Bir ülkede enflasyon yüzde 90’ları zorluyorsa, risk primi 700’ün üzerindeyse, nüfusun yarıdan fazlası geçim derdindeyse, gelir dağılımı bozulmaya devam ediyorsa, demokrasi, hukukun üstünlüğü, eğitim kalitesi gibi sosyal ve siyasal göstergeler sürekli geriye gidiyorsa, o ülkede siyasal iktidarın oyunun hızla düşmesi, muhalefetin oyunun hızla artması gerekir. Ne var ki Türkiye’de böyle olmuyor. Siyasal iktidarın (AKP) belirli bir çekirdek seçmen kitlesi var. Bu kitle (yüzde 20 diyelim) gidiş ne yönde olursa olsun AKP’yi destekliyor. Ama bunun üstündeki seçmenler, muhalefetin çözüm getiremeyeceği görüşünde olduğu için aslında soruna neden olmuş olan AKP’yi destekliyor. Tuhaf bir durum var karşımızda: Ülkeyi yirmi yıldır AKP yönetiyor, ülkenin bugün geldiği aşamanın sorumlusu AKP, ama seçmenin yüzde kırkı ülkeyi AKP’nin düzlüğe çıkaracağına inanıyor. Böyle bir durumda muhalefetin şu soruyu yanıtlaması gerekiyor: “Biz ne yapıyoruz (ya da yapmıyoruz) da bu kadar yanlışına, hatasına, açığına karşın iktidar partisinin oyları azalmıyor?”
Siyaset konularına doğrudan girmeyi sevmiyorum, ancak mesele bir yönüyle ekonomiyle ilgiliyse giriyorum. Ama bu kez siyasal bir yazı yazacağım ve muhalefet neyi yanlış yapıyor da oy oranını artıramıyor sorusunun yanıtını vermeye çalışacağım.
Her şeyden önce muhalefetin kendisine ait bir gündemi yok. Konuşmalarının, açıklamalarının büyük çoğunluğu siyasal iktidarın yanlış yaptığını düşündükleri konuları eleştirmeye odaklı. Cumhurbaşkanı bir açıklama yapıyor ya da bir adım atıyor, muhalefet partileri başlıyor bu açıklamayı eleştirmeye. Yanlış, elbette eleştirilmelidir ama yerine ne yapılacağı ya da yapılmayacağı da açıkça ortaya konulmalıdır.
Bir başka mesele muhalefetin yönetim kademelerinde genç insanlara pek yer vermemesidir. İktidar partisinin en büyük zaafı yönetim kademelerinde yaşlı ve orta yaşlıların çok büyük ağırlıkta olmasıdır. Türkiye’de nüfusun yüzde 53’ü 35 yaşın altında. Siyasal partilerde bu genç nüfusu temsil edecek sayıda yönetici yok. Ne kadar çalışırsak çalışalım, interneti, bilgisayarı, akıllı telefonları ne kadar iyi kullanırsak kullanalım bizler bu yüzyılın insanı değiliz, bunu kabul edelim. Bu ülkeyi geleceğe taşıyacak olanlar 35 yaşın altındaki gençlerdir. Onların yolunu açmamız gerekiyor. Buradan kastettiğim partilerin gençlik kolları değil. Kastettiğim partilerin yönetim kademeleri, bakanları, müstakbel bakanları. Muhalefet, iktidara karşı bir yenilik hareketi yapmak istiyorsa gençleri öne çıkarmalı. Televizyonlarda bu gençler konuşmalı, hayallerini açıklamalı. Bizler yazarak ve eğer ihtiyaç duyarlarsa bildiklerimizi, deneyimlerimizi anlatarak onlara destek olmalıyız.
Muhalefet, iktidarın yaptıklarını eleştirmekten fırsat bulursa iktidara gelirse ne yapacağını anlatıyor. Bundan doğal bir şey olamaz. Ama bu anlatılanlar tıpkı iktidarın yaptığı gibi temennilerden ibaret görünüyor. Mesela iktidara geldiklerinde enflasyonu düşüreceklerini, büyümeyi yükselteceklerini, işsizlere iş bulacaklarını anlatıyorlar. Ama bunu nasıl ve hangi yöntemle yapacaklarına ilişkin hiçbir açıklama yok. Parlamenter sisteme geri dönüleceğini ve güçlendirilmiş parlamenter sistem uygulanacağını anlatıyorlar. Ne var ki bunun ne zaman ve nasıl, hangi koşullar gerçekleşince olacağını anlatmıyorlar.
