Merkez Bankası’nın faiz artırım kararını yazmadan önce faiz, kur ve enflasyon üçlüsüne ve birbirleri ile olan ilişkisine değinelim.
Faiz ve enflasyon arasındaki ilişki bilindiği üzere literatürde talep ve maliyet enflasyonlarına göre değişmektedir.
Örneğin talep enflasyonuna göre faiz ile enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki mevcuttur. Buna en iyi örneği Özal dönemindeki para politikası teşkil edecektir.
Özal döneminde ağırlıklı olarak uygulanan faiz politikası klasik para politikasının bir enstrümanı olup, yüksek faizle tasarrufları arttırma yolu iken, ekonomistlerden yoğun eleştri alırdı. Zira yüksek faiz yatırımların düşmesine neden olarak büyüme önünde engeldi.
Gerçek o ki enflasyon ve faiz arasındaki ilişkiyi konuşmak için enflasyonun talep yönlü mü maliyet yönlü mü olduğunu bilmek gerekir. Fakat bugüne bakıldığında, ülkemizdeki enflasyon hem talep hem de maliyet yönlü olduğundan bu tartışma da bizi bir yere götürmeyecektir. Zira faiz politikasının bu durumda işlevsiz kalma olasılığı vardır.
Faizin kur üzerindeki en temel etkisi ise TL faizlerinin artması halinde dolara olan talebin düşmesi ile açıklanabilir.
Ama bu söylem tek başına bir şey ifade etmez. Yani salt faiz ile oynayarak kurları istediğiniz seviyeye çekemezsiniz.
Son PPK kararına kadar olan faiz politikasına gelince;
Son birkaç aya kadar faiz ile ilgili uygulanan politika kararlarını kendi adıma doğru bulduğumu söyleyebilirim. Çünkü yatırım için ucuz fonlanma ihtiyacı olan reel sektör düşük faiz politikası ile kendine yön bulabilmiş ve yeni yatırımlara girme konusunda cesaretli davranabilmiştir.
Gelelim bu hafta yaşananlara…
Merkez Bankası PPK’nın kararı bana kalırsa son zamanlarda atılan en doğru adımlardan biri oldu. Yukarıda da değindiğim gibi hiçbir zaman yüksek faiz yanlısı olmadım. Aksine yüksek faizin yatırıma darbe vurduğunu, reel sektörün önünde engel olduğunu anlattım durdum. Ama… Ama faiz yükseltmemek uğruna verilen ısrarcı mücadelenin ekonomimize olumsuz yansımaları olacağını da ifade ettim, MB’nin faiz artırım kararını artık alması gerektiğini de… Bu karar geciktikçe etkisinin istenilen ölçüde olmayacağını düşündüğümden bunu daha sık dile getirir olmuştum. İşte tam da bu nedenle Merkez Bankası’nın (bir çok ekonomisti şaşırtan) bu kararını çok yerinde ve dozunda buluyorum. MB 200 baz puan faiz artırımı yaparak piyasalara görüyorum mesajını vermiş, diğer taraftan bankalara sizi de görüyor ve zarar etmenize müsaade etmiyorum demiştir. 23 Eylül’de (MB kararından bir gün önce) Meselemiz Ekonomi programında Arel Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Cüneyt Dirican ile PPK kararının ne olacağı yönünde bir program yapmıştık. Kendisi 150 baz puan bir artış beklediğini ve bunun kuvvetle muhtemel olduğunu, böyle bir kararın piyasalarda bir rahatlama yaratacağını ifade etmişti. Ben de 150 baz puanın bir tık üzerini beklediğimi ifade etmiştim. MB verdiği karar ile bizi yanıltmamış oldu.
Pandemiyi unutanlara
Pandemiyi unutup doğrusu şöyleydi, böyleydi demek hepimiz için çok kolay. Zannediyoruz ki sihirli bir değnek var ve faizi artırdığımızda kur düşecek piyasalar rahatlayacak, her şey bir anda güllük gülistanlık olacak… Enflasyonist bir ortamda neden genişlemeci para politikası uygulandığını soran kesim şimdi de sıkı para politikası için zamanı mı diye soruyor… Kavgada yumruk sayılmadığı gibi pandemide de bir çok ülke gibi bizde de parayı sayarak vermediler. Piyasayı kilitlememek adına, şirketlerin yaşaması adına enflasyonist ortama inat düşük faiz ve genişlemeci para politikası izlendi. Bugün ise kademeli bir sıkılaştırma politikasına geçildiğini görerek hareket etmemiz hepimizin ve şirketlerimizin selametine olacaktır.
Burcu Kösem