Siyasal, Sosyal ve Ekonomik İstikrar

Mahfi Eğilmez – 13.03.2014

1980 ve 1990’lı yıllar siyasal istikrar ile ekonomik istikrar arasındaki ilişkileri tartışarak geçti. Üzerinde ortak anlayışa varılan görüş; siyasal istikrarın, ekonomik istikrar için ‘olmazsa olmaz’ bir gerek şart olduğu idi. Siyasal istikrar, ekonomik istikrarı sağlayabilmek için gerek şarttır ama yeter şart değildir. Yani siyasal istikrarın varlığı ekonomik istikrarı sağlamak için gerekli olmakla birlikte, tek başına bu amacı sağlamak için yeterli olamaz. Siyasal istikrarın yanında sosyal istikrarın varlığı da şarttır.

Siyasal istikrar deyimini, siyasal iktidarın, toplumdan aldığı yetkiyle, yasal düzenlemeleri yapması, ülke yönetimini istikrarlı bir biçimde yürütmesi ve yaptığı işlerde halkın desteğini alması olarak tanımlarsak yanılmış olmayız. Ekonomik istikrardan kastım ise çok daha objektif ölçülerle tanımlanabilecek bir şeydir. Ekonomik büyümenin potansiyel büyüme dolayında sürdürülmesi, işsizliğin düşürülmesi, enflasyonun, bütçe açığının, cari açığın denetim altında tutulabilmesi gibi konular ekonomik istikrarın varlığını gösterir. Sosyal istikrar, bir toplumun sosyal konularda iktidar ile genel olarak benzer düşünceye ve davranışa sahip olması olarak tanımlanabilir. Yaygınlaşan sokak protestoları, toplumun çeşitli kurumlarından gelen başkaldırılar, sosyal istikrarın zayıfladığının göstergesi olarak kabul edilebilir.

Burada konu ettiğim ekonomik istikrar orta – uzun dönemli istikrardır. Kısa dönemde siyasal istikrarın varlığı, ekonomik istikrarı sağlayabilir. Bunu orta – uzun döneme yaymanın yolu, siyasal ve sosyal istikrarı kullanarak, toplumun ihtiyaç duyduğu yapısal reformları yapmaktan geçiyor.

Bu tanımlar çerçevesinde baktığımız zaman bir ülkede orta – uzun dönemli ekonomik istikrarı sağlayabilmenin yolunun siyasal istikrarın yanı sıra sosyal istikrarı da sağlamaktan geçtiğini söyleyebiliriz.

Acaba siyaset ile ekonomi arasında sosyal istikrarın da varlığı şartıyla oluşan bu doğru yönlü ilişkinin tersi de doğru mudur? Yani ekonomik istikrar sağlanırsa siyasal istikrar da sağlanabilir mi? Yoksa burada da sosyal istikrarın katalizörlüğü gerekli midir? Bu soruya benim yanıtım olumludur. Yani bir ülkede siyasal istikrarın sağlanabilmesi için ekonominin istikrarlı olmasının yanında başka şeyler de gereklidir. Toplumun siyasal ve sosyal konulardaki talepleri, ekonomideki istikrara ek olarak yanıtlaması gereken talepler olabilir. Örneğin bir toplumda adalet sistemi iyi çalışmıyor ve insanlar buna baş kaldırıyorsa o zaman bu olayın çözümü siyasal ve ekonomik istikrarın sağlanmasından öte bir şeydir.

Aşağıda Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçtiği 1950 yılından bu yana tek başına yüksek oyla iktidara gelen siyasal partilerin iktidar dönemlerinde bu üç istikrarın nasıl göründüğünü özetlemeye çalıştım.

Siyasal İstikrar
Sosyal
İstikrar
Ekonomik
İstikrar
Adnan Menderes ve DP
 1950 – 54
+++
+++
+++
 1954 – 57
+++
++
+
 1957 – 60
+
Süleyman Demirel ve AP
1965 – 69
+++
+++
+++
1969 – 71
+ / –
Turgut Özal ve ANAP
1983 – 87
+++
++
++
1987 – 91
+ / – –
+ / – –
Tayyip Erdoğan ve AKP
2003 – 2007
+++
+++
+++
2007 – 2011
+++
++
++
2011 – Devam
+ / –
+ / – –

 

Yerel seçimlere giderken Türkiye, siyasal istikrarı devam eden, sosyal istikrarı tümüyle bozulmuş, ekonomik istikrarı da bozulmakta olan bir görünüm sergiliyor. Siyasal istikrarı sağlamış görünmesinin altında yatan neden siyasal iktidarın, TBMM’de çoğunluğa sahip olması ve buna dayanarak istediği yasaları çıkarabilme gücüne sahip bulunmasıdır. Ekonomik istikrardaki bozulma; büyümede ivme kaybı, işsizliğin artması, enflasyonun yükselmesi, dış finansman yapısının sıkıntılı hale gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Sosyal istikrardaki bozulma ise sokaklara yansıyan hareketlerden doğuyor. Herhangi bir haksızlık ya da hukuksuzluk toplum katmanlarından derhal tepki görüyor. Ki bu, Türkiye’de daha önce pek alışık olmadığımız bir durum.

Bozulmakta olan ekonomik ve sosyal istikrar bir süre sonra siyasal istikrarı da bozacaktır. İşin kötüsü sosyal ve ekonomik istikrarın bozulması farklı bir siyasal istikrar ortaya çıkmasını sağlamayabilir. Bu son söylediğim de kısa dönemli bir analizdir. Toplumun haksızlık ve hukuksuzluğa başkaldırısı orta – uzun dönemde toplumu ileri götürecek bir gelişmedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir