Piyasaları muhalefet mi yönlendiriyor?

Borsada ya da para ve sermaye piyasalarının diğer mecralarında üç kuruş parası olan herkesin aklındaki soru: Seçimlerden sonra ne olacak?

Bugünden her kademede tartışılan bu soru işaretine Türkiye’deki seçmen sayısı kadar bir cevap vardır muhakkak. Fakat piyasaların hangi seçim senaryosuna göre hareket ettiği veya hangi Meclis aritmetiğine göre hareket edeceğiyse soru, o halde olasılıklara bir göz atmakta fayda var.

ANKET ENDEKSİ FANTAZİSİ
Bu sıralar herkesin seçim-borsa ikilisiyle ilgili bir fantezisi var. Ben de kendi fantezimi paylaşayım. Aslında sermaye piyasaları için asla hesaplama yapmaya imkan vermeyen Ceteris Paribus varsayımıyla incelersek, yani tüm diğer değişkenleri sabit varsayıp sadece anketlerde çıkan sonuçlarla kıyaslarsak, son aylarda piyasaların seyrinin hükümete göre değil muhalefete yani MHP, BDP ve CHP’nin oy toplamına göre şekilleniyor olma olasılığı daha yüksek.

Alın size ilginç bir istatistik. Gazete Habertürk’ün Konsensüs ile gerçekleştirdiği seçim anketleri üzerinden piyasayla seyri bir kıyaslayalım.

2010 yılının kasım ayındaki ankette CHP, MHP ve BDP’nin yani yeni Meclis’te AK Parti’ye muhalefet olarak öne çıkacak üç grubun oy toplamı yüzde 44.7 seviyesindeydi. Aralık ayında ise bu oran yüzde 48.3’e çıktı. Aralık ayında borsa yükseldi. 2011’in Ocak ayında yayımlanan ankette ise bu üç grubun oy oranı toplam yüzde 45.7’ye geriledi. Ocak ayında borsa düştü.

Şubat ayında bu oran yüzde 44.8’e düşerken borsada ardarda ikinci ay düşüş yaşandı ve İMKB-100 endeksi martın ilk günlerinde 60 bin seviyesinin altında dip yaptı.
Mart ve nisan aylarında yüz yüze anket yöntemiyle yapılan seçim anketinin sonucu yüzde MHP, BDP ve CHP toplamını 45.1 olarak gösteriyordu. Borsa 58 bin seviyesinden çok hızlı bir şekilde toparlandı ve endeks 70 bini zorladı.

Mayıs ayındaki ankette ise üç grubun oy oranı toplamda yüzde 42.7’ye indi. Onunla beraber borsa da 60 binli seviyelere indi.

Seçim yasakları nedeniyle haziran ayının ilk gününde yayımlanan son seçim anketinde CHP, MHP ve BDP’nin oy toplamı yüzde 46’ya müthiş bir yükseliş gerçekleştirdi. Borsa 60 binden toparlanıp yeniden kendini 64 bin seviyesinin üzerine attı.
Alın size anomaliyle desteklenmiş bir fantezi .

60 MİLYAR DOLARIN VARSA…
Bu bir tesadüf müdür? “Evet öyledir” diyene bir lafım yok. Fakat “Böyle tesadüf olmaz” diyene de lafım yok. Çünkü bu anketlerin aynısını yabancı yatırımcılar da kendi araştırma şirketlerine yaptırıyor. Ortalama 60-70 milyar doları İMKB’deki şirketlere gömmüş olan yabancı yatırımcının, başkasının anketörüne güvenmesini herhalde kimse beklemiyordur. Bu anketlerden çıkan sonuçlara göre de yatırım kararları muhakkak ki etkileniyor.

THE ECONOMIST BİZİ NİYE ÖPTÜ?
Nasıl etkilenebilir? Çok basit örneklerinden birini geçtiğimiz günlerde şiddetlenen bir tartışmayla gördük. The Economist dergisi 2007’den bugüne olan tavrını değiştirerek bir “U” dönüşü gerçekleştirdi ve oyların ana muhalefet partisine verilmesi tavsiyesinden bulundu.

Açıkçası Wall Street Journal, Financial Times veya The Economist gibi dev yayınların ve finans gazetelerinin bu türden keskin nitelikli haberlerine ben daima uluslararası sermayenin ve uluslararası siyasi odakların değişen çıkarlarını yansıttığı yaklaşımıyla bakmışımdır.

