Mahfi Eğilmez – 18.10.2016
5 Haziran 1926’da Türkiye, İngiltere ve Irak arasında Irak ve Türkiye ilişkilerini düzenlemek amacıyla Ankara Antlaşması imzalandı. Antlaşmanın 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre: “Irak hükümeti, bu antlaşmanın yürürlüğe girişinden başlayarak 25 yıl süreyle Turkish Petroleum Kumoanyasından petrol ihraç edebilecek olan şirket veya kişilerden, kurulacak yardımcı şirketlerden sağlanan gelirlerin % 10’unu Türkiye Hükümeti’ne ödeyecektir.”
Bu antlaşmadan sonra neler oldu? Bir iddiaya göre Irak petrollerinden 25 yıl süreyle almamız gereken yüzde 10’luk gelir payını 13 yıl süreyle alabilmişiz ve geriye 12 yıllık alacağımız kalmış. Bir iddiaya göre alacağımıza karşılık peşin bir miktar (500 bin sterlin) aldığımız için alacak ortadan kalkmış. Bir başka iddiaya göre bu alacağı alabilmek umuduyla 1986 yılına kadar bütçemize iz bedeli ile gelir tahmini yazmışız ama Turgut Özal, Saddam’ın ricası üzerine o tarihten sonra bu kalemi bütçeye yazdırmamış. Hikmet Uluğbay’ın 1995 tarihli Petropolitik kitabında ortaya koyduğu üzere biz toplu para almamışız. Dolayısıyla alacağımız devam ediyor. Uluğbay’ın hesaplamasına göre ödeme yapılan yıl sayısı 13 değil 18. Dolayısıyla bizim 12 yıllık değil, 7 yıllık alacağımız kalmış. Bu alacağımızdan vazgeçtiğimize ilişkin herhangi bir belge ya da bilgi yok.
O günkü hesaplamalara dayanılarak kalan alacak miktarının 2 milyon sterlin olduğuna ilişkin bazı iddialar var. Bazı yazarlar 2 milyon sterlini tüketici fiyat endeksiyle bugüne getiriyor ve 30 milyon sterlinlik bir alacak bularak bununla uğraşmanın anlamsız olduğunu ileri sürüyorlar. Oysa bu hesap doğru bir yönteme dayanmıyor. Antlaşmanın özüne de uygun değil. Bu hesap olsa olsa borçlu tarafın borcu hafifletmek için ileri süreceği bir iddia olabilir, alacaklının değil. Irak petrol gelirlerinden kalan alacağımızı, antlaşmanın özüne uygun biçimde mal olarak (petrol cinsinden) talep edersek hesap birden değişir. Yani Irak’ın ürettiği yıllık petrolün her 10 varilinden birinin bize olan borcuna mahsuben verilmesi öyle 30 milyon sterlin ödemekle filan bitmez. Antlaşmanın esasını oluşturan yüzde 10 formülünden hareket edersek alacağımızı şu denklemle hesaplamamız gerek: (Irak petrollerinden alacağımız = Tahsilat yapamadığımız yıl sayısı x Irak’ın yıllık toplam petrol üretiminin yüzde 10’u (varil olarak). Hesabın böyle yapılması halinde işler değişiyor. Kaldı ki ödemelerin kesildiği tarihten hareketle hesaplanan 2 milyon sterlin bugün için bir anlam ifade etmese bile o gün için büyük anlam taşıyordu.
