Yunan mitolojisinde bir tanrı düşünün; bütün Olympos tanrılarının sarayları, tahtları ve mücevherleri onun eseri olacak. Güzeller güzeli eşi Afrodit’in göz kamaştırıcı kemeri ve arabasını yaparken bir yandan da aşk tanrısı Eros’un okları ve yayını vücuda getirecek. Hades’e görünmezlik miğferini, Hermes’e de kanatlı miğfer ve sandaletlerini tasarlayacak. Truva’nın baş kahramanı Akhilleus’un savaş aletleri de onun elinden çıkacak, ateşi Zeus’tan çalarak insanlara götüren Prometheus’un cezası için bronzdan dökülen “Kafkasya Kartalı” da. Evet, Hephaistos’tan bahsediyorum; tanrılar ve kahramanlar için demircilik sanatıyla uğraşarak silahlar ve zırhlar üreten, ateşler tanrısı.
Hephaistos’un bu yazıya konuk olmasının sebebi yukarıda saydıklarım ve daha fazlasının yapımı için, yine kendi yaptığı otomatonları kullanıyor olmasıdır. En ünlüsü “Kafkasya Kartlı” olmakla birlikte, Delphi’deki Apollon tapınağı için altından dökülen, şarkı söyleyen, sihirli kız korosu “Keledon”lar ve tanrılarının şölenlerinde kullanılsın diye ürettiği, tekerlerini kendileri takabilen, 20 adet üç ayaklı altın servis sehpası da onun otomatlarındandır.
Bu anlamda Hephaistos, insan zihninde şekillenen robot ve otomasyon kavramlarının mitolojide şekil bulmuş halidir. Bin yıllarca önce bu kavramların farklı isimlerle de olsa günlük hayatta kullanılıyor olması insanoğlunun hep daha kolayı arayışının bir ispatıdır.
Biz her ne kadar çoğunlukla sanayi devrimi ile birlikte bu olgunun hayatımıza girdiğini varsaysak da otomasyon ve robot kavramı yukarıda da özetlediğim üzere, uygarlık boyunca insanlığın aklında büyümeye devam etmiştir. Tüm o hikayeler, mitler, hayaller bir işin insan ve makine arasına paylaşılmasına veya tamamen makine tarafından yapılmasına doğru evrilmiştir.
Günümüzde otomasyon da tanımı itibariyle bu paylaşıma odaklıdır. Ortaya çıkan işin paylaşım oranı otomasyonun düzeyini belirler. İnsan gücü ağırlıktaysa “yarı otomasyon”, makinenin gücü ağır basıyorsa “tam otomasyon” tanımını kullanırız. Rekabetin her an daha da büyüdüğü günümüzde hızlı, stabil, güvenli iş sonuçları üretmek ve bunu yaparken de mevcut enerjiyi ve zamanı verimli kullanmak için otomasyona dayalı süreçleri zorunlu hale getirmiştir.
Tabi ki teknolojinin gelişimi ile birlikte her endüstri devrimi aşamalarında otomasyon ve insan gücü arasında hep bir çekişme yaşanmıştır. Teknoloji düşünme ve algılama biçimlerini doğrudan etkilemiştir. Bu etki ile birlikte bu gelişmelerden çekinen, kendi işlerine rakip gören ve bu gelişmeleri tam tersine fırsat olarak gören iki grup oluşmuştur. Ben ikinci taraftayım.
Teknolojiyi rakip olarak değil dost olarak görmekle başlıyor her şey bana göre. Bu bakış açısı, değişimin ve dönüşümün yine insandan başladığını kavramakla da pekişiyor aslında. Tabi ki bunu salt bir şekilde kavramak yeterli değil. Teknoloji ile dost olmak için yeni bir efor düzeyi gerekiyor: Bilgiye Ulaşma. Ülkemizi de katarak söylüyorum, günümüzde bilgiye ulaşmak artık çok daha kolay. Her birimizin elinde bizleri “süper-insan”a çeviren akıllı telefonlarımız, bu telefonlardaki uygulamalarla da kendimizi birçok alanda eğitebileceğimiz bir kaynak okyanusu bulunuyor. Doğru hedef ve artırılmış odaklanmayla istediğimiz bilgiye kolayca erişebiliyoruz.
