Tam kapanmanın ilk günlerinde biraz hüzün ve biraz da karmaşa sarmış durumda ortalığı. Artan vaka sayıları, virüse yenik düşen canlar ve virüs yüzünden yitirdiğimiz kayıplar nedeniyle alınan bu tedbirleri uygulamak zorunda olduğumuzun farkındayız ve şartlar ne olursa olsun göğüslemek zorunda olduğumuz bir kapanmanın içindeyiz. Bu kapanmanın sağlığımızı koruyacağı aşikar ama ekonomiyi nasıl koruyacağız?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce, Perşembe günü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Sayın Kavcıoğlu’nun online sunumu ile ilgili öne çıkan başlıklara ve bu başlıkların önemli noktalarına dikkat çekmek isterim.
Enflasyon nisan sonrası düşecek mi?
Sunumun belki de en dikkat çekici tarafı aylık enflasyon tahminin zikredilmiş olmasıydı. Başkan yaptığı açıklamada “’Nisan’da yüzde 17’ye ulaşacak enflasyonun, sonra aşağı doğru geleceğini tahmin ediyoruz” ifadesini kullandı. Para politikasının yönü açısından bu cümleyi irdeleyecek olursak, nisanda zirveye ulaşan enflasyonun takip eden aylarda düşmesi ile beraber, haziran ayında bir faiz indirimine gidilebileceği; dolayısıyla sıkı para politikasından uzaklaşılabileceği şeklinde yorumlayabiliriz elbette. Fakat açıklamaları bu şekilde yorumlarsak, sıkı para politikasından uzaklaşma ile yukarı yönlü bir kur hareketinin ve dolayısıyla, enflasyonist baskının temmuz ayında tekrar gündeme gelebileceğini ve bunun da para politikasının yönü konusunda yeniden istikrarsızlık yaratabileceğini de söyleyebiliriz.
Kararlı duruşun sürdürülmesi gerekiyor
Yaşanılan tecrübelerden hareketle bu yorumları yapıyor olsak da; Sn. Kavcıoğlu’nun “Enflasyonda düşüş sağlanana kadar sıkı duruş büyük kararlılık ve sabırla sürecek” ifadesini sıkı duruşun altının çizilmesi adına değerli bulduğumu ifade etmek isterim.
Dolayısıyla finansal kesimde gösterilecek kararlı duruş ile beraber bu konuda bir istikrar sağlanmasını ümit etmekle beraber, dünkü para politikası raporu ile ilgili genel bir değerlendirme yapmam gerekirse; TCMB enflasyon tahminini biraz iyimser bulduğumu söyleyebilirim.
Gelelim kapanma ve kapanmanın yarattığı ekonomik sıkıntılar ve bu sıkıntıların bertaraf edilmesi yönünde atılan adımlara.
İş dünyası ikiye bölündü
İş dünyası, ekonomideki sıkıntılara çözüm oluşturabilmek adına perşembe günü TBMM’de kabul edilen ve cuma günü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Torba Yasası’nda yer alan çek ibraz zorunluluğunun mayıs sonuna kadar ertelenmesi kararı ile ikiye bölünmüş durumda… Kapanmayla birlikte tahsilatlarda yaşanabilecek olası sıkıntı dolayısıyla iş dünyasının çek ve senetlerle ilgili yasal bir zorlukla karşı karşıya kalmaması adına yapılan düzenleme, hesabında parası olanların bile piyasada müşterilerine ödeme yapamamalarına ve dolayısıyla piyasanın kilitlenmesine neden olarak birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Nakit dönüşü açısından ciddi aksaklık yaşayan iş dünyasının yoğun isteği üzerine Ticaret Bakanlığı ilgili düzenlemeye ilişkin bir duyuru yayımladı.
Ticaret Bakanlığı’ndan açıklama
Ticaret Bakanlığı, yasanın yayınlandığı gün öğleden sonra yaptığı açıklamayla “1 Haziran’a kadar geçecek sürede karşılığı olan çeklerin banka tarafından ödenebileceğini” belirtti. Ama açıklama sonrası tartışmalar bu defa farklı yönde alevlendi.
