde açıklanan öncü veriler sanayi üretiminde Temmuz ayında gözlenen gerilemenin büyük ölçüde geçici olacağına işaret ediyor.
Kuşkusuz kısa vadeli eğilimlerin ötesinde, orta ve uzun vadede ekonominin büyüme potansiyelini etkileyen unsurlar son derece önemli. Bu açıdan bakıldığında da ülkemizin olumlu ayrışacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin demografik yapısı, güçlü girişimci tabanı ve stratejik konumu orta ve uzun vadede potansiyel büyümeyi destekler nitelikte. Bunun yanı sıra basiretli maliye politikası, sağlam bankacılık sistemi ve risk odaklı bir para politikası çerçevesi de şoklara karşı önemli bir direnç sağlıyor. Son dönemde verimlilik, rekabet gücü ve tasarruf artışını destekleyecek düzenlemelerle bu sağlam yapının daha da güçlendirilmesi amaçlanıyor.”
– “Finansal koşullar halen sıkı”
Çetinkaya, bu gelişmeler çerçevesinde, Merkez Bankası olarak fiyat istikrarı hedefine ulaşmak için enflasyon risklerine dikkat ederek ekonomik dengeleme sürecini de gözettiklerini belirterek, bu doğrultuda, son aylarda para politikasının etkinliğini de artırmak amacıyla sadeleşme sürecine devam ettiklerini söyledi.
Ekonomide yaşanan ivme kaybı ve çekirdek enflasyondaki kısmi iyileşmenin sadeleşmeyi koridorun üst bandını indirerek gerçekleştirmelerine para politikası açısından olanak tanıdığını ifade eden Çetinkaya, “Bununla birlikte, para politikasının çizdiği çerçevenin ve faiz oranlarının genel parasal ve finansal koşulların bileşenlerinden sadece bir tanesi olduğunu tekrar vurgulamak gerekiyor. Gelinen nokta itibarıyla finansal koşulların halen sıkı olduğunu değerlendiriyoruz. En son yayımladığımız karar metninde de bunu açıkça belirttik.” şeklinde konuştu.
Çetinkaya, mevcut konjonktürde para politikası kararlarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi açısından bu hususun doğru anlaşılmasının önem taşıdığını vurguladı.
Çetinkaya, son dönemde finansal koşullarda konjonktürel anlamda kayda değer bir sıkılık ortaya çıktığını belirtti.
Mevduat ve kredi faizlerinin seviyesi ile kredi standartlarına bakıldığında, gelinen noktada bu sıkılığın devam ettiğini söylemenin mümkün olduğunu ifade eden Çetinkaya, “Ücret ve komisyonlar dahil edildiğinde özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar için finansman maliyetlerinin halen yüksek seviyelerde seyrettiğini görmekteyiz. Finansmanın vade ve teminat gibi diğer şartlarında da sıkılaşma gözlenmekte.” diye konuştu.
Çetinkaya, ekonomideki yavaşlama dönemlerinde kredi riskindeki artışla birlikte finansman koşullarının sıkılaşmasının bir ölçüde beklenen bir durum olduğunu söyledi.
– “Finans ve reel kesim etkileşimi anlamında kredi piyasasının niteliksel gelişimi oldukça önemli”
Murat Çetinkaya, tüm dünyada finansal aracıların yapıları gereği döngüleri büyütücü rol oynadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bununla beraber, finansal koşullardaki sıkılıkta konjonktürel nedenlerin yanı sıra yapısal faktörler de önemli rol oynayabilmektedir. Dolayısıyla finansman koşullarını sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için finansal aracılığın temel boyutlarını iyi anlamak gerekiyor. Finansmana erişim şartları, konjonktür dışı birçok farklı unsurdan etkilenebilmekte. Örneğin, finansal sektörün iş modeli ve finansal derinlik ekonomide yaşanan dışsal şokların etkilerinin ılımlı bir döngü ile atlatılabilmesi açısından oldukça önemli olabilmektedir.
