Sermaye hareketlerinin serbestliği ifadesiyle kastedilen; yabancı parayla yerli para arasında işlemle açısından fark olmamasıdır. Buna göre elindeki yerli parayı yabancı paraya çevirmek isteyen kişi ya da kurum bunu serbestçe yapabilir, yabancı para mevduat hesabı tutabilir, yabancı parayı yurt dışına transfer edebilir ya da yurt dışından getirebilir. Bunun karşıtı sermaye hareketlerinin kontrolüdür. Bu uygulamada yabancı parayla ilgili yapılacak bütün işlemler bu konuda yetkili kılınmış devlet kurumunun (Hazine ya da Merkez bankası gibi) izniyle yapılabilir. Buna konvertibilite de deniyor. Konvertibilite bir ülke parasının günlük kur üzerinden yabancı paralara çevrilebilmesinin taahhüt edilmesidir.
Türkiye, 1980’lere kadar sermaye hareketlerini kontrol altında tutardı. Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatına göre yabancı para bulundurmak, yabancı parayla hesap açmak yasak olduğu gibi yurt dışına mesela ithalat yapmak için para transfer etmek ya da yurt dışına çıkarken döviz almak, yurt dışında okuyan öğrencilere döviz transferi yapmak izne tabiydi. Yurt dışına mal satıp da döviz geliri elde edenler bu geliri Merkez Bankasına satarak karşılığında Türk Lirası almak zorundaydılar.
1980’lerde başlayan değişimle Türkiye 1990 yılında konvertibiliteye geçti ve sermaye hareketlerini serbest bıraktı. Böylece yabancı parayı getiren herkes o günkü kur üzerinde Türk Lirası alabildiği gibi Türk Lirasını getiren herkes de yine o günkü kur üzerinden yabancı para alabilir, yabancı parayla mevduat açabilir, yurt dışına transfer yapabilir oldu.
Ekonomideki üçlü açmaz (imkânsız üçleme) hipotezine göre; sermaye hareketlerinin serbestliği, sabit döviz kuru ve bağımsız para politikası uygulaması aynı anda var olamaz. Daha açık ve basit ifadesiyle şöyle söyleyebiliriz: Eğer ülkede sermaye hareketleri serbestse yani döviz alım satımı, dışarıdan döviz girişi veya dışarıya döviz çıkışı serbest bırakılmışsa o zaman döviz kurunu ve faizi aynı anda kontrol edemezsiniz. Eğer döviz kurunu kontrol edecekseniz o zaman faizi serbest bırakmak ya da faizi kontrol edecekseniz döviz kurunu serbest bırakmak zorundasınız demektir. Bunun nedeni şudur: Yüksek enflasyon ortamında sermaye hareketleri serbestse yani döviz alım satımı ve dışarıya döviz çıkarılması kontrol altında değilse ve faiz enflasyonun altında, kur da gerçek değerinin altındaysa o zaman sermaye yurt dışına kaçar.
Son zamanlarda üçlü açmaz tezini ne zaman gündeme getirsek dinleyenlerden bazıları haklı olarak şu soruyu soruyor: “İyi de Türkiye’de sermaye hareketleri serbestken hükümet ve merkez bankası hem döviz kurunu hem de faizleri kontrol ediyor. Bu durumda bu hipotez geçerliliğini kaybetmiyor mu?” Hatta bazıları bir adım daha ileri gidiyor ve “burası Türkiye, burada teoriler, hipotezler işlemez” diyor.
Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da Türk toplumu bir ‘optik kırılma’ yaşıyor. Ortada bir gerçek var bir de gerçekmiş gibi anlatılanlar. Hipotez aynen geçerliliğini koruyor. Çünkü Türkiye’de bu üçlünün üçü de yok. Bir zamanlar vardı ama son dönemlerde derece derece ortadan kalktı. Her şeyden önce üçlü açmaz hipotezinin geçerli olması için öncelikle sermaye hareketlerinin serbest olması gerekiyor. O halde soru şu: Türkiye’de sermaye hareketleri serbest mi? Yanıt: Değil. Bunun kanıtlarına bazı örnekler verelim: (1) Bankalara döviz mevduatlarına düşük faiz uygulamaları için baskı yapılıyor. (2) Bankalara, kişilerin ve kurumların döviz satın almasını neredeyse engelleyecek biçimde alım ve satım marjlarını açık tutmaları için baskı söz konusu. (3) Döviz transferi yapmak için döviz almak isteyen ticari kurumlara yüzde 5 gibi oldukça yüksek bir komisyon uygulaması getirildi. (4) Bankalara döviz mevduatı tutmaları halinde zorla düşük faizli devlet tahvili almaları zorunluluğu yüklendi. Bütün bunlar bize sermaye hareketleri serbestliğinin sözde kaldığını ve bir illüzyondan ibaret olduğunu gösteriyor.
Bu saydıklarımız Türkiye’de sermaye hareketlerinin serbestliği ifadesinin artık yalnızca bir illüzyondan ibaret olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Üçlü açmazın ilk kuralı olan sermaye hareketlerinin serbestliği askıya alındığında, büyük maliyetlere katlanmayı göze alarak faizi de kurları da bir süre kontrol etmek mümkündür. Ne var ki sermaye hareketlerinin serbestliğini askıya almış olsa da Türkiye dışa açık bir ekonomidir. Dış ticaret de aynı şekilde askıya alınmadığı sürece faizi ve kuru aynı anda uzun süre kontrol altında tutmak öyle kolay bir iş değil.