Bu konuya 20 yıldır içinde bulunduğum sermaye piyasaları penceresinden bakalım örneğin. Hatta biraz daha detaya inip yatırım fonlarının muhasebe ve operasyon süreçlerine inelim. 1998 yılında bu süreçler kağıt kalemle yapılmasa da yine de birçok manuel işlem gerçekleştirilmek zorundaydık. Yatırım fonunun her günkü alım satım fiyatlarının hesaplanması için kullanılan yazılımlar neredeyse tamamen sadece muhasebe kayıtlarına odaklıydı. Borsa İstanbul’da (o zamanki adıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) gerçekleşen işlemler faks ile geliyordu ve kağıttan okunmaya çalışılan işlemler tek tek elle sisteme kaydediliyordu.
Geçen yirmi yıl boyunca hem borsa gelişti hem de yazılımlar. Tabi bununla birlikte Sermaye Piyasası Kurulu’nun belirlediği standartlar ile sektörde de birçok konuda yeknesaklık oluştu. O dönemde sadece iki üç farklı yatırım enstrümanıyla işlem gerçekleştirilirken, günümüzde özellikle türev ürünlerle birlikte çok fazla sayıda karmaşık yatırım aracı bulunuyor. Bunlara yurtdışı borsalara erişimi de eklerseniz, yatırım fonları operasyon işlemlerini gerçekleştiren kişi için her gün yeni sürprizlere gebe. Bununla birlikte yapılan işlemler de saatlik, günlük, haftalık, aylık, altı aylık ve yıllık periyotlarda gerçekleşebiliyor. Bu kompleks yapıya paralel olarak işin mevzuat ve yeni teknolojiler tarafı da sürekli olarak takip edilmesi gereken bir hale dönüşmüş durumda. Dolayısıyla çok etkin ve dinamik bir döngü söz konusu.
Günümüzdeki yazılımlarda da eskiden olduğu gibi muhasebe kaydı odaklı bir yaklaşım yok elbette. Gerçekleşen işlemler sistemlere belirli dosya biçimleri ile toplu olarak aktarılabiliyor ve muhasebe kayıtları ile raporlar bunlara göre oluşturulabiliyor. Fakat yine de neredeyse her adımda insan müdahalesi gerekiyor.
Bugünlerde sermaye piyasası fintech yaklaşımları da bu ihtiyaca göre şekilleniyor. Yukarıda verdiğimiz örneğin bugün geldiği noktaya bakarsak, yatırım fonlarının operasyonel süreçlerinde “tam otomasyon” artık hayal değil. Bu yapılar özetle;
- Günlük olarak yapılması gereken her adım sisteme zamanlanmış görev olarak tanımlanabiliyor.
- Gün başından itibaren yatırım fonunun fiyatının hesaplanmasına kadar geçen akışlarda, otomasyon devreye girerek kullanıcıya sadece yaptığı işlemlerin sonuçlarını raporlayabiliyor.
- Yatırım fonunun hesabındaki nakit akışları takip ediyor ve yeni yatırımcı giriş/çıkışlarını otomatik olarak algılıyor.
- Portföy yöneticilerinin sistemde hiç tanımlı olmayan enstrümanlarda yaptığı işlemler için hem varlıkları hem de varlıklara ilişkin tüm bilgileri otomatik olarak sisteme tanımlayarak değerlemelerini yapıyor.
- Yurtiçi ve yurtdışı borsalarda gerçekleşen işlemleri hiçbir müdahaleye gerek duymadan kendisi aktarıyor.
- Banka, aracı kurum, emeklilik şirketi, portföy yönetim şirketi, Merkezi Kayıt Kuruluşu, Takasbank ve KAP’a ait sistemlerle anlık iletişim kurarak gerekli bildirim ve raporlamaları yapıyor.
Sermaye piyasaları gibi, hatanın geri döndürülemez maddi sonuçlar doğurabileceği önemli bir sektörde, bu yapılar, çalışanlar için hızlı, güvenli, stabil ve etkin bir ortam sağlıyorlar. Elbette ki bu kontrollü yapılar içinde oluşturulan hareket alanı sayesinde, çalışanlar kendi kişisel kariyer gelişimleri için de vakit yaratabiliyorlar. Kurumlar da, bu bilinç ile, otomasyon yapılarını iş süreçlerine dahil ederek “mutlu çalışan” yaklaşımını destekliyorlar.
Yukarıda da yazdığım gibi 1998’den beri bu sektördeyim. Tüm değişimi bizzat deneyimledim. Benimle birlikte birçok dostum da bu değişimin içinde oldular. Hayatlarımızda otomasyon süreçleri her daim oldu. Buna adapte olarak ve arkasındaki gücün bizlerden beslendiğini bilerek hep geleceği düşündük.
Zihnimizde her birimiz kendi Hephaistos’larımızla arkadaş olduk.
Güzel bir gelecek için…
İskender ADA