Türkiye Cumhuriyeti sözünü verdiği Osmanlı borçlarını ödemiş midir? Ödemiştir. Bugün her ne kadar aksine iddialar olsa da işin gerçeği böyledir. Buna net bir örnek verelim. 5 Mart 1903 yılında ihraç edilen Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Yüzde Dört Faizli Bağdat Demiryolu Birinci Kısmı İstikraz-ı Osmanisi Tahvili ile yapılan 2,2 milyon sterlinlik borçlanma Konya’dan Bağdat ve Basra Körfezine kadar uzanacak olan demiryolunun 200 km uzunluğundaki ilk kısmının finansmanı amacıyla yapıldı. Tahvillere ilişkin borç sözleşmesi Deutsche Bank, Düyun-u Umumiye İdaresi ve kurulacak Bağdat Demiryolu Şirketi adına Anadolu Demiryolu Şirketi ile Osmanlı hükümeti arasında imzalandı. Tahviller 20 Sterlin değerinde olmak üzere 108 bin adet olup vergiden muaf olarak ihraç edilmişti. Tahvil bedelleri 1 Temmuz 1904’den itibaren 98 yılda geri ödenecekti. Yani son ödeme tarihi 2001 yılı idi. Bu borçlanmaya karşılık, sonradan yapılan eklemeler dahil olmak üzere, Osmanlı hükümeti toplamı 107 bin lirayı bulan şu gelirlerini teminat olarak göstermişti: Aydın vilayeti Çeşme kazası aşar gelirlerinden 12,500 lira; Bağdat vilayetinin Hille kazası aşar gelirinden 12,500 lira; Musul kazası aşar gelirinden 6,000 lira; Diyarbakır vilayetinin Mardin kazası aşar gelirinden 6,000 lira ve Halep ve Urfa sancakları aşar gelirinden 70 bin lira. (Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri, Ali Akyıldız, Türk Ekonomi Bankası Yayını, İstanbul, 2001.)
Burada dikkat edilmesi gereken şeyler şunlar: (1) Borçlanmanın yapılış tarihi 1903 ve son ödeme tarihi 2001. (2) Borç, Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınmış ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından, 1923 tarihli Lozan Antlaşması çerçevesinde, üstlenilmiş bir borç. (Lozan Antlaşması, II. Bölüm, Mali Hükümler, I. Bölüme I. Ek: Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş öncesi kamu borçları tablosu – 1 Kasım, 1914.) (3) Osmanlı İmparatorluğu bu borcu Bağdat demiryolunu yapmak için almış. (4) Borcun büyük bölümünü Türkiye Cumhuriyeti ödemiş. (5) Türkiye Cumhuriyeti, borca teminat olarak gösterilen yerleri (Irak’daki Hille ve Musul) 1926 tarihli antlaşmayla kaybettiği halde bu borcunu ödemeye devam etmiş.
Bağdat Demiryolları için bu tarihten sonra iki kez daha borçlanma yapılmış. İlkinin son ödeme tarihi 2006, ikincinin son ödeme tarihi 2010 yılı. Hatırladığım kadarıyla Türk Hazinesi miktarlar çok düşük kalmış olmasına karşın bu borçları erken ödemeye tabi tutmayı tercih etmemiştir. Bunun temel nedeni Irak petrol gelirlerinden olan alacağımıza ilişkin talebimizi canlı tutmaktı. Yani Türkiye Cumhuriyeti hala Osmanlı’nın Bağdat Vilayetinin Hille ve Musul kazaları gelirlerinin karşılık gösterildiği borcu ödemeye devam ettiğini dünya âleme göstermeye devam etmeliydi. İşte bizim Irak petrollerinden pay almamızın nedenlerinden birisi budur. Yani biz, 1923 tarihli Lozan Antlaşması gereğince, Osmanlı’nın, Bağdat eyalet gelirlerini karşılık göstererek yaptığı borçlanmayı üstlenmişiz ve bu borçları kuruş kuruş ödemişiz. Hadise bundan ibarettir. Bu bir alacak meselesidir. İş başkadır arkadaşlık, komşuluk, barış başka.
Borcumuzun teminatı elimizden gittiği halde bu borcu ödemeye devam etmemiz nedeniyle olsa gerek, hangi yolsuzluk liginde sonuncu çıkarılırsak çıkarılalım, borcuna en sadık ülkelerden birisi olduğumuzu kimse inkâr edemiyor. Borcuna sadık olmak büyük bir erdem ama gereksiz yere alacağından vazgeçmeyi anlamak da mümkün değil. Osmanlı gibi anlaşılmak yalnız çevremizdeki devletlerin yüreğine korku salmakla sonuçlanmıyor galiba, asıl korkuyu kendi yüreklerimizde duyuyoruz. Osmanlı’nın borcunu kabul edip de alacağından korkmak başka nasıl açıklanabilir ki?
Türkiye, bugün Musul kartını oynarken elindeki bu tahsil edilememiş alacak kozunu doğru oynamalıdır.
Not: Bu yazı ilk olarak 14 Ocak 2003 tarihinde Radikal Gazetesinde Irak ve Petrol Payımız adı altında yayınlanmış yazımın elden geçirilip yenilenmiş halidir. —