Merkez Bankası olarak, biz de finansal aracılığın ve genel finansal mimarinin döngüleri yumuşatıcı şekilde yapılanması konusunu önemsiyoruz. Bu bağlamda, önümüzdeki dönemde gerek küresel gerek yerel ölçekte etraflıca çalışılması gereken konulardan birinin de finansal kesim ile reel sektör etkileşimi olması gerektiğini düşünmekteyiz. Finansal aracılığın verimli üretimi destekleyecek ve aktarım mekanizmasını güçlendirecek şekilde kurgulanması büyük önem taşıyor. Bu perspektiften bakıldığında, finansal aracılığın yapısal boyutu ile ilgili 3 temel konuya önem verdiğimizi söyleyebilirim. Birincisi finansal aracılığın toplumun her kesimine ulaşması ve dengeli dağılması. İkincisi finansmanın makul koşul ve fiyatlamalarda sağlanması. Üçüncüsü ise üretimi ve verimliliği desteklemesi. Sonuç olarak, bizim açımızdan finansal sektör ve reel kesim etkileşimi anlamında kredi piyasasının niteliksel gelişimi oldukça önemli yer tutuyor.”
– “Fiyat istikrarı kamusal bir değer”
Murat Çetinkaya, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Buna ilave olarak, enflasyondaki dalgalanmalar belirli koşullar altında finansal kuruluşların sermaye yapılarını olumsuz etkileyebilir. Fiyat istikrarının tesis edilemediği ekonomilerde yavaşlama dönemlerinde finansal aracılar daha yüksek risk primi talep etmekte ve bu da finansman maliyetlerini artırıcı etki yapabilmektedir. Enflasyonun ve enflasyon belirsizliğinin yüksek olduğu bir ortamda finansal kuruluşlar firmaların uzun vadeli kredi taleplerini karşılamakta daha isteksiz olur. Bu da tasarrufların verimli yatırımlara dönüşmesini zorlaştırır.
Özetle, fiyat istikrarı finansal derinleşmeyi besleyerek finansal aracılığın daha sağlıklı işlemesini sağlar, aracılık maliyetlerinin daha düşük seyretmesini destekler. Böylece finansal sektörün üretime ve reel sektöre verdiği destek artmış olur. Ayrıca enflasyonun ve enflasyon belirsizliğinin düşük olması özellikle uzun vadeli finansman maliyetlerinin düşük seviyelerde kalmasına katkıda bulunur. Bütün bu değerlendirmeler, reel sektörün finansmana erişimi ve finansal koşullar açısından fiyat istikrarı algılamasının pekiştirilmesinin büyük önem taşıdığına işaret etmektedir. Dolayısıyla konuya Merkez Bankasının görev alanı kapsamında baktığımızda, orta ve uzun vadede reel sektörün sağlıklı bir şekilde finansmana erişimi konusunda verebileceğimiz en önemli desteğin fiyat istikrarına ulaşmak ve korumak olduğunu söyleyebiliriz. Bu çerçevede fiyat istikrarının kamusal bir değer olduğunu ve toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmesinin gereğini de bir kez daha vurgulamak istiyorum.”
– “Ekonomide olumlu ayrışma bekleniyor”
Çetinkaya, sağlam temellere dayanan ülke ekonomisinin orta ve uzun vadede olumlu ayrışması beklendiğini söyledi.
Fiyat istikrarına ulaşmak amacıyla, bir yandan sahip oldukları araçları etkin bir şekilde kullanırken diğer yandan fiyat istikrarı ile ilişkili yapısal ve stratejik alanlarda paydaşlarla iş birliği yaparak toplumsal farkındalığı artırmaya gayret ettiklerini anlatan Çetinkaya, bu yolda bütün ilgili aktörlerin ortak bir çaba göstermesinin önemine dikkat çektiklerini vurguladı.
Çetinkaya, yeniden yapılandırılmasına karar verilen Gıda ve Tarımsal Ürünleri İzleme ve Değerlendirme Komitesi’nin (Gıda Komitesi) çalışmalarının bütüncül ve ortak çaba konusunda değerli bir örnek teşkil ettiğini dile getirerek, gıda fiyatlarının genel fiyat istikrarı üzerindeki olumsuz etkisini sınırlamak amacıyla oluşturulan söz konusu komite kapsamında bu güne kadar önemli kazanımlar elde edildiğini bildirdi.
