Mahfi Eğilmez – 01.06.2015
Hafta sonu genel seçim var. Türkiye, tarihinin en ilginç seçimlerinden birisini yaşayacak. Bu seçim, yalnızca partilerden birisinin seçilmesi veya koalisyon çıkması ya da benzeri sonuçlar yaratacak bir seçim değil. Duruma göre bir partinin tek başına Anayasa değiştirip değiştiremeyeceği, Türkiye’yi başkanlık sistemine götürüp götürmeyeceğinin de seçimi olacak. İşin bu yönünü hukukçulara, siyasal bilimcilere bırakalım ve biz seçim sonrasında görülebilecek çeşitli alternatiflere göre ekonomide ve piyasalarda ortaya çıkabilecek olası sonuçlar üzerinde duralım.
Önce anketlerden çıkan sonuçlara bakarak seçimden çıkabilecek başlıca alternatifleri özetleyelim:
(1) Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına Anayasayı değiştirecek ve Başkanlık sistemine geçebilecek sayıda milletvekili çıkarması (mevcut anketlere göre olasılık dışı görünüyor.)
(2) Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olacak ve Anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemini referanduma götürecek sayıda milletvekili çıkarması (HDP’nin barajın altında kalmasıyla mümkün olabilecek bu durum mevcut anketlere göre çok güçlü bir olasılık gibi görünmüyor.)
(3) Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olması ve Başkanlık sistemini gündemden çıkararak Anayasa değişikliğini diğer partilerle uzlaşma yoluyla hayata geçirmesi (Mevcut anketlere göre olasılığı yüksek görünüyor.)
(4) Hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak sayıda milletvekili çıkaramaması ve Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından koalisyon veya azınlık hükümeti kurulması (Mevcut anketlere göre olasılığı yüksek görünüyor. Ancak seçim kampanyalarındaki açıklamaları ciddiye alırsak Adalet ve Kalkınma Partisi ile koalisyon yapmayı isteyen parti olmadığı anlaşılıyor. Bu durumda Adalet ve Kalkınma Partisinin kuracağı bir azınlık hükümetiyle erken seçime gidilmesi olasılığı söz konusu olabilir.)
Mevcut seçim anketlerinin bize sunduğu bu alternatiflere göre seçimden sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda kalmaya devam ettiği fakat eski gücünde olmadığı bir dönem bizi bekliyor.
Şimdi bir de ekonomik koşullara ve önümüzdeki dönemde bu koşulların nasıl gelişeceğine ilişkin tahminlere bakalım:
(1) Sermaye hareketlerinin serbest kalması sonucu 2000 – 2009 arasında küresel kriz öncesinde yaşanan ve küresel kriz sonrasında da gelişmiş ekonomilerdeki parasal gevşeme politikalarıyla devam eden sermaye akımları bolluğunun sonuna yaklaşıyoruz. Gelecek dönemde, Fed’in faiz artırımının gündemde olduğu dikkate alınırsa, bu kadar bol ve ucuz yabancı kaynak bulmak mümkün görünmüyor.
(2) Özelleştirmelerin artık büyük meblağlar getirecek bölümü bitmiş bulunuyor. Bu durumda önümüzdeki dönemde özelleştirmeler yoluyla kaynak yaratma imkânı olmayacak. Dolayısıyla kamu yatırımları için iç kaynak bulmakta da sıkıntılı bir döneme giriyoruz.
(3) Cari açığı büyüterek ve inşaat sektörünü kullanarak büyüme modeliyle devam etmek eskisi kadar kolay değil. Çünkü artık finansman bulmak kolay görünmüyor.
Bu durumda büyümenin düşük, işsizliğin yüksek kalmaya devam edeceği, enflasyonun düşürülemediği bir dönem bizi bekliyor.
Özetle söylemem gerekirse seçim sonrasında tek parti iktidarı da olsa koalisyon iktidarı da olsa ekonomide sıkıntıların giderek artacağı ve çözümlerin giderek zorlaşacağı bir döneme gireceğimizi tahmin ediyorum.