Aydın Eroğlu – 19.09.2016
Merkez Bankalarının Yaratacağı Riskler!
İlk akla gelen 21 Eylül FED ve 22 Eylül TCMB faiz kararları diye akla gelir. Ama benim için bu iki merkez bankasının kararları da aşırı riskler içeren konular değildir.
Çünkü diyelim ki FED Eylül’de faiz arttırmaya karar verse, ya da Eylül’ü pas geçmesine rağmen yıl bitmeden faizleri arttıracağım dese çok mu büyük risk yaratır? Bence hayır. Çünkü zaten gelişmiş ülkelerin içinde bulundukları ekonomik görüntüler nedeniyle olası faiz artışı oranları düşük kalacaktır. Çok düşük kalacak bir FED faiz artış kararı piyasaları sadece geçici süre olumsuz etkiler.
Ayrıca, ben FED faiz artışlarının başlamasını dünya ekonomisi için çok daha sağlıklı bir dönem olarak görüyorum. İçinde bulunduğumuz bol ve düşük faizli likidite dönemi aslında ekonomik sorunlar olması nedeniyle yaşanıyor. Dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu sorunlardan çıkarak, sağlıklı bir büyüme dönemine girilmesi halinde faiz artışları kaçınılmaz olacaktır. Ama bu süreç için henüz erken diye düşünüyorum. Belki bu yıl bitmeden FED faiz artışı yaşanabilir. Ama bu artışın oranı düşük ve devamı çok sık olmayacaktır görüşündeyim.
FED dışında TCMB ya da Japon Merkez Bankasının kararları piyasalar için çok önemli etkiler yaratmazlar diye düşünüyorum. FED ve not riski sürerken TCMB faiz indirimi yaşansa olumlu etkisi çok sınırlı kalacaktır.
Seçim Riskleri!
Bu yıl Sonu ABD ve 2017’de Almanya’da seçimler yaşanacak. Almanya seçimlerine henüz zaman var. Ama öncesinde gösterge olabilecek bölgesel seçimlerde Merkel ciddi oy kaybı yaşadı. Merkel’in gelecek yıl koltuğunu bırakmak zorunda kalacağı görülecek olursa, bu durum AB için yeni bir belirsizlik demek olacağı için ayrı bir risk yaratabilir.
ABD seçimleri ise, daha öncelikli bir konudur. Trump’ın seçilme riski tüm dünya için yeni bir risk nedeni olabilir. Bu nedenle Hillary ya da Trump öne çıktıkça piyasalarda dalgalanmalar yaşanacaktır.
Trump Türkiye İçin Ekstra Bir Risk midir?
1990 ilk körfez savaşı ile birlikte, baba Bush, Bill Clinton, oğul Bush ve devamında Obama ABD başkanı oldular. İki dönem başkanlık yapan Bill Clinton’un eşi ve Obama’nın dış işleri bakanı olarak Hillary Clinton tüm bu başkanların görüşlerine paralel bir siyaset yapacağını düşündüğüm bir başkan adayıdır. Aynı paralelde ABD’yi yöneten bu başkanlar döneminde Türkiye’nin sınır komşularından Irak parçalandı. Mısır’da darbe oldu. Suriye’nin hali ortada. Libya’da kaddafi öldürüldü, ülkesi iç savaş yaşıyor. Güneydoğu bölgemizdeki karışıklıkları destekleyen sözde müttefiklerimiz ortada. Yaşanan bu karışıklık döneminden yararlanarak DAEŞ denen bir oluşum tüm Ortadoğu’da büyük bir siyasi ve insanlık riski yaşatıyor.
İlk körfez krizi yıllarında Çekiç Güç ile Kuzey Irak’ya bir Kürt özerk bölgesi kurmuş olan ABD, şimdi bunun bir örneğini de Suriye’de gerçekleştirmeye çalışıyor. Türkiye’de gerçekleştirilmek istenen darbe, hatta iç savaş denemesi de bölgede ciddi bir siyasi değişiklik yapılmak istendiği içindir.
Şimdi soruyorum, seçilmesi istenilen Hillary sizce bugüne dek gelen bu ABD siyasetinin bir devamı olarak Türkiye için Trump’dan daha mı az risk taşıyacaktır? Ben aynı görüşte değilim. Seçilir, seçilmez bilemem, ama ben Trump’ın Türkiye için daha büyük bir risk yaratacağı konusunda aynı korkulara sahip değilim. O yüzden Trump’ın ABD başkanı olma ihtimali halinde ekstra korkulara da sahip değilim.
Kredi Notu Riski!
Benim için asıl önemli olan diğer risk ise Türkiye’nin kredi notlarında olabilecek bir düşüştür. Evet ben asıl bu riski bizim için korkulacak bir risk olarak görüyorum. Olası FED faiz artışı kararı bu riskimizin derecesini artırması açısından önemlidir.
Umarım notumuz düşmez. Notumuz düşecek olursa, siz ekranlardaki ”olası not düşüşü zaten satın alındı, çok etkilemez” yorumlarına bakmayınız. Eğer not inerse, fonlardan satışlar gelir. Yatırım yapılabilir olduğumuz için Türk tahvil ve hissesi almış yabancı fonlar bu payları satmaya başlarlar. Sadece yatırım yapılabilir ülkelere yatırım yapan yabancı fonlardan satışlar gelmekle kalmaz, aynı zamanda yatırım yapılamaz denen ülkelere daha az pay ayırmaları gerektiği için, diğer fonlardan da Türkiye paylarını azaltma yönünde satışlar gelir.
