Hem Gümrük Birliğinin tarıma ve gıda güvenliğimize doğrudan zarar veren uygulamaları güncellenmeli hem de tarımda markalı ve işlenmiş, ambalajlı yani fiyat cazibesi yaratan katma değerli ürün ihracatı modeline geçiş yapılmalı.
Son birkaç yıldır dünyada ve Türkiye’de artan gıda ve enerji fiyatları hem yaşam maliyetini önemli ölçüde değiştirdi hem de (baştan itibaren arz kaynaklı olduğu ve sistemik bir yapıya sahip olduğu gerekçesiyle enerji ve gıda hariç fiyatlar genel seviyesinin ölçümlendiği) çekirdek enflasyonu öne çıkardı.
Çekirdek enflasyon, küresel merkez bankalarının manşet enflasyondan daha fazla önemsediği bir veri olarak ortaya çıktı çıkmasına da… Geniş halk kesimlerinin özellikle de dar gelirli hane halklarının sofrası doğrudan gıda ve dahi enerji enflasyonundan etkilenmeye devam etti.
Son aylarda düşmeye başlayan Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksine karşın ülkemizde gıda fiyatlarının aylık bazda artış kaydeden en yüksek endeks olması ise artık karnımızı doyurmanın bedelinin sadece bir değil bir çok parametreye hatta sadece bir sektör değil birden çok sektördeki yapıya bağlı olduğunu gösterdi. Üstelik bu durum sadece ülkemize de özgü olmaktan çıkmış, başta arz kaynaklı başlayan bir durumun zaman içerisinde talep kaynaklı bir sorunsala da dönüşmesini beraberinde getirmiştir.
Örneğin bu senenin başında BBC Türkçe’den bir haber: “İngiltere’de enflasyon üst üste ikinci ay da düştü ancak süt, peynir ve yumurta gibi temel gıda fiyatlarındaki artış son 40 yılın zirvesindeki yerini koruyor.”
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!