Kamuoyu nezdinde enflasyona dair yapısal konularla ilgili olarak önemli bir farkındalık oluşturulduğunu aktaran Çetinkaya, kurumlar arası iletişim kanalları açılarak geniş tabanlı bir teknik işbirliği tesis edildiğini söyledi.
Çetinkaya, şöyle devam etti:
“Ve nihayet, bu çalışmaların bir üst aşamaya taşınarak somut kazanımlara dönüştürülmesi açısından yakın dönemde çok önemli bir adım atıldı. İlgili kurumların Komitede en üst düzeyde temsil edilmesi, işleyiş yapısının sonuç odaklı ve kurala dayalı bir mekanizma çerçevesinde oluşturulması ve düzenli bir iletişim platformu ile desteklenmesi kararlaştırıldı. Oluşturulan bu yeni yapının ve Gıda Komitesi çalışmaları kapsamında alınabilecek kararların gıda fiyatlarındaki oynaklığın azaltılmasına önemli katkıda bulunacağını düşünmekteyiz.”
– “Gıda enflasyonu ortak çaba gerektiren konulardan bir tanesi”
Çetinkaya, komite çalışmalarının fiyat istikrarı açısından orta vadeli yansımalarını değerlendirebilmek için bu sürecin somut sonuçlarının gözlenmesi gerektiğini belirterek, “Bununla birlikte, komitenin yeniden yapılandırılması söz konusu çalışmaların en üst düzeyde destek görmesi, paydaşlarla ortak çaba ve bütüncül bir yaklaşım dahilinde enflasyonla mücadelede kararlılığı temsil etmesi anlamında önemli bir aşama olarak görülmelidir” diye konuştu.
Gıda enflasyonunun Türkiye’de enflasyonla ilgili ortak çaba gerektiren konulardan sadece bir tanesi olduğunu dile getiren Çetinkaya, fiyat istikrarının bir çok yapısal bileşeni olduğunu aktardı.
Çetinkaya, gelecek dönemde fiyat istikrarının yapısal boyutlarını ilgilendiren diğer konularda da benzer bir gayret içinde olacaklarını kaydederek, bu bağlamda tasarruf oranları, finansal derinleşme, dolarizasyon, piyasa rekabeti ve para politikası-maliye politikası etkileşimi gibi konuların da gündemlerinde ağırlıklı olarak yer alacağını vurguladı.
Yapısal konularda atılan kararlı adımların makroekonomik politikaların etkinliğini önemli ölçüde artıracağına ve fiyat istikrarının kalıcı olarak sağlanması sürecini hızlandıracağına inandıklarını belirten Çetinkaya, yönetilen-yönlendirilen fiyatların öngörülebilirliğini ve enflasyon hedefleri ile uyumunu artıracak adımların atılmasının fiyat istikrarı algısının güçlendirilmesi açısından oldukça önemli katkı sağlayacağını söyledi.
Çetinkaya, “Ayrıca, hizmet fiyatları örneğinde olduğu gibi enflasyonda katılık sergileyen unsurlara da gerektiğinde mikro detaylara kadar inerek eğilmek, fiyat istikrarını sağlamadaki bütüncül yaklaşımımızın odağında yer alıyor. Bu konulara ilişkin çalışmalarımızı, ilgili kurumlar ile stratejik iş birliğini en üst düzeyde tesis ederek sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
– “Reel sektörle etkileşim anlamında somut adımlar atmaya başladık”
Çetinkaya, TCMB olarak reel sektörü daha iyi anlamak amacıyla yaptıkları saha çalışmalarına değinerek, şunları anlattı:
“Reel sektörle etkileşim anlamında son yıllarda oldukça somut adımlar atmaya başladık. TCMB olarak, ekonomiye dair güncel gelişmeleri takip etmek ve reel sektörle iletişim ağımızı güçlendirmek amacıyla, düzenli aralıklarla ülkemizin farklı şehirlerindeki firmaları ziyaret ediyoruz. İSO’nun üyesi olan birçok firma ile de oldukça verimli görüşmeler yapmaktayız.
Bu ziyaretlerde bankamızın yönetici ve uzmanları ekonominin nabzını tutmak amacıyla bir yandan firmaların faaliyet ve beklentilerine dair değerlendirmelerini raporlarken, diğer yandan da sektörel olarak yapısal sorunların tespit edilmesi için de çaba gösteriyor. Çalışmadan çıkan sonuçlar bizim için Türkiye ekonomisine dair önemli bir bilgi kaynağı oluşturuyor.”
Çetinkaya, bu tür görüşmelerin, yakın dönemde yurt içinde yaşanan gelişmelerin ekonomiye yansımalarını değerlendirmek, reel sektörün yatırım, üretim, ihracat, istihdam, borçlanma kararlarına ilişkin zamanlı bilgi sahibi olmak veya firmalar kesimini ilgilendiren herhangi bir düzenlemenin etkilerini anlamak açısından oldukça faydalı olduğunu aktardı.
– “Firmalarımız giderek daha uzun vadeli ve TL ile borçlanıyor”
Başkan Çetinkaya, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
“Bir sonraki aşamada, bu görüşmelerden elde ettiğimiz bilgi ve çıkarımları doğrudan karar alıcılarla ve kamuoyu ile paylaşarak bu tespitlerin daha somut politikalara dönüştürülmesine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Bu vesileyle bizimle görüşme yapmayı kabul ederek değerli fikir ve önerilerini esirgemeyen bütün firmalarımıza teşekkür ediyorum. Önümüzdeki dönemde bu iş birliğinin daha da artarak güçlenmesini diliyorum.”
Çetinkaya, İSO’nun ürettiği halka açık veriler ve raporlar aracılığıyla TCMB’nin iktisadi analizlerine önemli katkı sunduğuna değinerek, İSO’nun en büyük 500 ve ikinci büyük 500 sanayi kuruluşuna dair yayımlanan araştırmaların hem firma borçluluğuna hem de borç kompozisyonuna dair önemli bilgiler içerdiğini söyledi.
Söz konusu bilgilerin firmaların borçluluk trendinin yanı sıra yabancı para borçlarının payına ve vade yapısına dair faydalı çıkarımlar yapmalarına olanak tanıdığını bildiren Çetinkaya, şu ifadeleri kullandı:
“Son yıllarda, firmalarımızın borçlanmalarında giderek daha uzun vadeye ve Türk lirasına kaydığını görüyoruz. Bu eğilimin devam etmesinin ve firmalarımızın daha çok özkaynak kullanmasının finansal istikrar açısından önem arz ettiğini vurgulamakta fayda görüyorum. Merkez Bankasının fiyat istikrarı yönünde atacağı adımlar bu dönüşüme önemli katkı verecektir.”
– “Fiyat istikrarının orta ve uzun vadede faydaları yüksek”
Çetinkaya, fiyat istikrarının orta ve uzun vadede toplumsal faydalarının yüksek olduğunu kaydederek, TCMB olarak fiyat istikrarına kalıcı biçimde ulaşmanın ülke ekonomisi ve tüm paydaşlar açısından sağlayacağı faydalara ilişkin farkındalığın artırılması için çabalarını sürdüreceklerini vurguladı.
Sürdürülebilir makroekonomik dengeleri ve büyümeyi de desteklemek amacıyla orta ve uzun vadede fiyat istikrarını sağlama ve koruma yönündeki kararlılıklarını koruduklarını dile getiren Çetinkaya, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu doğrultuda bütün araçlarımızı gerektiği ölçüde kullanmaya devam edeceğiz. Ayrıca, konjonktürel ve yapısal anlamda alınabilecek tedbirlerle ilgili çalışmalar üretmeye devam ederek toplumsal farkındalığı artıracağız. Kalıcı çözümler üretmeye ve paydaşlarla iletişim halinde ödünleşimleri azaltmaya gayret edeceğiz. Sağlam temellere dayanan ekonomimizin orta ve uzun vadede olumlu ayrışması beklenmektedir.”
Bloomberg HT