İyi de ne olur, yani notumuz inerse yabancılar sata sata ellerindeki Türk varlıklarını bitiremezler mi? Dipsiz kuyu gibi mi düşeriz? İşte bu konuda da ben yine bir çok yorumcudan farklı düşünüyorum!
Eğer notumuz inecek olursa, BIST bundan ciddi derecede olumsuz etkilenir. Endeks 70.000 altına iner ki, bunu önceki yazılarımda da yazıp olası seviyeleri de yazmıştım. Ama sonra işler yeniden düzelir. Bu satış baskısının yaşandığı dönem üç ayı geçmez diye düşünüyorum. Sonra Türkiye’ye ilgi her alanda yine başlar. Notumuz yatırım yapılamaz seviyede olmasına rağmen bile, BIST tarihi zirvelerine gidebilir. Hatta yeni tarihi zirveler bile görülebilir.
1994 Çiller hükümetinde notumuz kırılmış ve çok sert düşmüştük. Ama bir süre sonra, notumuz yatırım yapılabilir düzeye çıkartılmadığı halde bile çok ciddi rekorlar kırarak yükselen borsamızdan sıfırlar atmak durumunda kaldığımızı kimse unutmasın!
Kısacası, not çok önemli bir risktir. Not düşerse bir süre önemli düşüşler, kur ve faizde baskılar yaşarız ama sonra yeniden işler yoluna girer. Hatta bu geçiş süresi belki yukarıda belirttiğim gibi uzun bile sürmeyebilir. Çünkü Türkiye 1994 Türkiye’sinden ekonomik olarak çok güçlü bir ülkedir. Devlet borçlarımız % 30’lar düzeyi ile 1994 yılının çok altındadır. Belki özel sektör borçları yüksek gözükmektedir ama bunun çok büyük bir sorun olacağını düşünmüyorum.
Brezilya Örneğini Unutmayınız!
Bir ara devamlı kıyaslandığımız Brezilya’nın notu 2015 Eylül ayında çöp düzeyine düşürülünce, ilk anda hızlı bir düşüş yaşandı. Sonra sanki bu düşüş durdu hatta yükselişe döndü gibi gözükse de, Bovespa’daki düşüşler yine başladı ve not indirimi öncesinde 50.000 civarı seviyelerde olan Bovespa, Brezilya’nın notunun çöp seviyesine indirilmesi sonrasında Ocak 2016’da 38.000 (% -24) seviyelerine kadar indi. Yani düşüş yaklaşık 3-4 ay sürdü. Peki Bovespa sonra ne oldu? 8 Eylül 2016’da 60.310 seviyesini gördü.
Yani Bovespa not indirimi sonrasında belki bir dönem sert düşmüş olsa da, sonra düşüşe başladığı seviyelerin de üstüne çıktı. Aynı riskler not indirimi halinde BIST için de geçerli. Ama sonrasında BIST de bu satış baskılarından kurtulup yükseliş yaşayacaktır.
Olası not indirimi halinde, böyle bir ortamda gelecek satışların karşısına bir dönem alıcıların çıkmak istemeyeceğinden dolayı, bu satışlar azalana dek borsamız düşük seyir yaşayacaktır. Ama sonra satışların bittiğinin görüldüğü anda alımlar yeniden hızlanacak ve düşüş fazlası ile telafi edilecektir diye düşünüyorum.
Not Kesin Düşer Mi?
Bana göre Türkiye’nin notu şu an hak ettiği seviyenin altındadır. Bırakın düşmesini, yükselmesi bile gerekir. Ama bu iş benim düşünceme göre siyasi bir konudur. Türkiye’ye birkaç senedir yaşatılanları görüyorsunuz. Bu baskılar sürdürülmek isteniyorsa, not kırdırılarak bir deneme daha yapılabilir. Ama Türkiye’nin DEAŞ konusundaki desteği nedeniyle belki de not indirimi yaşamayız. Suriye’de DEAŞ ile savaşan bir Türkiye’ye not indirimi ile köstek olmak istenmeyebilir. Ama Türkiye’nin bu savaşı ISİD-DEAŞ ile değil de, bizim için DEAŞ’tan daha büyük bir risk olan PKK ve uzantısı PYD yani ile derinleşmeye başlarsa, not riskinin siyasi baskı olarak yine de ciddi olacağını söyleyebilirim!
Ancak, Moody’s Türkiye’nin notunu sabit bırakır ve düşürmez ise ki, bu ihtimali de yok sayamayız. Bu takdirde BIST, bu kararın duyulması ile birlikte yükseliş yönünde çok hızlı tepkiler vermeye başlayabilir. Ayrıca, olası bir not indirimi halinde de, bazı hisseler genelin tersine yükseliş yaşayacaktır.
BIST’in Yükseliş İle Başlamasını Bekliyorum!
BIST’in haftaya yükseliş ile başlamasını …Devamı İçin Tıklayınız!