Mahfi Eğilmez – 28.08.2013
Fed açıklamalarının etkisiyle gelişme yolundaki ülkelerin ekonomilerinde başlayan dalgalanmalar 2013 yılının görünümünü oldukça değiştirmiş bulunuyordu. Gelişme yolundaki ülkelerin borsaları düşüyor, para birimleri değer kaybediyor, faizleri yükseliyordu. Özellikle dış finansman ihtiyacı büyük olan Türkiye gibi ülkelerde bu dalgalanma çok daha ağır etkiler yaratıyordu. Brezilya gibi bazı ekonomiler bu gelişmelere çok hızlı tavır alarak faiz artırımından kura müdahaleye kadar yayılan esnek bir ekonomi politikası izlerken Türkiye gibi bazı ekonomiler yönlendirmeyi genellikle kura müdahale yönüne yıkarak daha katı bir tavır almışlardı.
İşte tam o sırada Suriye’ye müdahale meselesi gündeme geldi. Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı açıklamasının ardından ABD ve batılıların müdahale edeceği beklentisinin doruğa çıkmasıyla birlikte bir süredir ekonomiyi kenara itmeye çalışan siyaset, sonunda dizginleri iyiden iyiye eline aldı. Suriye’ye müdahalenin artık an meselesi olduğu beklentisiyle USD ve Euro, TL karşısında rekor kırarken, sepet kur düzeyi de 2,40’ı aştı. Bu durumda reel efektif kur endeksi (REK) TCMB’nin alarm alanı olarak kabul edilen 115 ile 120 aralığının çok altına (110’un da altına) düşmüş oldu. Borsa, uzmanlarca kritik eşik kabul edilen 65 binin altına geldi, gösterge tahvilin faizi çift haneye yakın düzeyde oluşmaya başladı. Aslında ikinci el tahvil piyasasında pek bir işlem olmadığı için gösterge faizin pek anlamı da yok. Asıl anlamlı faiz; bankaların mevduat faizi. Mevduat faizi, bankadan bankaya değişse de ortalama, yüzde 9 – 10 dolayında bulunuyor.
TCMB Başkanının açıklamaları böyle bir ortamda geldi. Piyasaların beklentisi uzun süredir hiç gündemde olmadığı için yüzde 4,5’da takılıp kalmış ve bu haliyle atrofiye[1] uğramış olan politika faizinin artırılması konusunda bir işaretti. Bu konu hassas görülürse yüzde 7,75 olan gecelik borç verme faizinin artırılmasına ilişkin bir işaret de yeterli kabul edilecek gibi görünüyordu. Bunlara ek olarak dövize müdahalelerin devam edeceği ve TL üzerinde sıkılaştırma uygulamalarının artırılacağı şeklinde açıklamalar bekleniyordu. Oysa TCMB Başkanı bunların tersi bir açıklamayla geldi kamuoyunun karşısına. Yüzde 4,5 oranında takılıp kalmış olan politika faizinin atrofiye uğramış olduğunu adeta itiraf ederek “politika faizi, bankalardan, faiz ödenmeden alınan zorunlu karşılıkların faizi olarak düşünülmeli” dedi. Böylece benim çok uzun süredir dediğim o politika faizi değil politikacı faizidir sözü tescillenmiş oldu. Başkan ayrıca gecelik fonlama faizinin düzeyinden memnun olduğunu ve bunlarda hiçbir değişikliğin söz konusu olmayacağını oldukça kararlı bir biçimde vurguladı.
Başkan Başçı’nın açıklamasında alışılmadık bir başka şey de yılsonu için tahminle hedef arası bir dolar kurunu vurgulamasıydı. Dolar kurunun yılsonunda 1,92 düzeyinde, hatta altında oluşmasının şaşılacak bir şey olmadığını belirtti. Bir ay kadar önce Başbakan Yardımcısı Babacan, döviz kuru tahmini yapmanın kumar oynamakla eşdeğer olacağını açıklamıştı.
Başkan’ın açıklamaları iki şeyi net bir biçimde ortaya koyuyor: (1) TCMB, araç bağımsızlığına sahip değil. Faiz aracını kullanamayan banka, farklı yollara başvurup sonuç almaya çalışıyor. Ki bu çok sıkıntılı bir süreç (2) Türkiye’de siyaset, ekonominin önüne geçmiş durumda. Siyasetçiler bile yaptığında şaşırdığımız türden açıklamaları TCMB Başkanı yapınca bu algılama kaçınılmaz oluyor.