Reform ve Program
Kelime anlamı olarak yeniden biçimlendirme demek olan reform; asıl olarak 16. yüzyılda Rönesans’ın yarattığı aydınlanmanın etkisiyle, giderek yaygınlaşan yanlış kilise uygulamaları ve haksızlıkları karşısında Almanya’dan başlayarak Avrupa’ya yayılan ve kiliseyi dini uygulamada değişiklik yapmaya zorlayan harekete verilen isimdir. Bugün reform kelimesi bu dinsel anlamından çıkarak daha geniş bir çerçeveyi tanımlayacak bir çerçeveye oturmuştur. Günümüzde reform denilince; var olan sistemin eksik ya da yanlış olduğu düşünülen yönlerini değiştirmek, yeni bir statüye kavuşturmak için yapılan düzenlemeler anlaşılıyor. Günümüzde reformlar genellikle bir program çerçevesinde sunuluyor. Bu programlardan bazıları sosyal, bazıları siyasal bazıları da ekonomik reform programları biçiminde olabiliyor.
Ekonomik reform programları genellikle bazı makroekonomik hedeflere yönelir. Birden fazla makroekonomik hedefin birbiriyle çelişmesi söz konusu olduğundan hedefler mümkün olabildiğince sınırlı ve birbiriyle tutarlı olmalıdır. Paul Samuelson’un dediği gibi “Ekonomi, birbiriyle çelişen alternatifler arasından seçim yapmak demektir.” Mesela enflasyonu düşürmeyi hedeflemiş bir program uygulanacaksa istihdam, büyüme hedefleri ikinci planda tutulmalıdır. Büyüme ve istihdamı artırma hedefleniyorsa o zaman enflasyon hedefi ön planda olmamalıdır. Birden fazla hedefi yakalayabilmenin tek yolu beklentileri olumlu hale getirecek adımlar atılmasıdır. 2001 krizi sonrasında birçok hedefin gerçekleştirilebilmesinin nedeni Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının doğrudan uygulamaya geçmesi (bankacılık reformu, kamu mali disiplininin sağlanması gibi düzenlemelerin yaşama geçirilmesi) ve Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin başlamış olmasıydı. Bu adımların sonucu olarak Türkiye’ye tarihinin en yüksek tutarlı doğrudan yabancı sermaye girişi gerçekleşti. Bugün beklentileri olumlu hale getirebilecek tek yol güçler ayrımına dayalı demokratik yapıya dönüş, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, eğitimde bilime dayalı eğitim sistemine dönüş gibi ekonomi dışı birtakım adımların atılmasıdır. Bu adımlar atılmadan beklentilerin olumlu hale getirilmesi, risklerin düşürülmesi ve alınacak kararların olumlu olması mümkün görünmüyor. 2001 sonrasında mümkün olmasının nedeni sistemin o dönemde iyi ya da kötü bu saydığımız çerçeve içinde olmasıydı. Beklentileri olumlu hale dönüştürmek için bu adımlar atılabilirse riskleri kalıcı olarak düşürmek ve yatırım ortamını canlandırmak söz konusu olabilir.
Öte yandan bir program ortaya konduğunda sayısal hedefler de ortaya konulmalıdır. Açıklanan programda bütçe açığının yüzde 3,5’u geçmeyeceği dışında sayısal bir hedef bulunmuyor. Oysa bir program yapılırken hedeflenen yılda ekonomik göstergelerin ne olacağı sayısal olarak belirlenmeli ve oradan geriye doğru her yıl, hatta her ay neler yapılarak o hedefe ulaşılacağı tek tek gösterilmelidir. ‘Enflasyonu düşüreceğiz’ ifadesi bir hedef değil temenni olabilir. Nasıl düşürüleceği sorulduğunda yanıtlar hesaplara dayalı sayılarla verilmelidir. Diyelim ki hedefimiz 2023 yılı sonunda enflasyonu yüzde 3’e düşürmek olsun. Bu hedefi koyduktan sonra 2023 yılının son ayından bugüne doğru geri gelinerek her ayın sayısal hedefi tek tek belirlenir ve bunlara ulaşmak için neler yapılacağı tanımlandıktan sonra kurumlara bu hedefler doğrultusunda görevler verilir. Bu tür düzenlemeler yapılmadan ‘enflasyonu düşüreceğiz’ demek sadece temenniden ibaret kalır.
Programdaki Hedefler ve Öneriler
Reform programındaki önemli başlıklar hakkındaki görüş ve önerilerimi bir tablo halinde aşağıda sunuyorum. Giderek gücünü yitiren tarım kesimi ve tarımsal üretimle ilgili hedef ve düzenlemelerin temenni biçiminde bile olsa bu program içinde yer almaması başlı başına ciddi bir eksikliktir.