Mahfi Eğilmez – 02.06.2016
Sanayi ve finans kapitalizmi 1870’lerde Uzun Depresyon denilen krizle uğraşırken sisteme yön veren klasik ekonomi modelinde bir değişikliğe gidilmemişti. Neoklasik ekonomi yaklaşımı marjinal analiz yöntemiyle klasik modeli daha anlaşılabilir kılmaktan öteye bir katkı getirmiyordu. 1929 Büyük Depresyonu, bu kez bu krizden model değişikliği olmadan çıkılamayacağının anlaşılmasına yol açtı. Bütün sıkıntıları kendi kendine onaracağı düşünülen piyasa sistemi, krizi onarmak bir yana daha da büyütmüştü. Kapitalizmin kendisini toparlaması, işi piyasaya bırakmak yerine, devletin ekonomiye aktif müdahalesini öngören Keynesyen yaklaşımın yaşama geçirilmesiyle mümkün olabildi.
1960’lardan başlayarak bu kez Keynesyen karma ekonomik yapıya eski temelli yeni eleştiriler yöneltilir oldu. Bu eleştiriler, 1970’ler ve 80’lerde geniş destek buldu. Neoliberalizm terimi, ilk kez 1950’lerde ortaya atılmış olasına karşılık asıl olarak 1980’lerde yaygın biçimde kullanılmaya başlandı. Liberalizm, yalnızca ekonomik içerikli olmayan, siyasal ve sosyal bir çerçeveyi de içeren bir kavram olmasına karşılık neoliberalizm, daha çok ‘bırakınız yapsınlar’ yaklaşımına dayalı ekonomik felsefeye geri dönüşü temsil etmek üzere kullanıldı. Neoliberalizm taraftarları, ekonomik ve finansal serbestleştirme, özelleştirme, deregülasyon, serbest ticaret, kamu harcamalarının düşürülmesi ve dolayısıyla ekonomide kamu kesimi ağırlığının azaltılması, özel kesimin önünün açılması, çevreci koruma önlemlerinin hafifletilmesi gibi görüşleri savunuyorlar, bu çerçevenin oluşturulması halinde ekonomik sistemin hiçbir aksamaya meydan bırakmadan çalışacağını ileri sürüyorlardı. Bu görüşler, ABD’de Başkan Ronald Reagan zamanında (Reaganomics), İngiltere’de Başbakan Margaret Thatcher zamanında (Thatcherism) uygulamaya geçirildi. Türkiye’de de benzer yaklaşımlar ve uygulamalar egemen oldu. Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde bu kurallar yaygın biçimde uygulandı.
IMF, neoliberalizmin bir anlamda yön göstericiliğini üstlenmişti. Öteden beri neoliberalizmin önerdiği yaklaşımlara ek olarak, paraların yabancı paralar karşısında dalgalanmaya bırakılmasını, sermaye hareketlerinin serbest kalmasını savunuyordu. Neoliberalizmin doruk noktası 1990’lardan başlayarak küreselleşmeyle birlikte paraların dalgalanmaya bırakılması ve sermaye hareketlerinin dünya çapında serbest kalması oldu. 20’inci yüzyılın son çeyreğinden itibaren bunların hepsi küreselleşmeyle birlikte yaşama geçirildi ve neoliberalizmin bütün önerileri sisteme egemen kılındı.
Neoliberalizm ile gevşetilen kurallar, başlangıçta yaratıcılığı ve büyümeyi teşvik edecek gibi görünürken giderek, daha fazla kazanmak için ahlak dışı yollara sapmayı teşvik eden bir ortamın doğmasına yol açtı. Kurallar gevşetilince ahlâk dışı yollara sapmak konusunda (ahbap çavuş kapitalizmi) gelişmekte olan ekonomilerle gelişmiş ekonomiler arasında büyük farklar olmadığı ortaya çıktı.
Sonuç olarak neoliberalizmin vaat ettiği cennet, cehenneme dönüştü ve kapitalist sistem 2008’de tarihin ilk küresel krizine girdi. Neoliberalizm öncesindeki krizlerde kapitalizm böylesine bir küresellik içinde olmadığı için krizler küresel nitelik kazanmıyordu. Bugün artık IMF iktisatçılarının da neoliberalizmi eleştirdiği bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Eleştiri bu aşamaya kadar geldiyse yeni bir model de kapıda demektir.
Neoliberalizmden geriye kalan ise kural dışılığı para kazanma modeline dönüştürmüş etik olmayan bir ekonomik yapı oldu.