Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilen Mehmet Şimşek’in, görevi devralırken yaptığı konuşmada en dikkat çeken cümle: “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeceği kalmamıştır” ifadesiydi. Şimşek, bu ifadesiyle önceki dönemde ekonomi alanındaki uygulamaların rasyonel olmayan uygulamalar olduğunu vurgulamış oldu.
Rasyonel sözcüğü Türk Dil Kurumu Sözlüğünde akla uygun, aklın kurallarına dayanan, ölçülü, hesaplı, ussal olarak tanımlanıyor.
Rasyonel davranmak bugün uygulamada olan ana akım ekonomi biliminin yaşama yaklaşımının en temel ilkesidir. Makroekonomi açısından rasyonellik; fiyat istikrarı, düşük işsizlik, yüksek büyüme, düşük cari açık gibi makroekonomik hedefleri bir arada yakalayabilmeye dönük politikaları uygulamak olarak tanımlanabilir. Bu yolda atılacak adımların beklentileri de olumlu yönde etkileyerek bunların hepsinin bir arada gerçekleşmesini sağlayabileceği düşünülür.
Rasyonel sözcüğünün karşıtı olan irrasyonel sözcüğünün Türk Dil Kurumu Sözlüğündeki karşılığı da çok net: Akıl dışı. Yani akla uygun olmayan yaklaşımlar, davranışlar, kararlar.
Makroekonomi açısından irrasyonel davranmak yukarıda saydığımız hedefleri yakalamaya yönelmek yerine popülizme dönük uygulamalara saparak beklentileri bozmak ve ekonominin yoldan çıkmasına yol açmak olarak tanımlanabilir.
Türkiye, her iki yaklaşımı da geçmişte göstermiş, hatta zaman zaman ikisini bir arada sergilemiştir. Son birkaç yılda faiz neden – enflasyon sonuçtur teziyle başlayan yaklaşımlarla ekonomi raydan çıkmış, beklentiler bozulmuş, ülke çıkmaz sokaklara girmiştir. Bu yaklaşımların sonucu olarak Türkiye ekonomisi bugün enflasyonun kabul edilebilecek düzeyin çok üzerinde olduğu, cari açığın giderek büyüdüğü, bütçelerin altı ayda tükendiği, ülke risk priminin (CDS) kabul edilebilir düzeyin iki kat üzerinde olduğu, Merkez Bankası rezervlerinin eksi 60 milyar dolayında bulunduğu, beklentilerin son derecede olumsuz göründüğü bir durumda bulunuyor.
Uzun süredir irrasyonel kararlar alınmasına alışmış ve irrasyonel kararları bir anlamda rasyonelleştirmiş olan iş çevresinin, alınacak rasyonel kararları sürpriz karar olarak algılayacak olması da işin bir başka ilginç yanı olacak. Rasyonel kararların bazıları ilk anda olumsuz etkiler de yaratacak kuşkusuz. Örneğin müdahaleyi terk edip kurların oluşumunu piyasaya bırakınca kurlarda yükselme yaşanacak ve bu ister istemez enflasyonu artırırken, GSYH’yi de dolar cinsinden aşağıya çekecek. Bu değişimi ihracatçılar alkışlarken başkaları beğenmeyecek. Benzer şekilde Merkez Bankası faizinin artırılması ve banka faizlerine yönelik baskıların kaldırılması piyasada faizlerin yükselmesine yol açacak ve bu yaklaşım mevduat sahiplerinin desteğini alırken kredi kullananların ve borçluların tepkilerine yol açacak. Kur korumalı mevduat hesaplarının sorun çıkarmadan tasfiyesi hem zaman alacak hem de özel dikkat gerektirecek. Merkez Bankası’nın swaplar yerine yeniden gerçek rezervlere sahip olmaya çalışması çok uzun zaman ve emeğe mal olacak.
Rasyonellikten irrasyonelliğe geçiş çok kolaydır. Piyasa sistemi içindeyken ve dolarizasyon etkisi altındayken faizi enflasyonun altına düşürmeniz, kurlara ve fiyatlara müdahaleye başlamanız irrasyonellik ortamına hızlıca geçmeniz için yeterlidir. Ne yazık ki tersi doğru değil. Yani irrasyonelliğin yerleştiği bir ortamdan yeniden rasyonel bir ortama dönüş hem çok zaman hem de yoğun emek gerektirir.
İrrasyonel yaklaşımların ülkeyi çıkmaz sokaklara sürükleyeceğini yıllardır vurguladık ama karar alıcılara anlatamadık. Sonuçta deniz bitince rasyonel zeminlere dönmek gerektiği ortaya çıktı. Olan, bu bilim dışı denemelerle kaybettiğimiz zamana ve paralara oldu.