Türkiye ekonomisinde son birkaç yılın ardından yeniden geleneksel olarak tabir edilen ortodoks politikalara tam bir dönüş mü yapılıyor?
Yoksa bu dönüşüm Türkiye ekonomisinin kendi yapısına has daha hibrit bir modeli mi önümüze çıkarıyor?
Bana kalırsa ikinci şıkkı tercih ederdim. Görüşümü destekleyen emareye geçmeden önce merkez bankası kararlarının ekonomiye etkisini ele almam gerekecek:
Merkez bankaları izledikleri para politikaları ile parasal aktarım mekanizması üzerinden ekonomiye etki yaparlar. Spesifik olarak incelendiğinde aktarım mekanizması faiz, kredi, varlık fiyatları, döviz kuru ve beklentiler kanalı ile işlevsel hale gelir. Örneğin genişlemeci bir politika uygulanıyorsa faiz oranı düşürülür, kredi kanalları açılır bu sayede kur ve varlık fiyatları yukarı yönlü bir eğilim izler ve beklenti ekonominin canlanacağı ya da enflasyonist eğilimde olur.
22 Haziran itibariyle TCMB’nin almış olduğu gibi daraltıcı ya da sıkı politikalarda ise faiz oranı artar, kredi kanalları daralır ya da bilançolar küçülür , kur ve varlık fiyatları aşağı yönlü hareket ederken, beklenti ekonominin daralacağı yönünde ya da dezenflasyonist olur ki piyasanın ilk verdiği reaksiyondan tam da öyle olmadığını biliyoruz.
Buraya kadar oldukça basit görünen bu etki ve tepkiler ülkemizde son yıllarda uygulanan geleneksel olmayan politikalarla parasal aktarım mekanizmasının işlevi farklılaşmış olduğundan geçersizdir diyebiliriz. Aslına bakılacak olursa küresel tarafta da çok sistematik bir biçimde işletilmesine karşın hala enflasyon beklentisinin canlı kalmasıyla (hizmet sektöründeki katılık) tam olarak işlemediğine dair bir göstergedir. Demek ki kitaplarda yazanlar her zaman gerçeklerle örtüşmüyor!
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!