Gerek özel sektör şirketlerinin çıkardığı tahvil ve finansman bonoları gerekse devletin çıkardığı tahvil ve hazine bonosu gibi borçlanma araçlarındaki risk iki türlüdür. “Faiz oranı riski” olan birinci tür risk, piyasa faiz oranlarının değişmesiyle ilgilidir. Piyasa faiz oranlarının yükselmesi borçlanma aracının değerinin düşmesine yol açmaktadır.
İkinci risk türü ise “anaparanın geri ödenmeme riski”dir. Örneğin tahvili ihraç eden şirketin ödeme güçlüğü içine düşmesi ve borçlarını geri ödeyememesi durumunda ortaya çıkan risk bu türdendir.
Hisse gibi ortaklık hakkı sağlayan yatırım araçlarının riski ise
• şirketin gelecekte beklenen temettüü (kâr payını) ödeyememesinden,
• piyasalardaki dalgalanmaların etkisiyle hisse fiyatlarının düşmesinden veya
• satış anında hissenin yeterli talep görmemesinden kaynaklanır.
Şirketin iflası halinde ise ortaklar (hissedarlar) şirketin tüm alacaklılarına ödemeler yapıldıktan sonra kalan tasfiye bakiyesine payları oranında katılırlar.
Genel olarak riski ik i ana grupta toplamak mümkündür;
• Bütün finansal araçları etkileyen genel faktörlerden kaynaklanan risk,
• Bir finansal aracın kendisine has özelliklerden kaynaklanan riskler, (iş riski, finansal risk, likidite riski) “Bir finansal aracın riski” denildiğinde bu iki tür riskin toplamı anlaşılır.
Küresel piyasalardaki koşullar ile ülkeye özgü m i l l i gelir artış hızı, dış ticaret dengesi, cari denge, bütçe dengesi, faiz oranı, enflasyon oranı ve döviz fiyatları gibi makroekonomik koşullar riski etkileyen önemli faktörlerden bazılarıdır. Örneğin, ekonominin genelinde bir durgunluk, bütün finansal araçlar üzerinde etkili olabilecek bir unsur iken, ikl im koşulları daha çok tarım sektöründeki işletmelerinin hisse fiyatlarını etkileyen bir risk unsurudur. İklim koşullarından kaynaklanan riskten tarım sektöründeki işletmelerinin hisselerini almayarak kaçınmak mümkün iken, ekonomik durgunluktan kaynaklanan riskten hisse bazlı seçim yaparak kaçınmak genelde mümkün değildir.
Peki, risk faktöründen nasıl kaçınabiliriz?
Tabii ki mümkün. Günümüzde çeşitli matematiksel ve istatistiki teknikler kullanılarak yapılan ve ayrı bir uzmanlık alanı haline gelmiş olan portföy yönetimi, riskin dağıtılması yani çeşitlendirilmesi ilkesinden hareketle, en yüksek getiriyi en düşük risk ile elde etmeyi amaçlamaktadır. Portföy bir sermaye piyasası aracı yatırımcısının sahip olduğu sermaye piyasası araçlarının tümüdür.
Portföy yönetimi ve yatırım danışmanlığı faaliyetleri Sermaye Piyasası düzenlemeleri kapsamında tanımlanmış olup, yetkili aracı kurumlardan bu tür hizmetler ücreti karşılığında talep edilebilmektedir.
Kaynak: spk.gov.tr