Oysa muhalefetin seçimi kazanmaları halinde sosyal ve siyasal reformların tamamlanması konusunda belirli tarihler için hedefler koyması lazım. Ekonomik konularda ise bir sonraki seçim tarihi olan 2028 yılının Haziran ayı için varılacak hedefleri belirlemesi gerekiyor. Bunu yapmak için 2028 yılında Türkiye’nin hangi aşamada olacağını tahmin etmeleri lazım. Hedefler için örnekler vereyim: (1) Yargı bağımsızlığının gerçekleştirilmesi. Somut olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulunda yargı üyeleri dışında kimsenin yer almaması ve atamaların yürütmeden tümüyle bağımsız yapılması. (2) Kamu meslek sınavlarında ve terfilerinde liyakatin tam olarak yerleştirilmesi. (3) Eğitimin tümüyle bilimsel temellere oturtulması, analitik ve sorgulamaya dayalı bir eğitim sistemine geçilmesi. (4) Parlamentonun yasama yetkisinin yanında yürütmeden hesap sorma yetkisiyle donatılması. (5) Merkez bankası bağımsızlığının yasadan öteye gerçek yaşamda da tam anlamıyla uygulanması. (6) Enflasyonun yüzde 5’lere düşürülmesi için uygulanacak parasal ve mali politikaların belirlenmesi. (7) Büyümede yüzde 5 oranının istikrarını, enflasyondaki düşüş hedefiyle çelişmeyecek biçimde sağlayacak önlemlerin açıklanması. (8) Tarımda yeniden kendine yeter konuma dönmek için alınacak önlemlerin ve desteklerin belirlenip paylaşılması. (9) Enerjide olabildiğince dışa bağımlılığı azaltmak için hangi yatırımlara öncelik verileceğinin ortaya somut biçimde konulması. (10) İthal girdilerin önemli bölümünü içeride üretebilmek için hangi politikaların uygulanacağının belirlenmesi. (11) Sağlıkta giderek büyüyen sorunların nasıl çözüleceğinin toplumla paylaşılması. Bunlar ilk ağızda sayılabilecekler. Bunlara mesela yolsuzluklarla nasıl uğraşılacağı, diğer sektörlerde neler yapılacağı gibi daha pek çok konu eklenebilir
Bu gibi önemli sorunları alt alta sıralamak bu aşamada artık kimsenin ciddiye alacağı bir program olmaz. Bu, Türkiye’de her zaman yapılan ve asla uyulmayan bir temenniler sırlamasından ibaret kalır. Her konu başlığının altında hedefe ulaşılması için atılacak somut adımlara ve önlemlere yer vermek gerekir. Enflasyonu ele alalım. Diyelim ki muhalefet, açıkladığı programda, iktidara gelirse önündeki beş yıllık sürenin sonunda enflasyonun yüzde 5’e düşeceğini hedef olarak koymuş olsun. İş burada bitmiyor. Burada biterse buna kimse inanmaz. Çünkü Merkez Bankası yıllardır yüzde 5 hedefi koyuyor ama gerçekleşme yüzde 80’i aşıyor. Onun için konulan bu hedeften geriye doğru, seçim gününe kadar gelmek lazım. İktidara geldikleri gün enflasyonla ilgili hangi adım atılacak? Faiz mi yükseltilecek, zorunlu karşılıklar mı artırılacak, vergilerde oynamalar mı yapılacak? Merkez Bankası tam bağımsız yetkili mi kılınacak? Bütün bunların beş yıllık iktidar süresini kapsayacak şekilde gün gün programının yapılması ve kamuoyuna açıklanması gerekli. Enflasyonla ilgili bu örneğin bütün ekonomik konularda bir takvim çerçevesinde hazırlanıp açıklanmasının seçmenleri olumlu etkileyeceği kanısındayım. Sosyal ve siyasal konularda bu kadar uzun süreye gerek yok. Örneğin hedef bir yıl içinde tam anlamıyla yargı bağımsızlığına ulaşmaksa seçim tarihinden itibaren gün gün hangi adımların atılarak yargı bağımsızlığının bu sürede sağlanacağı belirlenmelidir. Bunlara ek olarak son dönemde çıkarılan ve eleştirilen yasaların, yönetmeliklerin hangilerinin nasıl ve ne zaman kaldırılacağı ve yerine nelerin konulacağı da belirlenmelidir.
Bu dediklerimin yapılabilmesi için muhalefetin önce bir sorunlar listesi hazırlayıp sonra bunların çözümü için takımlar oluşturarak, üniversitelerle, iş çevreleriyle, emek temsilcileriyle, esnafla, çiftçiyle danışarak her gün neler yapılacağını ele alan programlar hazırlamalı, sonra bütün bu konuları bir araya getirip bir 5 yıllık plan olarak açıklamalı. Sorunlar listesi ve çözüm önerileri konusunda benim Yapısal Reformlar ve Türkiye kitabımdan yararlanılabilir. Kuşkusuz yapılacak çok fazla iş olduğundan bazı öncelikler saptayıp önce onların çözümü için genel plan içinde bir öncelikli plan oluşturulabilir.
Bu önerimi yerine getirmeleri halinde muhalefet, iktidarı eleştirmekten ve iktidarın peşinden koşmaktan çıkıp kendi programını anlatmaya başlar. Böyle bir programın açıklanması yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde önemli bir itibar sağlar.