Mahfi Eğilmez – 06.05.2013
Sterilizasyon, ekonomi bilimine tıp biliminden geçmiş bir deyim. Tıpta sterilizasyon, bir cismin içindeki ya da üzerindeki mikropları bir takım temizleyici maddeler aracılığıyla temizlemek, etkisiz hale getirmek anlamına geliyor.
Ekonomi biliminde sterilizasyon, cari açık ya da fazlanın para arzındaki değişimler aracılığıyla yaratabileceği olumsuz etkileri gidermek ya da en aza indirebilmek için yürütülen para politikası uygulamaları için kullanılıyor. Bunun son dönemlerde Türkiye açısından en önemli yansıması ihtiyaçtan fazla gelen dövizin TL üzerinde yarattığı değerlenme baskısıdır. TCMB, bu baskıyı önleyebilmek için sterilizasyon politikası uyguluyor.
Türkiye’ye döviz girişi çeşitli yollarla oluyor. Bunlar arasında ihracat gelirleri, hizmet gelirleri (turizm, taşımacılık, mali hizmetler vb), yurtdışındaki işçilerin ülkelerine yolladıkları dövizler, doğrudan yabancı sermaye yatırımları (yabancı yatırımcıların ülkede fabrika kurması ya da kurulu tesisleri alması gibi), borçlanma, borsaya yatırım, tahvil bonoya yatırım gibi kalemler sayılabilir. Bir yandan da Türkiye’den ithalat, hizmet giderleri (yurtdışına gidenlerin harcamaları), dışarıda yapılan sermaye yatırımları, dışarıya borç verme vb. gibi nedenlerle döviz çıkışı oluyor. Türkiye’ye giren dövizler bir şekilde TL’ye dönüştürülürken Türkiye’den para çıkarmak için ise TL verilir karşılığında döviz alınıyor. Eğer belirli bir dönemde Türkiye’ye giren döviz miktarı Türkiye’den çıkan döviz miktarından fazlaysa o zaman o dönemde Türkiye piyasasında döviz fazlası oluşuyor. Parayı da bir mal gibi düşünürsek arz ve talep kanunu gereği bollaşan malın fiyatı düşeceğinden bollaşan dövizin kuru düşer ya da tam tersine azalan TL’nin değeri yükseliyor.
Türkiye’ye geçtiğimiz yıllarda giren döviz tutarı cari açığımızdan yani bizim tasarruf ithali ihtiyacımızdan oldukça yüksek tutarlara ulaştı. Bunun temel nedeni reel faizin yabancı için oldukça yüksek olmasıydı (bugün de reel faiz hala yüzde 3 – 4 arasında bulunuyor.) Kendi ülkesinde sıfır, hatta eksi reel faiz alanlar paralarını buraya getirip kur riskini alıyorlar ve pozitif reel faiz elde ediyorlar. Bizde enflasyon nominal faizin üzerinde seyrettiği için Türkler sıfır ya da eksi reel faiz alırken yabancılar, eğer kurda TL’nin değer kaybına yol açacak bir değişme olmazsa, kendi ülkelerinde enflasyon yüzde 2 – 3 dolayında olduğu için pozitif reel faiz elde ediyorlar. TCMB, kurda dalgalanmaya izin vermediği için yabancılar açısından kur riski minimum düzeye iniyor. O nedenle de Türkiye’ye ihtiyaçtan fazla döviz girişi oluyor.
İhtiyaçtan fazla gelen dövizin iki farklı etkisi söz konusu: (1) Döviz bollaştığı için TL değerleniyor (ki bu ihracatı düşürürken ithalatı artırıyor ve dolayısıyla cari açık büyüyor.) (2) Getirdiği dövizi bankaya satanlar karşılığında TL aldığı için TL likiditesi azalıyor.
TCMB, bu etkiyi gidermek için iki yönlü sterilizasyon politikası uyguluyor: (1) Dövizin bollaşarak TL’nin değerlenmesini önlemek için zorunlu karşılık oranlarını artırıyor ve TL zorunlu karşılıkları ROK uygulamasıyla döviz cinsinden alarak rezervlerine ekliyor. Bu karşılıklara para ya da faiz ödemediği için bir yandan dövizi sterilize etmiş bir yandan da karşılık olarak tuttuğu dövizleri rezervlere ekleyerek döviz rezervlerini artırmış oluyor. (2) Piyasada azalan TL likiditesini eski düzeyine getirmek için haftalık tahvil repo ihalesi yapıyor. Yani tahvil veya bono alıp karşılığında TL veriyor. Bu repo işleminin karşılığında politika faizi adı verilen ve bugün itibariyle yüzde 5 olan faizi ödüyor.