Bir yayının bir ülkenin iç meselelerine bu denli müdahaleci olması doğru mudur?
Aslında bundan önce başka bir soruya cevap verilmeli: Bir derginin bir ülkenin iç meselesi üzerinde bu kadar büyük bir olabilir mi. Öyle ya, The Economist dediğin meret altı üstü bir İngiliz dergisi. Ayrıca Türkçe edisyonu da yok. Yani okuyanlar İngilizcesini okuyor. Türk seçmenin ise yüzde kaçı İngilizce biliyor? Dolayısıyla bu derginin Türkiye’deki seçimleri etkileyecek nasıl bir gücü bulunabilir? Vereceğiniz cevap ne olursa olsun bir şeyi akıldan çıkarmamak gerekir. Uluslararası sermaye yapısı gereği statükocudur.

YATIRIMCININ FORMÜLÜ SADECE RAKAMLARDAN OLUŞMAZ
Ekonomi ve işletme öğrencilerine ilk sınıftan itibaren bu öğretilir. Bir yatırım kararı verilirken, ana unsurlar ve çevre unsurlar bir arada değerlendirilir. Yapılacak yatırımın, maliyeti, geri dönüş süresi, getirisi gibi teknik hesaplamalar gerektiren bazı ana unsurlar matematikle rahatlıkla hesaplanır.

Fakat çevre unsurlar denildiği zaman durum oldukça karışır. Bu çevre unsurların içerisinde yatırım yapılacak olan ülkenin mevzuatları kadar siyasi istikrarı, sosyal durumu da hesaplamalara dahil edilir. Fakat bunların matematiksel bir formülasyonu olmadığı için genellikle birçok sosyal olay subjektif değerlendirilir ve bir formül içerisine bu şekilde dahil edilir.

İşte size asıl önemli soru: Bir ülkeye bu hesaplamaları yaparak 60-70 milyar dolarını yatırmış bir yatırımcıya “sen benim ülkemin siyasi meselelerine nasıl bu kadar müdahil olursun” sorulabilir mi, sorulamaz mı? Bu sorunun iki yanıtı var: Biri duygusal, diğeri ise realist.

Bu soruya herkes kendi yanıtını versin.
Bence bu sorunun yanıtı paranın neden statükocu olduğunun da yanıtı olacak. Bunun yanında iktidara yakın her partinin seçim dönemlerinden önce yabancı yatırımcılarla çok yoğun görüşmeler yaptığına da mantıklı cevap aramak gerekir.

TARTIŞILMAYAN GERÇEK: BİRİNCİ BELLİ İKİNCİ KİM?
Peki bir soru daha: Aslında Türkiye’de piyasa profesyonellerinin seçimle ilgili analizleri tek bir meşhur cümlede tanımlanabilir: Birinci belli ikinci kim?
Yani piyasa aslında AK Parti’nin bu seçimlerden birinci parti olarak çıkıp çıkmayacağını asla tartışmıyor. Meclis’teki sandalye sayısının ne olacağını tartışıyor ve diğer partilerin karşısında ne kadar sandalyeyle muhalefet yapacağını tartışıyor. Bütün senaryolarını da buna göre çiziyor.

Çoğu CHP taraftarının bile kabul ettiği AK Parti’nin seçimden en yüksek oyu alan parti olarak çıkacağı beklentisini yabancı yatırımcıların veya The Economist’in bilmeme olasılığı var mı? Kesinlikle yok. O halde aslında The Economist, CHP’nin iktidar olabileceği ihtimaliyle değil muhalefetin güçlü olabileceği ihtimaliyle kelleyi koltuğa alıp bu kadar agresif bir yazıyı kaleme alıyor. Dikkatimi çeken bir diğer şey de derginin, yazının hiçbir yerinde tek parti yönetimi aleyhinde bir söz söylememesi.

YÜZDE 40 (EKSİ) VE YÜZDE 50 (ARTI) SENDROMU
Neden mi? Çünkü seçimlerden hemen sonra kurulacak hükümetin ilk işinin yeni bir Anayasa yazmak olduğunu ve Meclis çoğunluğunu kaybedebilecek bir tek parti iktidarı kadar seçimden o Anayasa’yı tek başına yazabilecek bir iktidar çıkmasının da yaratacağı toplumsal gerilimin, biraz önce bahsettiğimiz formüldeki tüm hesapları tekrar değiştireceğini çok iyi biliyorlar.

İşte tam da bu yüzden yabancı para statükocudur. Hep mevcut durumu korumaya çalışır. Buna da “istikrar” der.

Bu nedenle bence seçim sonrası için yüzde 40’ın altında ve yüzde 50’nin üzerinde bir tek parti iktidarı yabancı yatırımcı açısından eşit ölçüde piyasayı dalgalandıracak bir gelişme olacaktır. En çok piyasa dostu oran ise yine yüzde 40-50 arasında bir tek parti iktidarı olacak gibi görünüyor.

Barış Erkaya – Habertürk

Kaynak: http://ekonomi.haberturk.com/yazarlar/baris-erkaya/637928-piyasalari-muhalefet-mi-yonlendiriyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir