Mahfi Eğilmez – 13.08.2018
Döviz piyasasında spekülatif atak bir ülke parasının bu parayı ellerinde tutan yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından hızla ve yüksek miktarlardaki satışını ifade eder. Burada satıştan kastettiğim şey yerel paranın yabancı paralarla değiştirilmesi eylemidir. Özellikle sabit kur rejiminde kurun düşük kalması sonucu yerel paranın yabancı paralar karşısında aşırı değerlenmesinde spekülatif atak sık görülen bir reaksiyondur.
TL’nin USD karşısındaki kurunun 1 TL = 1 USD olarak sabitlendiğini, ülkede ekonomik durumun parlak olmadığını, yatırımcıların kafasında borçların geri ödenip ödenemeyeceği konusunda kuşkular doğduğunu ve Merkez Bankası’ndaki döviz rezervlerinin yeterli olmadığının düşünüldüğünü varsayalım. Bu işten para kazanmak isteyenler yani gerçek spekülatif atak yapan yatırımcılar ise ülkenin bu sabit kuru daha fazla sürdüremeyeceğini, devalüasyon yaparak TL’nin değerini düşürmek zorunda kalacağını düşünerek TL borçlanır ve o borçla USD alırlar. Bir yabancı yatırımcının 100 USD getirip 1 TL = 1 USD sabit kuruyla ve yüzde 10 faizle 100 TL borçlandığını varsayalım. Diyelim ki ülke spekülatif ataklara dayanamayıp, devalüasyon yapmak zorunda kalmış ve TL’nin Dolar karşısındaki kurunu 1.30 TL = 1 USD olarak yeniden belirlemiş olsun. Bu durumda 100 TL borçlanıp 100 USD almış olan yatırımcının 100 Doları 130 TL edecek demektir. Bu yatırımcı faiziyle birlikte 110 TL olan borcunu ödediğinde elinde 20 TL kalacak demektir. Bunu Dolara çevirdiğinde ise (20 / 1,30 =) 15 Dolar edecek, böylece kendi cebinden hiç para koymadan 15 Dolar kazanmış olacaktır. Bu işlemde yatırımcının karşılaşabileceği en büyük risk, Merkez Bankası’nın devalüasyon yapmak yerine faizi yükseltme yoluna gitmesidir. Merkez Bankası’nın faizi artırdığını ve faizlerin yüzde 10’dan yüzde 15’e yükseldiğini düşünelim. Örneğimizdeki yatırımcı eğer değişken faizle 100 TL borç almışsa faiz borcu artacak, sabit faizle borç almışsa devalüasyondan beklediği kazancı elde edememiş, boş yere 10 TL faiz ödemiş olacaktır.
Dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülkenin parasına karşı teorik olarak spekülatif atak olmaz. Çünkü her döviz talebinde kur değişir ve yeni bir denge düzeyine gelir. Bir başka ifadeyle sabit kur rejiminde arada bir yapılan devalüasyon, dalgalı kur rejiminde “değer kaybı” adı altında herhangi bir otoritenin onayına gerek kalmaksızın sürekli ve otomatik olarak olur. Buna karşılık ekonomik göstergelerin bozulduğu veya ülkenin aldığı borcu geri ödemesinde sıkıntı yaşayabileceği veya alınması gereken gerekli önlemlerin alınmadığı hallerde ya da savaş gibi olağan dışı durumlarda, dalgalı döviz kuru rejimi de olsa, yerli paradan kaçış ve dövize talep artışı söz konusu olabilir. Burada yabancı yatırımcının amacı sabit kur rejimindeki durumdan farklı olarak para kazanmak değil ülkeye veya ülke değerlerine yatırdığı parasını kurtarmaktır.
Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman’ın Türkiye’nin son dönemde yaşadığı durumu 1998 Asya krizine benzetmesi, bu krizi önlemek için sermaye hareketlerinin denetlenmesini tavsiye etmesi Türkiye hakkında eksik bilgiye dayalı, son derecede yanlış bir değerlendirmeydi. 1998 Asya krizi; 1997 yılında Tayland’ın Dolara peg ettiği parası Baht’ı devalüe etmek zorunda kalmasıyla başladı ve bölgeye yayıldı. Sabit kur rejiminin bir türü olan peg etme (sabitleme, bağlama) rejimi; yerli parayı belirli bir rezerv paraya ya da birden fazla rezerv paranın oluşturduğu bir sepete bağlayarak işletiliyor. TL, peg edilmiş bir para değil, dalgalı kur rejiminde piyasa koşullarına göre sürekli değer kaybederek ve kazanarak dalgalanıyor. Bir başka ifadeyle Asya’da yaşanan türden bir spekülatif atak Türkiye’de geçerli değil.
TL’ye karşı son dönemde ortaya çıkan atakların doğru tanımı “yerel paraya yönelik panik ataktır.” Yerel paraya yönelik panik atağın farklı kişi ve kurumlar için farklı nedenleri var: (1) Yabancı para yatırımcıları açısından en önemli neden TL’ye çevirdiği yabancı parayı geri alamama korkusudur. (2) Pozisyon açığı olan kuruluşlar açısından temel neden TL daha fazla değer kaybetmeden açık pozisyonunu kapatma çabasıdır. (3) Vatandaş açısından neden ise bankadaki dövizini geri alamama korkusudur. Bu korkuları gidermenin tek yolu doğru yaklaşımlarla ekonomideki olumsuz havayı dağıtmak, beklentileri olumlu hale getirebilmektir.
Döviz piyasasında spekülatif atak ile benim burada tanımladığım “yerel paraya yönelik panik atak” ilk bakışta birbirine çok benzer özelliklere sahip olsalar da aralarında ciddi bir fark vardır. İlki sabit kurun, mekanizmayı düzeltememesinden, ikincisi ekonomi politikasının hatalarından kaynaklanır. Bu farklılık, alınacak önlemlerin de farklı olmasını gerektirir. Döviz piyasasında spekülatif atağı önlemek için sermaye hareketlerinin denetim altına alınması ve devalüasyon, Asya krizinde olduğu gibi, çözüm getirebilir. Türkiye’de ortaya çıkan yerel paraya yönelik panik atak için ise çözüme ancak doğru ekonomi politikası ve dış politika uygulamalarıyla ulaşılabilir.
Ekonomi bilimindeki karmaşık yapıyı ve işlemleri, bazen tıp biliminden aldığımız örneklerle basitleştirerek anlatmaya çalışırız. Ekonomi uygulamalarında da tıp uygulamalarında da hastalığın teşhisinin doğru konulması tedavinin başarısı için ön koşuldur. Yanlış teşhis, yanlış tedaviye o da hastalığın iyileşmemesine, hatta bazen ağırlaşmasına yol açar.