Sene 2015, eski Fed başkanlarından Bernanke, Brookings Enstitüsü’nün bloğundaki bir yazısında “Para politikası, ideal olmaktan uzak, kör bir araçtır” diyor ki tam isabet!
O tarihlerde Fed, 2008’de başlattığı genişlemeci adımların görece sonucunu almıştı ve küçük bir faiz artışına gitmişti. Avrupa’da ise likidite krizi baş göstermişti. 2020’de gri kuğu siyaha dönüşerek, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir resesyona evrildi. Fed, o zaman devasa bir genişleme ve mali yardım paketi açıkladı açıklamasına ancak ardından görülen çok yüksek enflasyon, bu defa da ters istikamette sıkılaşarak, pozitif reel faiz vermesini beraberinde getirdi.
Bugün ABD merkez bankası faizleri hızlıca indirme ihtiyacı hissetmeyecek kadar rahat bir ekonomik çıktıya sahipse emin olun, bu başarıdaki en büyük pay, para politikalarına değil bilakis 2015 yılından itibaren uygulanan arz yönlü politikalara aittir. ABD, dünyanın en büyük fosil enerji ihracatçısı olmasının yanı sıra yenilenebilir enerji ve teknolojik dönüşümde de 2022 yılından itibaren çıkarttığı iki yasayla istihdam ve üretiminde verimlilik artışı sağlıyor. Teknoloji firmaları işten çıkartmalar yaparken, istihdamda soğumanın olmaması ekonomideki teknoloji dışı sektörlerin bu insanlara pozisyon açabilecek verimliliğe sahip olmasındadır.
Para politikası ABD’de “ideal olmaktan uzak ve kör” bir araçsa biz ona neden bu kadar bel bağlıyoruz?
Türkiye ekonomisinde 2018 yılından bu yana para politikasında görece korumacı adımlar uygulandı ve 2021 yılından itibaren ise tamamen ortodoks (geleneksel) para politikasının dışına çıkılarak, farklı bir model uygulanmaya çalışıldı. Bu konunun neden ve sonuçlarını girmeyeceğim ancak para politikasının ülkemizde bu denli popüler olmasının altında yatan en önemli sebep, sık politika ve yönetici değişiklikleridir. Neden bu kadar bel bağladığımız konusuna gelirsem.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!