Yasa hükmünün açık olduğunun, tebliğin yasanın üzerine çıkamayacağının ve hatta ibraz yasağına rağmen ödeme yapacak bankanın çek borçlusuna karşı sorumlu olabileceğinin altı çizildi konunun uzmanları tarafından. Hatta ödeme yapılan tarih ile 1 Haziran arasındaki süre için; bankaların oluşan faiz kadar sorumlu olabileceği de ayrıca belirtildi.
Bu konuda tartışmalar hala devam ediyor ve ne yazık ki hangi düzenleme yapılırsa yapılsın, tüm açılar değerlendirilmeden yürürlüğe konulduğunda bu sorunlarla karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.
Bir tarafta piyasanın kapalı olması sebebiyle tahsilat yapamayacağı için çek ve senetlerini ödeyemeyecek durumda olan ve bu yasaya sevinenler, diğer tarafta ise müşterisini mağdur etmek istemese de parası olduğu halde çeklerini ödeyemeyenler… Başka bir tarafta da çek tahsilatını yapamadığında çalışanların maaşlarını ödeyemeyeceğini beyan edenler ile parası olduğu halde ödeme yapmaktan kaçınan ve bunu fırsat bilen kişi ve kurumlar…
İş dünyasının beklentileri neler?
Çek ve senetlerin ibrazı konusunda çıkarılan yasa dışında, esnafa kira ve gelir desteği sağlanması, kredilerin ötelenmesi ve yeni kredi imkanlarının yaratılması, vergi ve sgk’ların ertelenmesi, vergi ve sgk ile ilgili yapılan taksitlendirmelerin ödemeye imkan tanıyacak düşük faiz ve daha uzun vade şeklinde yeniden yapılandırılması konusunda ek düzenlemeler yapılmasını bekliyor iş dünyası.
Pandeminin faturası tüm dünya için ağır oldu elbet. Bizim gibi orta gelir tuzağında olan ülkeler de ise bu tablo daha da ağırlaştı. İş dünyası zor durumda ve ekonomideki dalgalanmalar, piyasalardaki gerginliği tırmandırmaya devam ediyor.
Ekonomide her şey o kadar karmaşık ki, bir taraftan büyümek zorundayız, büyümek için faizin inmesi, faizin inmesi için de enflasyonun düşmesi gerekiyor. Enflasyonun düşmesi kurların aşağı yönlü hareketine bağlı, kurların aşağı yönlü hareketi de yabancı sıcak paranın tekrar Türkiye’ye girişine. Döndük mü yine başa.
Yabancı para Türkiye’ye neden ve nasıl gelir?
O zaman yapılması gereken, öncelikle istikrarı sağlamak, belli bir dönem acı reçetede yazan yüksek faiz politikası ile kurların yönünün aşağıya düşüşünü ve dolayısıyla enflasyonun düşüşünü sağlamak. Uzun vadeli toparlanma için ise, Türkiye CDS primlerinin düşmesi gerekmekte. Bu nedenle yüzümüzü batıya dönmeli ve açıkladığımız reform paketlerinin, özellikle ihale yasası ile ilgili düzenlemenin arkasında durmamız gerekir.
İşin özü, bir an evvel aşılamayı hızlandırıp vaka sayılarını azaltarak, sanayinin yanında turizm ve hizmet sektörünün de dörtnala koştuğu bir ekonomiye kavuşmamız şart. Bu konuda da, yabancı sermaye girişinin artması ve kıtlaşan finansal kaynakların ülkemiz politikalarınca desteklenmesi, tekrar ekonomiye can verecek nitelikte kanalize edilmesi olmazsa olmazımız. Bu da ancak istikrarlı bir duruş ve sonrasında oluşacak güven ortamı ile mümkün olabilecektir.
Burcu Kösem