Ticaretin yaygınlaşması ve bol etkileşimli bol bağımlılık yaratan Batılılaştırma savı, Çin’in siyasi ağırlık kazanmasıyla sekteye uğradı denilebilir.
Şimdilerde ise daha çok Asya merkezli bir başkaldırı ile AB ve ABD müttefikliği üzerinden çok çeşitli ve yeni kutup noktaları beliriyor. Türkiye ise Rusya Ukrayna savaşındaki başarılı ara buluculuk rolü, Karadeniz hattında yer alması ve Batı-Doğu eksenindeki önemli jeopolitik rolüyle ekonomik olarak da kendine yeni bir rota belirlemiş durumda.
G20 ile başlayan ve BM Genel Kurulu temaslarıyla devam eden süreçte, hem kendine dış politikada yeni bir alan açmakla hem de ülkeye doğrudan yabancı yatırımları çekmekle ilgili yoğun bir mesaisi oldu. Bu temaslarla ilgili çıkarsamalara gelmeden önce mevcut küresel görünüme de kısaca değinmek faydalı olacaktır.
Rusya Ukrayna savaşının ABD tarafından uzatılmak istenmesi ki burada savunma sektörünün ekonomik çıktıya katkısı ihmal edilemez (örneğin F16’lar ABD’de sadece ihracat için üretiliyor), AB ekonomisini her ne kadar siyasi olarak ABD ile bir söz olsa da iyice kırılganlaştırdı.
Ancak küresel manzaraya asıl katkının ne yazık ki masum insanların öldüğü bir savaştan çok Çin -ABD ve AB katmanlarındaki teknolojik (yeni ticari) gerilimden geldiği de yadsınamaz. Hal böyle olunca yeni ticari koridor ve pazar arayışları ön plana çıkmış oldu.
Diğer taraftan küresel merkez bankalarının sıkılaşma adımları ve rezerv para doların güvenli liman olmayı sürdürmesi, doğrudan yatırım ikliminin de küreselleşmeden uzaklaşarak Asya ve Körfez ülkeleri üzerinden yerelleşmesini beraberinde getirdi.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!