Mahfi Eğilmez – 15.01.2018
John Maynard Keynes ve Winston Churchill ile birlikte anılan iki farklı biçimi olan ünlü bir deyiş var: “Gerçekler değiştiğinde ben de düşüncemi değiştiririm” ya da: “Olaylar değişirse ben de görüşümü değiştiririm.” Hangisi doğrudur ya da bu sözü kim söylemiştir o kadar önemli değil. Asıl önemli olan olaylar ya da gerçekler değiştiğinde insanın eski görüşünde ısrar etmeyip kendi görüşünü olaylara göre revize edebilmesidir.
Sosyal bilimler insan ve toplumla uğraşır. Onların davranışlarını, kararlarını, yönelişlerini inceler ve sonuçlar çıkarır. Bu davranışlar, kararlar, yönelişler zamanla değişir. Bu değişim bazen uzun zaman alır bazen de kısa sürer. Özellikle kriz gibi ortamlarda bu değişikliklerin süreleri oldukça kısalabilir. Bu değişimler olduğunda eski durumu açıklayan teoriler, hipotezler, düşünceler geçerliliğini yitirir, yeni duruma uygun teoriler, hipotezler ve düşünceler geliştirmek gerekir. Sosyal bilimlerin bu özelliğini bilmeyenler eski teorilere bakarak bu bilim dallarının geçersiz teorilere dayandığı düşüncesine kapılırlar.
Yakın zamana kadar Fed’in faiz artırımlarına devam etmesinin ve bilanço küçültmesinin yaratacağı likidite daralmasının, başta dış finansmana bağımlı kırılgan ekonomiler olmak üzere, bütün ülkeler üzerinde olumsuz etkiler yaratacağını ve sıkıntılara neden olabileceğini düşünüyordum. Ne var ki gelen veriler bunun böyle olmadığını, piyasadaki likiditenin gelişme yolundaki ülkelere ve özellikle de yüksek faiz öneren dış finansmana bağımlı kırılgan ekonomilere daha fazla yöneldiğini gösteriyor. Yani gerçekler ya da olaylar benim başlangıçtaki düşüncemden farklı yönde gelişmiş görünüyor. Bu durumda gerçeklere uymayan düşüncemde ısrar etmek yerine olayların niçin bu yönde geliştiğini açıklayacak yeni bir hipotez ortaya koymam gerekliliği doğmuş oldu. Bunu yapmazsam Sherlock Holmes’in sözünü ettiği vahim hataya düşmüş olurum: “Verileri gözden geçirmeden teori oluşturmak vahim bir hatadır. Bunu yapan sonunda teorisini gerçeklere uydurmaya çalışmak yerine, gerçekleri teorisine uydurmak için eğip bükmeye başlar” (Bohemya’da Skandal.)
Her ne kadar Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası piyasaya para vermeye devam etse de Fed’in faiz artırma eğilimi ve daha da önemlisi bilanço küçültme operasyonu piyasadaki likiditede bir daralma yaratıyor. Ne var ki bu daralma piyasadaki likidite bolluğunu henüz tehdit edecek düzeyde değil. Çünkü Fed’in piyasaya sunduğu likidite yaklaşık olarak 3,5 trilyon dolar, buna karşılık 2018 yılı boyunca geri çekeceği miktar 420 milyar dolar. Piyasanın daralmayı hissetmesi, Fed’in bilanço küçültmede yıllık 720 milyar dolarlık para çekilişine başlayacağı 2019 yılının ortalarından itibaren olacak. Aynı yıl Japonya dışındaki diğer iki büyük merkez bankası da muhtemelen piyasaya para vermeyi bırakmış olacak ve bu da likidite daralmasına ek katkı yapacak.
Böyle bir durumda yatırım fonları, kalan bu az sürede ellerindeki fonları maksimum getiri sağlayacak biçimde değerlendirmek istiyorlar. Bunun da yolu eldeki fonları en yüksek faizi veren dış finansman ihtiyacı yüksek olan ekonomilere yollamak. Bu tercihi yaparken yatırım fonlarının karşısındaki tek sorun bu ekonomilerin likidite daralması karşısında karşılaşabilecekleri riskler olarak ortaya çıkıyor. Buna karşılık özellikle gelişmiş ekonomilerin toparlanmaya başlaması ve Çin’in de kriz ortamından uzaklaşmaya başlaması gelişme yolundaki ekonomilerin ve hatta kırılgan ekonomilerin risk primlerinin düşmesi yabancı fonları risk üstlenme konusunda cesaretlendiriyor. Gerçekten de bu ekonomilerin CDS primleri tarihi düşük düzeylerde seyrediyor. Dolayısıyla fırsat zamanının azalması, düşük risk olasılığı ve yüksek faiz getirisi yabancı fonların buralara akmasını sağlıyor.
Yabancı fonların bu ekonomilere geçmiş yıllara göre daha fazla yönelmesinin temel nedeni yüksek kazanç sağlamak için eldeki son fırsatın bu bir buçuk yıl olması. Ondan sonra azalan likidite bu imkânın uzaklaşmasına yol açacak. Bu durumda yabancı fonlar için en akıllı yatırım bu ülkelere borç vermek olarak karşımıza çıkıyor. Bir süre sonra bu kadar ucuza fon bulup buralara yatırmak mümkün olmayacak, çünkü ABD’den başlayarak fon bulma faizleri yükselmeye başlamış görünüyor.