Mahfi Eğilmez – 11.02.2014
Türkiye’ye döviz girişi başlıca 4 nedenle olur: (1) Türklerin yabancılara mal ve hizmet satışı karşılığında elde ettikleri dövizler, (2) Cari tansferler yoluyla gelen döviler, (3) Yabancıların Türkiye’de doğrudan yatırım yapmak üzere getirdiği dövizler, (4) Yabancıların Türkiye’ye finansal yatırım (plasman) yapmak amacıyla getirdiği dövizler.
(1) Yabancılara mal ve hizmet satışı karşılığında elde edilen dövizler: Türkler yabancılara mal ve hizmet sattığı zaman karşılığında döviz elde ederler. Bu satış, ihracat (yani Türkiye’den yabancı bir ülkedeki bir kişiye, şirkete mal satışı) şeklinde olabileceği gibi, Türkiye’ye gelen turistlere mal (burada yapacakları alış verişlerde alacakları mallar) veya hizmet (otel konaklaması, sigorta, taşımacılık) satışı şeklinde de olabilir.
İhracat yoluyla elde edilen döviz gelirleri ödemeler dengesinde cari işlemler dengesi / dışticaret dengesi / ihracat başlığı altında yer alır. Hizmet satışları karşılığında elde edilen döviz gelirleri ödemeler dengesinde cari işlemler dengesi / hizmetler dengesi başlığı altında gelir kalemi olarak yer alır.
(2) Cari transferler yoluyla gelen dövizler: Bu şekilde döviz girişleri hibeler ve işçi havaleleri gibi döviz girişlerini içerir.
Cari transferler yoluyla gelen döviz girişlerinden hibe olarak gelenler ödemeler dengesinde cari transferler / genel hükümet başlığı altında, işçi geliri ve diğer şekilde gelen dövizler ise ödemeler dengesinde cari transferler / işçi gelirleri ve diğer transferler başlığı altında yer alır.
(3) Yabancıların doğrudan yatırım yapmak üzere getirdiği dövizler: Bu tür döviz girişleri de iki başlıkta toplanabilir: (a) Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye mal üreten bir birimi (işletme, fabrika, imalathane vb) veya hizmet üreten bir birimi (banka, sigorta şirketi, taşımacılık şirketi, süpermarket vb) satın almak üzere döviz getirebilirler. Burada yeni bir yatırım söz konusu olmayıp mevcut bir yatırımın yabancı bir kişi ya da şirket tarafından satın alınması söz konusudur. Bu tür yatırımlar yeni bir iş alanı açmak, yeni istihdam yaratmaktan çok yatırımın el değiştirmesi şeklinde ortaya çıkar. (b) Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye yeni bir mal üretim veya hizmet üretim birimi kurmak amacıyla döviz getirebilir. Burada yeni bir yatırım söz konusu olup yeni bir iş alanı açılmakta, yeni istihdam yaratılmaktadır.
Her iki şekilde gelen dövizler ödemeler dengesinde sermaye ve finans hesapları / finans hesapları / doğrudan yatırımlar / yurtiçinde başlıkları altında yer alır.
(4) Yabancıların Türkiye’ye finansal yatırım (plasman) amacıyla getirdiği dövizler: Yabancılar Türkiye’ye finansal yatırım yapmak amacıyla şu yollarla döviz getirirler: (a) Senetlerin değer artışından ve temettüsünden yararlanmak için döviz getirip TL’ye çevirerek borsadan hisse senedi alırlar. (b) Faiz getirisinden yararlanmak için döviz getirip TL’ye çevirerek bankalarda TL mevduat hesabı, ya da dövizlerini TL’ye çevirmeden döviz tevdiat hesabı (DTH) açarlar. (c) Faiz getirisinden yararlanmak için döviz getirip TL’ye çevirerek Devlet Tahvili veya Hazine Bonosu (DİBS) satın alırlar. (d) Yabancılar Türk şirketlerine kredi verirler. Bu daha çok bankaların, yabancı bankalar sendikasyonundan kredi kullanması biçiminde yürür. Daha ender olarak Türk şirketleri de yabancı banka veya şirketlerden kredi alabilirler. Bu işlemler sonucu Türkiye’ye döviz girişi olur.
Bu şekilde gelen dövizler ödemeler dengesinde sermaye ve finans hesapları / finans hesapları / portföy yatırımları ve diğer yatırımlar başlıkları altında yükümlülük olarak yer alır.
