Meşhur haziran ayına az kaldı zira onu meşhur kılan ekonomide öngörülen dezenflasyon sürecine girişi temsil ediyor olması. Peki gelinen noktada nasıl bir manzara var? Bakan Şimşek’in ifadesiyle son bir buçuk ayda 54 milyar dolarlık bir yabancı para girişi gerçekleşmiş. Bu oluşumda Türkiye’nin kredi notlarının artışı, CDS puanının düşüşü, yabancı yatırım kurumlarından gelen son derece iyimser raporların önemli bir etkisi olduğu görülüyor. Keza henüz beklenen doğrudan yatırımlar olmasa da sıcak para girişi önemli ölçüde artış kaydetmiş durumda.
Yabancının bu kısa vadeli gelişi aslında beklenen türden çünkü ılık para denilen portföy yatırımlarının oluşması için önemli bir kıstas var. O da ülke puanlarıdır ki artışlara rağmen ülke notlarımız henüz yatırım yapılabilir seviyeye ulaşmış değil. Doğrudan yatırımlar meselesine ise zaman ölçütünden farklı olarak, birkaç yapısal düzenleme ya da ekopolitik kadar yakın olduğumuzu söylersem sanırım yanlış olmaz. Manzarayı dışarıdan gelen olumlu sinyaller ancak içeride inanılmaz bir hayat pahallılığı ve gelir adaletsizliği ile tamamlayacak olursam asıl üzerinde durmak istediğim konuya nihayet gelebilirim.
Carry trade geçen hafta çok tartışıldı
Geçtiğimiz hafta çok tartışılan carry trade ve artan döviz riski, tepki çekmiş olacak ki TCMB, döviz kredisi bağlamında son PPK kararının ardından aylık yüzde 2’lik kredi büyüme sınırıyla bir çeşit önlem almış bulunuyor. Haliyle TL varlıklara olan bu talebin yarattığı döviz girişi TCMB’nin döviz alımlarıyla da birleşince rezervleri beslerken, diğer taraftan parasal aktarım mekanizmasını örseleyen bir durumun oluşmasına yani TL likiditesinin artışına neden oluyor. İşte bu noktada da depo ihaleleri başta olmak üzere sterilizasyon işlemleri, merkezin faiz aracı gibi kritik bir öneme sahip oluyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!