Sözde ateşkesin ardından Netanyahu, Hamas’ın rehine anlaşmasına uymadığını gerekçe göstererek, hafta başında Gazze’ye yeni bir kara harekatı başlattı.
Sözde ateşkes dememin nedeniyse ocak ayından bu yana İsrail’in her fırsatta Filistinlilere saldırması ve yardımları ablukaya almasıydı. Diğer taraftan İsrail Başbakanı, halkı tarafından da yoğun şekilde eleştiriliyor ve ülkede İsrailli rehinelerin teslim alınmamasıyla ilgili yeni bir kargaşa da mevcut. Cumhurbaşkanı Herzog tarafından da eleştirilen Netanyahu, kendi halkına karşı işlediği suçları elimine etmek için geçtiğimiz hafta İsrail iç istihbarat şefini de görevden alarak son kozlarını oynuyor.
Bu durum, ülkesinde halkının büyük ölçüde desteğini kaybetmiş ve dünyada da şeytanlaşmış bir lider olarak görülen Netanyahu’ya öylesine bir kaybetme korkusu musallat ediyor ki; olanca hırsını masum Filistin halkından çıkarıyor. Üstelik de Müslümanların böyle mübarek bir ayında bu kadar ileriye gidebiliyor!
Diğer taraftan ABD’de İsrail lobisinin önemli destekçisi ve Trump karşıtı olarak bilinen NYT’nin bir analiz makalesindeki şu ifadeleri okuduğumda şaşırdığımı söyleyemem… Nedeni ise gayet açık: İsrail’in yıllardır kendisine yarattığı ağlak psikolojinin zamanla büyüklük kompleksine dönüşmesi. Üstelik bu tarz komplekslerden (zayıflıklar) nasıl fayda sağlanacağını çok iyi bilen oldukça zeki bir Trump var karşımızda. Trump ve Netanyahu için Benzer Stratejiler, Benzer Hedefler, başlıklı 21 mart tarihli yazıya bir Netanyahu eleştirisiyle başlanılıyor:
“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ülkenin başsavcısına, yargıçlarına ve hatta iç güvenlik teşkilatının başkanına karşı mücadelesinde kendisine bir müttefik bulduğu açık değil miydi? Çarşamba akşamı bunu açıkça belirtti.”
Netenyahu’nun X’deki şu paylaşımı örnek gösteriliyor:
“Amerika’da ve İsrail’de, güçlü bir sağcı lider bir seçimi kazandığında, solcu Derin Devlet halkın iradesini engellemek için adalet sistemini silahlandırır. Her iki yerde de kazanamayacaklar! Birlikte güçlü duruyoruz.” Ardından ABD Başkanı Trump’ın politikalarıyla bir benzerlik kuruluyor.
ABD başkanına karşıtlığı ile bilinen gazetenin bu yorumu bence Netanyahu’nun düştüğü çaresizliği gözler önüne sermektedir. ABD’deki lobisinden bile destek alamayan bir başbakan…
Geçtiğimiz hafta başlayan mezalim, sadece Gazze’de öldürülen, yerinden edilen ve Ramazan ayında açlığa mahkum edilen Filistinliler veyahut orada geçtiğimiz gün bombalayarak imha ettikleri Filistin-Türkiye Dostluk hastanesiyle de bitmiyor. Lübnan sınırına yakın bölgeler de topçu ateşine tutuluyor. Diğer taraftan Batı Şeria’da da durum iç açıcı değil; Filistin Enformasyon Merkezi’nden verilen bilgiye göre işgal güçleri Batı Şeria’nın kuzeyindeki kamplara saldırılarını sürdürürken, Batı Şeria’nın diğer birçok bölgesine de baskın düzenledi ve çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.
Ezcümle, mezalim mübarek ay da dinlemiyor, insanlık da… Yine utanarak ve gözüm yaşlanarak bir sayı belirtmem gerekirse; İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki saldırılarında ölenlerin sayısı 49 bin 747’i aşmış durumda.
Tüm bu vahşet ne zaman son bulacak, daha kaç çocuk ya da masum yaşamını yitirecek? Akıllarda en hazin soru bunlar. Diğer taraftan bazı protestoları görünce de içimize birazcık olsun umut da doğmuyor değil. Örneğin AA’nın bugünkü haberine göre Meksiko’nun işlek caddesinde ellerinde Filistin bayraklarıyla yürüyen göstericiler, İsrail’in ateşkesi bozarak Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları yeniden başlatmasına tepki gösterdi. Filistin destekçileri, Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum hükümetinden İsrail ile diplomatik ilişkileri kesmesini talep etti. Gösteriye katılan eylemciler, Filistin halkıyla dayanışma göstermek için mumlar yaktı ve çiçekler bıraktı.
Diğer taraftan yine bir haberle devam edeyim: ABD’de 30’dan fazla Filistin destekçisi aktivist, kampüsteki protestolar sırasında göstericilerin sivil haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle California Üniversitesi’ne (UCLA) dava açtı. Hatırlanacak olursa; 30 Nisan 2024’te söz konusu okulun bahçesinde bir dizi aklıselim hoca ve öğrencinin masumane protestolarına polis çok sert tepki göstermiş, buna karşılık okul yönetimi bu mezalimi de izlemek durumunda kalmıştı.
Özetle bu mezalime karşı bir şeyler yapmak için ne denli sınırlı bir güce sahip olsak da yine de tepkimizi her fırsatta türlü barışçıl yollarla ortaya koymanın da bir insanlık vazifesi olduğuna inanıyorum.
Hem “Güç de kudret de ancak Allah’ındır. Her şey O’ nundur. Gün gelir devran döner, O hükmünü bütün dünyaya icra eder ve ben tüm kalbimle buna inanıyorum…”