Kalıcı girişler, geçici girişler ve sıcak para
Yukarıda saydığım (1), (2) ve (3) numaralı başlıklarda yer alan döviz girişleri kalıcı girişler olarak kabul ediliyor. Yani Türklerin sattığı mal veya sundukları hizmeti karşılığında elde edilen dövizler veya cari transferler yoluyla gelen dövizler ya da yabancıların burada bir işletmeyi satın almak veya bir işletme kurmak üzere getirdiği dövizler Türkiye’de kalır. Bunlardan yatırım amaçlı getirilen dövizlerin bir bölümü ileride işletmenin kârı yurtdışına transfer edilirken çıkarılır. (4) numaralı grupta toplanan döviz girişleri ise kalıcı olarak kabul edilmez. Bunlar geçici olarak faizden ya da borsanın değerlenmesinden yararlanmak üzere gelir. Sıcak para, bir ülkedeki yüksek faizlerden, yüksek getirilerden yararlanmak üzere o ülkeye gelen dövizlere verilen addır. Bu tür döviz akımları yabancıların hisse senedi veya kısa vadeli borç senedi (tahvil, bono vd) alımları, Türk bankalarına açılan kısa vadeli krediler, reel sektöre açılan kısa vadeli krediler, yabancıların Türkiye’deki bankalarda açtığı mevduat hesaplarını içerir. Bunların sıcak para olarak adlandırılmasının nedeni bu fonların sahiplerinin ya da yöneticilerinin risklerde artış gördüklerinde paralarını alıp gitmelerinden kaynaklanıyor.
Sıcak para, ülkede riskler arttığında hızla ülkeyi terk edebildiği için finansal piyasalarda ve onun etkisiyle bütün piyasalarda istikrarsızlık ortaya çıkarabilir. Sıcak paranın bir ülkeyi terk etmesinin nedenleri arasında siyasal risklerde artış, kurlarda oynaklık ve artışlar (kur riski), ekonomideki risklerde genel artış gibi nedenler ön planda sayılabilir. Genel olarak sermaye hassastır, yabancı sermaye ise korkaktır. Bir ülkede siyasal riskler artıyorsa yerli sermaye yatırım yapma kararlarını erteler, yabancı sermaye ise ülkeyi terk etmeye yönelir. Kurlarda yerli paranın değer kaybına yol açacak oynaklık ve artışlar yerli yatırımcının yatırım kararlarını ertelemesine, yabancı yatırımcının ise gelişini ertelemesine veya parasını alıp gitmesine yol açar. 1 USD = 2 TL iken Türkiye’deki net yüzde 10 faizden yararlanmak üzere buraya 100 dolar getiren bir Amerikalı yatırımcıyı düşünelim. Parasını TL’ye çevirdiğinde eline 200 TL geçecektir. 1 yıl vadeli bir mevduat hesabı sonucunda elindeki anapara ve faiz toplamı (200 + 20 =) 220 TL olacaktır. Kurun hiç değişmediğini varsayalım. Bu durumda bu Amerikalı yatırımcı ülkesine dönerken elinde (220 / 2) 110 dolar olacaktır. Kendi ülkesinde 100 dolarına 2 dolar faiz elde edeceği yerde burada 10 dolar elde etmiş olmaktadır. Şimdi de Amerikalı parasını getirip mevduat hesabı açtıktan sonra kurun değiştiğini ve 1 USD = 2,25 TL olduğunu düşünelim. Bu durumda dönem sonunda Amerikalı yatırımcının eline geçen 220 TL anapara ve faizi toplamının dolar karşılığı (220 / 2,25 =) 98 dolar olacaktır. Bu durumda Amerikalı yatırımcı kazanç sağlamak bir yana getirdiği 100 doları bile koruyamamış olmaktadır. Böyle bir durumda kalmamak için bu yatırımcı çok kısa vadeyle parasını getirmekte, en ufak bir tehlike gördüğünde parasını alıp ülkeden çıkmaktadır. Bu durumda da ülkenin, ani döviz çıkışları nedeniyle döviz ihtiyacını karşılamakta sıkıntıya düşmesi gündeme gelmektedir.
Sıcak paranın bozucu etkilerine karşı iktisatçı James Tobin tarafından bir vergi uygulanması (Tobin vergisi) önerilmiştir. Orijinal öneri, parasal arbitrajın vergilendirilmesini esas almış olsa da zaman içinde kavram kısa sürede ülkeyi terk eden paraları caydırmak için uygulanacak bir vergi önerisine dönüşmüştür. Tobin vergisi, sıcak paranın yıkıcı etkilerini törpülemek amacıyla çeşitli ülkelerde uygulanmış, sermaye çıkışlarını caydırmaktan çok sermaye girişlerini caydırmıştır.
Tobin vergisi yerine farklı bir uygulamanın yapılabileceğini düşünüyorum. Eğer kur değişim göstermezse yukarıda verdiğim örnekteki Amerikalı ABD’de enflasyon oranı yüzde 1,5 olduğu için kabaca yüzde 8,5 oranında enflasyondan arındırılmış reel faiz getirisi elde etmiş olmaktadır. Oysa Türkiye‘de enflasyon yüzde 8 dolayında olduğu için Tük yatırımcının reel getirisi kabaca yüzde 2 dolayında kalıyor. Kanımca Tobin vergisi yerine bu iki yatırımcı arasındaki gelir farklarını azaltmak üzere bir vergi geliştirilebilir. O zaman da faizlerin biraz daha yükselmesi sağlanarak yerli tasarruf sahibi özendirilebilir ve GSYH’ya oranı yüzde 20’lerden yüzde 12’lere düşmüş olan paraiç tasarrufların artırılmasına katkıda bulunulabilir.