Geçen hafta köşemde ekonomik büyüme mi ekonomik kalkınma mı? diye sormuş, ekonomik kalkınmanın önemine değinmiş ve ekonomik kalkınma için birçok faktörün bir araya gelerek eş zamanlı çalışması gerektiğini yazmıştım.
Ekonomik kalkınmanın sağlanması için uygulanması gereken maddelerden biri, diğer tüm maddelere etki ediyor ve bu nedenle hepsinden daha değerli. Bu maddeyi bugün sizin için irdelemek ve önemine dikkat çekmek istiyorum.
Bilgiyi doğru işleyen kazanacak
Yerlileşme ve yerli üretimin, teknolojiyi iyi kullananın değil üretenin, ürettiğini belirlediği fiyat üzerinden ihraç edebilme kabiliyetine sahip olanın kazançlı çıkacağı bir dönemin içindeyiz. Artık ne bilgi, ne de teknoloji çağını konuşuyoruz. Bugün ‘Bilgi Teknolojileri Çağı’ndan bahsediyoruz. Bilgi sahibi olmaktan daha çok bilgiyi doğru işlemenin belirleyici olacağı, şirketleri ya da ülkeleri ön plana çıkarıp büyüteceği günleri hep beraber görüp, yaşayacağız.
Bilgiyi işlemek, teknolojiyi üretmek ve bunu doğru pazarlamak için ihtiyacımız olan en önemli unsur ise insan kaynağıdır. Bizi, bugünümüzden daha iyi günlere taşıyacak, refah seviyemizi artıracak olanlar, bugün iş gücünde olanlardan ziyade, iş gücüne katılmaya hazırlanan, şimdilerde eğitim gören gençlerimiz ve kendini çağın gerekliliklerine uygun geliştiren liyakat sahibi iş ve bilim insanlarımızdır.
Meslek liseleri ‘nitelikli insan kaynağı’ yetiştirir hale getirilmeli
Eğitimin her kademesi çok önemlidir. Ancak orta kademe, yani kişinin yavaş yavaş yetkinliklerinin farkına vardığı ve gelişimini sağlayacağı lise eğitimi dönemi bence en önemli kısmıdır. Bu sebeple meslek liseleri, başarı puanları düşük olan öğrencilerin kabul görüldüğü değil, yeteneklerinin farkında olan, kendini başarılı gördüğü alanda geliştirmek isteyen öğrencilerin eğitim gördüğü ve onların mesleklerini en yetkin şekilde icra edecek kişiler olarak mezun edildiği kurumlar haline getirilmelidir. Meslek liseleri, sanayinin, hizmet ve teknoloji birimlerinin ucuz insan kaynağı yetiştiricisi değil, nitelikli insan kaynağı yetiştiricisi rolünü sahiplenmelidir. Keza, üniversitelerdeki eğitim de başlı başına bir yazı konusudur. Çok iyi bir üniversitede, çok iyi eğitim-öğrenim görerek mezun olan bir genç, üniversite sıralarındayken aldığı teorik bilgiyi pratik bilgi ile harmanlayamıyorsa; ne yazık ki nitelikli işsizler sınıfının yeni öğrencisi olarak hayatına devam etmek durumunda kalacaktır.
Kalkınma ve kalkınmanın sürekliliği, insana yatırım politikalarının geliştirilmesine ve devamlılığına bağlıdır. İnsan gücünün sahip olduğu üretim nitelikleri de ancak eğitimle geliştirilebilir. Eğitim sistemimiz oluşturulurken, yeni politikalar ortaya koyarken daha evrensel düşünmeli ve nitelikli insan yetiştirmek için var gücümüzle savaş vermeliyiz. Yeni normalde rekabet gücümüzü sahip olduğumuz nitelikli işgücümüz belirleyecektir.
20’inci yüzyılın birinci yarısında ABD’de dünyanın en büyük çelik sanayisini kurmuş olan Andrew Carnegie’ye bir soru yöneltmişler:
– Bugün sahip olduğunuz bu büyük, devasa, muhteşem tesislerin, herhangi bir şekilde elinizden çıktığını düşünecek olursanız, yenisini kaç yılda kurabilirsiniz?
Kendisi şu cevabı vermiş:
– Bu sorunuzda fiziki yatırımları yani fabrika, makine ve teçhizatı kastediyorsanız; yenisini üç senede devreye sokarım; ama mühendis, teknisyen, kalifiye eleman da dahil yetişmiş insan unsurunun elimden çıktığını kastediyorsanız, onları tekrar temin etmeye benim ömrüm yetmez.
Kalifiye elamanın, iyi yetişmiş insan kaynağının önemini özetlemek için bundan daha iyi bir cevap olamaz sanırım. Bu sebeple en büyük zenginliğimizin yetişmiş insan kaynağı olduğu gerçeğinden yola çıkararak, insana yatırım yapmalı ve eğitim politikalarını yeniden gözden geçirmeliyiz.
Şirketleri de ülkeleri de güçlü kılacak olan entelektüel sermayeleridir…